12 Kasım 2018 Pazartesi

SİMYACI

Kitap adı: Simyacı
Yazar adı: Paulo Coelho
Orijinal adı: O Alquimista
Ülke: Brezilya              
Özgün dili: Portekizce
Anadilinde 1. Baskı: 1988
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 16. Baskı, 2018 (25. Yıl Özel Baskı)  
Çeviri: Özdemir İnce 
Sayfa Sayısı: 187 


Karmaşık duygular içindeyim. Bir yanım kitabı zevkle okudu ve çok sevdi, hatta kendi kendi birçok anlam da yükledi satır aralarında gizlenen detaylara, diğer yanım ise kitabın övüldüğünü duyduğumuz kadar etki etmediğini fısıldadı iç sesim vasıtasıyla, kitabın son sayfasını okurken. Yine de okuyun derim çünkü kitaptaki ana karaktere eşlik ederek bu yolculuğa çıkarsak yolculuk esnasında ve sonunda okuyacağımız bazı tecrübeleri, Mısır Piramitleri'nin altındaki hazineyi aramak için biz de bir serüvene atılmadan edinebiliriz belki de, zaten kitaplar bir bakıma da bunun için değil midir?  

28 Ekim 2018 Pazar

KİTAPLAR VE SİGARALAR

Kitap adı: Kitaplar ve Sigaralar
Yazar adı: George Orwell
Orijinal adı: Books v. cigarettes 
Ülke: İngiltere              
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1946
Okuduğum baskı: Sel Yayıncılık, 6. Baskı, 2017, Çeviri: Levent Konca 
Sayfa Sayısı: 119  

"Kitaplar, gerçekten de okuyucuların yakınmalarına neden olacak kadar pahalı mıdır?" Sıkça sorulan bu sorunun cevabını bu kez George Orwell arıyor. İşe elindeki kitapların envanterini çıkararak başlıyor ve sigaraya harcanan parayla kitaba harcanan para arasında bir kıyas yapıyor. Cevap sizce ne?

Kitaplar ve Sigaralar, eleştirmenlik ve sahaflık da yapmış olan Orwell'ın sansürden başlayıp eleştirmenliğin çelişkilerine uzanan geniş bir yelpazede edebiyat camiasına ilişkin gözlemlerinden oluşan makalelerini bir araya getiriyor. Edebiyat dünyasına ve bu dünyadaki ilişkileri yöneten ve yönlendiren etiğe ilişkin özgün bir bakış açısı sunan Orwell, yazar, eleştirmen ve okurların panoramasını dönemin politik atmosferi eşliğinde değerlendiriyor. 


20 Ekim 2018 Cumartesi

İNSAN NEYLE YAŞAR?

Kitap adı: İnsan Neyle Yaşar?
Yazar adı: Lev Nikolayeviç Tolstoy (L.N. Tolstoy)
Orijinal adı: ЧЕМ ЛЮДИ ЖИВЫ?
Ülke: Rus İmparatorluğu            
Özgün dili: Rusça
Anadilinde 1. Baskı: -
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 16. Baskı, 2018, 
Çeviri: Koray Karasulu 
Sayfa Sayısı: 86 


****
Bir Tolstoy, bir de Kafka okumadan ölmemek lâzım. En azından ben böyle düşünüyorum. Dünya göçüp gitmek için var olmuşsa, aradaki süreçte buna vakit ayıranlar, belki de insan denen varlığın içindeki gerçek sevgiyi keşfedebilir... Bu derin keşfin en anlamlı hâli ise kuşkusuz edebiyat.

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE

Kitap adı: Olağanüstü Bir Gece
Yazar adı: Stefan Zweig
Orijinal adı: Phantastische Nacht
Ülke: Avusturya             
Özgün dili: Almanca
Anadilinde 1. Baskı: 1922
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 13. Baskı, 2018, 
Çeviri: İlknur İgan 
Sayfa Sayısı: 69 


" Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak "suç" işler. Böylece yeniden "hissetmeye" başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, "hayatının en dibindeki lağımlara" sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır. " (Zweig 2018: Arka Kapak Yazısı)
***

Olaylar biraz karışık yani aslında hepsi tek gecede oluyor ama tek bir geceye nasıl bu kadar psikolojik değişim ve toplumun farklı kesimlerine katılım meydana geliyor, onu olayın baş kahramanı da çözebilmiş değildir bence. Şehit düşen bir yedek subayın masasında bulunan kapalı paketten çıkan sayfalar dolusu anıdan ibaret tüm serüven ama bu tek geceden oluşan anı oldukça fazla psikolojik ve somut parametre içeriyor. Zweig'ın çoğu novellası gibi "Olağanüstü bir Gece" de kısa ama dolu dolu bir anlatıma sahip. Okuyun, okutturun... 

16 Ekim 2018 Salı

BENİM HÜZÜNLÜ OROSPULARIM

Kitap adı: Benim Hüzünlü Orospularım
Yazar adı: Gabriel Garcia Marquez 
Orijinal adı: Memoria de mis putas tristes
Ülke: İspanya              
Özgün dili: İspanyolca
Anadilinde 1. Baskı: 2005
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 49. Baskı, 2018, Çeviri: İnci Kut 
Sayfa Sayısı: 94 

"Benim Hüzünlü Orospularım'ın başkişisi, yaşamı boyunca hiçbir kadınla parasını ödemeden sevişmemiş yaşlı bir gazeteci.  Yalnızlığının çaresini günlük, sıradan ilişkilerde aramış bu çirkin ve çekingen ihtiyar, 90. yaş gününde kendine hiç alışılmamış bir armağan vermeye kalkışıyor. Eskiden tanıdığı bir genelev patroniçesi arayıp el değmemiş bir genç kızla birlikte olmak istediğini söylüyor. Patroniçe, onun bu isteğini yerine getirecek, ama yaşlı adam her ziyaretinde "uyuyan güzel" Delgadina'yı seyretmekle yetinmek zorunda kalacak, yaşamının güzünde kendisine böylesi bir oyun oynayan yazgısına boyun eğecek; ne ki bu çok özel ilişkiden o güne değin hiç tatmadığı bir aşk doğacaktır.
Garcia Marquez, yaşlılığın hüznünü olağandışı bir aşkın coşkusuna dönüştürüyor. Belki de ölümü güzelleştirmek için... Ustanın elinden yaşlılığa, cinselliğe, aşka ve ölüme bir güzelleme." (Marquez 2018: Arka Kapak Yazısı)

****
Marquez'in son romanı olmasındandır herhalde bu kitabın yaşlılık hayatına bir pencere açması. Zaten bu özelliğiyle bir ilginçlik, başta kendini gösteriyor çünkü kitabı okuyunca fark ettim ki biz yaşlıların hayatını hiç bilmiyoruz, hiç merak etmiyoruz veya peşin hükümlü oluyoruz bazen onlara karşı. Ruhlarının hâlâ merak uyandırıcı yönleri olabileceğine veya keşfedilmemiş özelliklerinin kaldığına pek ihtimal vermiyoruz. Halbuki onların bizlere göre ne de çok yaşam deryaları var. Burada kasdettiğim göreceli bir yaşlılık değil, net bir yaşlı olma hâli, zira romanımızın baş kahramanı 90 yaşında. Ailesinden kalma bir evde oturan yalnız ama ruhu muntazam derinliklere sahip bir karakter diyebiliriz; bu doksan yaşındaki, hüzün ve tecrübe sahibi fakat aşkı yeni tadan ilginç adam için.  

13 Ekim 2018 Cumartesi

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU

Kitap adı: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Yazar adı: Stefan Zweig
Orijinal adı: Bries einer Unbekannten
Ülke: Avusturya             
Özgün dili: Almanca
Anadilinde 1. Baskı: 1922
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 18. Baskı, 2018, 
Çeviri: Ahmet Cemal 
Sayfa Sayısı: 62 

   
" Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı.
Bilinmeyen bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana." Kadın büyük tutkusunu hep bir "bilinmeyen" olarak, tek başına yaşamaya razıdır, bu ask öyküsünde "taraflar" değil, sadece tek bir "taraf" vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi?
Zweig, okurunu bir kez daha insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda "mutlak aşk" kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal. "
(Zweig 2018: Arka Kapak Yazısı) 
***

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, yalın bir konu barındırıyor özünde, bir o kadar da derin. Kısa ama özü çok karmaşık ki hâlâ kitapta anlatılanın gerçek aşk olup olmadığı sorgulanıyor, çevirmen tarafından bile.  

7 Ekim 2018 Pazar

ŞEKER PORTAKALI

Kitap adı: Şeker Portakalı
Yazar adı: José Mauro de Vasconcelos
Orijinal adı: Meu Pé de Latanja Lima
Ülke: Brezilya          
Özgün dili: Portekizce 
Anadilinde 1. Baskı: 1968
Okuduğum baskı: Can Sanat Yayınları, 130. Baskı, 2018, Çeviri: Aydın Emeç
Sayfa Sayısı: 182 
 
José Mauro de Vasconcelos'un Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım ve Delifişek isimli kitaplarından oluşan serinin ilkidir Şeker Portakalı. 

- Güneşi Uyandıralım'a buradan ulaşabilirsin.  
- Delifişek'e buradan ulaşabilirsin.  

"Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos'un başyapıtı Şeker Portakalı, 'günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü'dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiypnu olmanın hayalini kuran Vasconcelos'un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze'nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı 'yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını' söyler.

Aydın Emeç'in, güzel Türkçesiyle dilimize armağan ettiği Şeker Portakalı'nın başkahramanı Zeze'nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek adlı romanlarında izleyebilirsiniz."
(Vasconcelos 2018: Arka Kapak Yazısı)

************************
Acıyla tanışan küçük bir çocuğun öyküsü bu; daha acı olansa,  hayal dünyasını tüm detaylarıyla sıcacık ve eğlenceli ilmeklerle ören bir çocuğun acıyla tanıştıktan sonra, hayal dünyasının yok olmasıyla çocukluğunun sona ermesi...

Şeker Portakalı'nı diğer kitaplardan ayrı kılan en özel yanı hakkında çok konuşulmayan şu detaydır bana kalırsa, herkes birgün acıyla tanışır ve hayal dünyası söner, çocukluğu biter. Bazen iyi ve güzel şeyler tarif edilmez... 

16 Eylül 2018 Pazar

MECBURİYET

Kitap adı: Mecburiyet
Yazar adı: Stefan Zweig
Orijinal adı: Der Zwang
Ülke: Avusturya             
Özgün dili: Almanca
Anadilinde 1. Baskı: 1920
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. Baskı, 2018, 
Çeviri: Gülperi Sert 
Sayfa Sayısı: 50 

  "Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve "dünya vatandaşı" kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı "eski dünya"nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet'in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre'ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar "insanlığın ötesinde bir vatanı" olmasa da , "yirmi milyon insanı boğan o zinciri" kıramayacağını düşünür...
(Zweig 2018: Arka Kapak Yazısı) 
****

Özgürlük mü yoksa sorumluluk mu? Böyle sorunca direkt özgürlük tatlı, sorumluluk da tuzlu geliyor kulağa ve sana bir sır vereyim, ben tuzu hiç sevmem. Sorumluluktan kaçmak gibi de algılanmasın bu söz gelimlerim çünkü bazen seçtiğimiz sorumluluklar insani değerlerin reddinin hükmüne tekabül edebiliyor ya da özgürlük kolay seçenek olmaktan çıkıp, beşeri kısıtlamaların zincirlerini kıran bir var olma mücadelesine dönüşebiliyor. Şöyle anlatayım; geçenlerde kampüste yürüyordum hızlı adımlarla, birden önüme atlayan kediye araba çarptı fakat kedi kurtarılabilecek durumdaydı, çırpınışlarından anladığım surette. Bu arada ben de sorumluluklarının bilincinde bir birey olarak görev başına yetişme derdindeydim. Şimdi sana soruyorum, hangisi özgürlük, hangisi sorumluluk; kediyi kurtarmak ve yapmam gereken işe yetişmek ikilisini sınıflandıracak olursak? Evet, kedinin hayata tutunmasına yardımcı olma çabası özgürlüktü,  yalnızca onun özgürlüğü değil yalnız, benim de özgürlüğümdü. Peki sence hangisini seçtim ya da sen olsan hangisini seçerdin? Cevabını duyar gibiyim, o halde bazen özgürlük kaçış değil gereken seçenekmiş, sence de öyle değil mi ? 

SATRANÇ

Kitap adı: Satranç
Yazar adı: Stefan Zweig
Orijinal adı: Schachnovelle
Ülke: Avusturya             
Özgün dili: Almanca
Anadilinde 1. Baskı: 1942
Okuduğum baskı: Can Sanat Yayınları, 57. Baskı, 2018, 
Çeviri: Ayça Sabuncuoğlu 
Sayfa Sayısı: 71 

"Rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.nin öyküsüdür görünüşte SATRANÇ. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.

Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı SATRANÇ, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.

Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın yapıtı, gerilimli kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici, olağanüstü bir uzun öyküdür.
(Zweig 2018: Arka Kapak Yazısı)

"İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür."

----------------------------------------------------------------------------------

Satranç; şansın, akıl-ilerigörüşlülük becerisi-iyi hesaplanmış olasılıklar üçlüsünün önünde boyun eğdiği tek oyun... Mirko Czentovic; yoksul bir Slav Tuna gemicisinin zavallı, suskun, içine kapanık oğlu... Yine Czentovic; dünya satranç şampiyonu... Dr. B.; esaretin ve daha da önemlisi hiçliğin koynunda verdiği psikolojik savaş... Yine Dr. B; hiçliğin aklını kaçırmasına engel olma mücadelesini kafasının içinde yönettiği satranç oyunlarıyla başaran bir "hiçlik gazisi"... 

Tüm gemici düğümleri, büyük yolcu vapurunun New York'tan kalkıp Buenos Aires'e doğru yola çıkmasıyla çözülecektir, yalnızca birkaç satranç hamlesi ve soğuk bir psikolojik savaşla.... 

5 Eylül 2018 Çarşamba

OLASILIKSIZ

Kitap adı: Olasılıksız
Yazar adı: Adam Fawer
Orijinal adı: Improbable
Ülke: Amerika             
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 2005
Okuduğum baskı: APRIL Yayıncılık, 90. Baskı, 2018, Çeviri: Şirin Okyayuz Yener 
Sayfa Sayısı: 494 

"Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi?
Siz hiç Loto'da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar? 
Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?
Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parka baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; geçmiş mi, rüya mı yoksa geleceği mi görüyorsunuz?


Eğer siz de kontrolün kimde olduğunuz merak ediyorsanız, 'olasılıksız' tam size göre bir roman." 
(Fawer 2018: Arka Kapak Yazısı)

************

Bir ara çok meşhur olmuştu bu kitap, belki hâlâ öyledir ama o bahsettiğim 'bir ara'da kendisini okumaktan itinayla kaçındım çünkü popüler kültürün çılgın ve boş kitaplarından olma olasılığı kafamı epeyce kurcaladı. Nitekim ağır yanılmışım arkadaşlar, kitap sandığımın aksine çok kaliteli bir kurgu üzerine oturtulmuş ve yazar kusursuz bir denge kurmuş, karakterlerin kendi içlerindeki hikâyeleri ve ana maceralar arasında.  

30 Ağustos 2018 Perşembe

YAPRAK FIRTINASI

Kitap adı: Yaprak Fırtınası
Yazar adı: Gabriel Garcia Marquez 
Orijinal adı: La hojarasca
Ülke: İspanya              
Özgün dili: İspanyolca
Anadilinde 1. Baskı: 1955
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 18. Baskı, 2017, Çeviri: İnci Kut















"Albayım, albayım, çalışma odanızda sizi görmek isteyen bir yabancı var,"
"Tek eksiğimizin yağmur yağmaya başlaması olduğunu düşünüyordum."
"Hayatın gösterisine katılırken takındığı o azap dolu kayıtsızlığı düşündüm."
"Şimdi artık insana benzer yeri almamış. Gözleri henüz ölmemiş olan bir cesede benziyor şimdi."
"Şimdi kokuyu alacaklar. Şimdi bütün çulluklar ötmeye başlayacak."


      Yaşlı adam (Albay), kızı (Isabel) ve torunu... Bu üç karakterin gözünden anlatılıyor, öykü boyunca yaşananlar. Bu anlatıcı değişimi aniden oluyor. Mesela albayın gözünden ölen doktorun odasındaki bir anı okurken, bir anda torununun albayın az önce anlattığı anları kendi gözünden yorumladığı paragrafa geçmiş oluyorsun ve bu anlık değişim, her ne kadar üç anlatıcının yaş farkının çok olmasından ötürü meydana gelen bakış açısı değişiminden, cümlelerdeki hitap şekillerinden ve değişen ruh hallerinden ötürü kolay anlaşılabilir olsa da; yine de yazarın, okuyucunun kitaba kendini kaptırmadan okumaya devam etmesine izin vermediğinin açık bir kanıtıdır bence.  

28 Ağustos 2018 Salı

ALBAYA MEKTUP YOK

Kitap adı: Albaya Mektup Yok
Yazar adı: Gabriel Garcia Marquez 
Orijinal adı: El coronel no tiene quien le escriba
Ülke: İspanya              
Özgün dili: İspanyolca
Anadilinde 1. Baskı: 1961
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 19. Baskı, 2017, Çeviri: Handan Saraç 
Sayfa Sayısı: 74 

"Albaya mektup yazan yok."
"Şemsiyelerin ölümle bir ilgisi var,"
"Herkes ölümün bir kadın olduğunu söyler,"

"Kesinlikle gelen tek şey ölümdür albay."
"Hayat şimdiye dek icat edilen en güzel şey."
"Kötü bir durumun en kötü yanı bize yalan söyletmesidir."
"Şapka giymiyorum, böylece onu kimse için çıkarmam gerekmiyor."
"Böyle sabahlarda insanın canı resim çizmek istiyor."
"Bütün yıl Aralık olmalı,"


" 'Umut karın doyurmaz,' dedi kadın. 
'Karın doyurmaz ama insanı ayakta tutar,' diye yanıtladı albay."

" 'Ama bu bir ayaklanma değil ki,' dedi albay. 'Yoksul bir müzisyenin cenazesi.' "

" 'Yirmi yaş daha genç olsaydım farklı olurdu.' 'Her zaman yirmi yaş daha genç olacaksınız,' dedi doktor. "


      Yalnızlık ve umut, hiç sönmeyen türden; bunlar gerçeklik olsun, ne de olsa Marquez demek büyülü gerçekçilik demek. Diğer köşedeyse imgeler, bir dolu hem de; ölen oğuldan (ölü ama ne hikmetse mektup gönderebiliyor bazı satırlarda) yadigar kalan ve dövüşler için iyi beslenmeye çalışılan bir horoz, sefalet, açlık, parasızlık, biraz da kahve, hiç gelmeyen ama daimi beklenen mektup, benim de hiç haz etmediğim ve ölümle bir ilgisi olduğu konusunda yazarla hem fikir olduğum bir adet şemsiye, satılan saatler ve resimlerin arka planda bıraktığı hükümet sansürü ve başkahramanızımız bir albay, Yüzyıllık Yalnızlık'taki Albay Aureliano Buendia'yı da tanıyan bir albay üstelik.. bütün bunları Ekim ayında düşünün; keşke Aralık gelse dedirten, yağmurunda yakan, güneşinde ürperten, aylardan Ekim.

17 Nisan 2018 Salı

GÜNEŞ ÜLKESİ

Kitap adı: Güneş Ülkesi
Yazar adı: Tommaso Campanella (Giovanni Domenico Campenalla)
Orijinal adı:La Citta del Sole
Ülke: İtalya              
Özgün dili: İtalyanca
Anadilinde 1. Baskı: 1602
Okuduğum baskı: Bordo Siyah Klasik Yayınlar, 2004, Çeviri: Veysel Atayman 
Sayfa Sayısı: 119  

   Güneş Ülkesi, ilgiyle okuduğum ilk felsefe kitabıdır belki de. Kısaca, yarattığı ütopyayı anlatmış bu kitabında yazar.

      Bu alandaki belli başlı yazarlar gibi Tommaso Campanella da kendi ütopyasını kurmuş ve iki kişinin arasında geçen diyalog aracılığıyla kendi ütopyasını günlük yaşam alışkanlıklarından yönetim biçimine, yargı sisteminden dünyadaki diğer ülkeler arasındaki yerine kadar anlatmış kitabında. Aslında diğer yazarların ütopyalarını da okuyup hepsi üzerinden değerlendirme yapman, ütopya konusunda yeterli donanıma sahip olmanı sağlayacaktır fakat geriye dönüp baktığımda işe iyi ki Campanella ile başlamışım diyorum. 


12 Nisan 2018 Perşembe

KADIN BUDALASI (Ebedi Koca)

Kitap adı: Kadın Budalası (Ebedi Koca)
Yazar adı: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Orijinal adı: Вечный муж
Ülke: Fransa             
Özgün dili: Fransızca
Anadilinde 1. Baskı: 
Okuduğum baskı: Bordo Siyah Klasik Yayınlar, 2003, Çeviri: Ali Ateşoğlu


      Kadın Budalası... Dostoyevski'nin ölümsüz incilerinden en sağ gösterip sol vuranı, en durağan gözüküp de toplumun küçük çocuklarla evlenmek arzusuna karşı taşlama yapanı, dostluk ve düşmanlığın aslında ne kadar yakın olduğunun kanıtı... 

      Velçaninov, Pavel Pavloviç, küçük Liza, Zahlebininlerden Nadya ve Aleksi İvanoviç...

23 Mart 2018 Cuma

MADAM BOVARY

Kitap adı: Madam Bovary
Yazar adı: Gustave Flaubert
Orijinal adı: Madame Bovary
Ülke: Fransa             
Özgün dili: Fransızca
Anadilinde 1. Baskı: 1857
Okuduğum baskı: Yakamoz Yayıncılık, 1. Baskı, 2009, Çeviri: Erdener Tunalı 

      Madam Bovary, realizm ilk örneklerinden olup bovarizm isimli bir akımın öncüsü olmayı başaran, edebiyat dünyasının en nadide eserlerinden biridir. Kitabı tek cümleyle betimle desen şunu söylerim: Kitap tam anlamıyla kalite kelimesinin sayfalara yansımış hali. Konusuna gelince, romantizme tepki olarak yazılmış roman ve evli bir kadının yaşadığı yasak aşkları anlatıyor.

      Baş kahramanımız Emma Bovary'nin psikolojik iniş çıkışlarını da gözlemliyoruz kitapta, hayal dünyasında yaşayan bu kadının hüsran dolu sonunun sırf kendine değil, eşi ve çocuğuna verdiği zararı da. Kitabın aslı ahlak anlayışını sorgulayan Flaubert'in anlatmak istediği toplumsal mesajlara dayanıyor ve bu sorgulama veya eleştiri de diyebiliriz,yazarın mükemmeliyetçi betimlemeleriyle birleşince ortaya Madam Bovary isimli eser çıkıyor.

     

10 Mart 2018 Cumartesi

VAHŞETİN ÇAĞRISI

Kitap adı: Vahşetin Çağrısı
Yazar adı: Jack London
Orijinal adı: The Call of the Wild
Ülke: Amerika              
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1903
Okuduğum baskı: BordoSiyah Klasik Yayınlar, 2003, Çeviri: Pelin Atayman 

   Vahşetin Çağrısı'nı nasıl anlatırım bilmiyorum ama Jack London'un kısa ömründe bıraktığı mirasların okunmamasının büyük kayıp olduğunundan eminim. Beyaz Diş ile tanıştım Jack London ile ben de herkes gibi ve ikinci defa okuması gereken kült kitaplardan bence. Vahşeti Çağrısı'na gelince, o da bir köpeği baş kahraman yapmış ve karlı havaların sıcaklığı çıkmış ortaya adeta...
 
   Jack London'un akıcı bir üslubu vardır ya hani, işte bu romanında da kısa, öz ve anlatması gerekeni yeterince sürükleyici anlatmış. Bazı okuyucular bunu basit olarak nitelendiriyor ama ben gayet etkileyici bulan Jack London severlerdenim ve eğer şu an bu yazıyı okuyorsan, benim yorumumu beğensen de beğenmesen de bu kitabı alıp oku :) 

24 Şubat 2018 Cumartesi

AŞKIN CELLADI

Kitap adı: Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri
Yazar adı: Irvin David Yalom
Orijinal adı: Love's Executioner and Other Tales of Psychotherapy
Ülke: Amerika              
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1989
Okuduğum baskı: Remzi Kitabevi, 5. Baskı, 1998,
Çeviri: Handan Saraç
Sayfa Sayısı: 303 


   "Aşk iki insan arasında parlayan bir tutku kıvılcımı değildir yalnızca; aşka düşmekle aşkın içinde ayakta durmak arasında sonsuz fark vardır. Aşk bir varoluş biçimidir, "vurulmak" değil "vermek"tir; bir tek insanla sınırlanmış bir eylem değil genel anlamda bir ilişki kurma biçimidir." (Yalom 1998: Önsöz, 20)
************

   Aşkın Celladı'nı bir an önce bitirip burada anlatmak için çok sabırsızlandım çünkü klasik bir edebiyat aşığı olarak psikolojik kitap deneyimim neredeyse hiç yok diyebilirim.  Kişisel gelişim kitabı okuma konusundaki birkaç girişimimin başarısızlıkla sonuçlandığı zamanların üzerinden epeyce vakit geçti ve değerli bir yakınımın tavsiyesi ve kitabı ödünç vermesi ile içinde birbirinden ilginç 10 tane psikoterapi öyküsü bulunan bu kitapla tanıştım ki çok da memnun kaldım çünkü Irvin D. Yalom muhteşem biriymiş ya da kitabı muhteşem.

   Eğer psikoloji kitaplarına benim gibi ürkek yaklaşanlardan biriysen bu kitapla işe başlayabilirsin çünkü kendi psikoterapi seanslarını, bilimini, psikoloji deryasına has özümlemelerini, durum değerlendirmelerini kolay anlaşılır ve okuyucunun satırlar arasına dalmasını sağlayan bir akıcılıkla ele almış yazar kitapta. Kitabı okuyunca gördüm ki Doktor Yalom, bilimi edebiyatla anlatan ender insanlardan biri. İyi ki de bu yolu tercih etmiş, ne de olsa edebi olan ebedidir...

21 Şubat 2018 Çarşamba

TOZA SOR

Kitap adı: Toza Sor
Yazar adı: John Fante
Orijinal adı: Ask the Dust
Ülke: Amerika              
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1939
Okuduğum baskı: Parantez Yayıncılık, 9. Baskı, 2016, Çeviri: Avi Pardo 
Sayfa Sayısı: 155


  Charles Bukowski'nin hayranlık duyduğunu okuyunca, bu yazarı nasıl daha önce keşfetmedim dedim kendi kendime. Hani bazı kitaplar vardır ya, bitince hüzünle karışık bir tebessüm bırakır, bir de en unutkan yıllarımızda okuduğumuzda bile unutmayacağımızı hissettirir, işte "Toza Sor" bunlardan biri. Kısa ama etkileyici dersem sanki biraz klişe bir betimleme olacak, onun yerine huzurlu fakat sürükleyici dersem sanırım kafanda daha net canlanır roman.

   Sinemaya da uyarlanan "Toza Sor", nevi şahsına münhasır bir sıradanlığın ve çaresizliğin içinden doğan derinliğin ve yaşadığı müptezel hayattan bir yazar yaratan Arturo Bandini'nin hikâyesi...

   
   Bunker Hill, Arturo Bandini, yazar olma hayalleri, eski bir daktilo, penceresinden girilip çıkılan yıkık dökük bir otel odası, Colombia Birahanesi, Camilla Lopez veya Lombard, her neyse sonuçta Maya Prensesi, Los Angeles Halk Kütüphanesi, sevgili Hackmuth, oğlundan gelecek iyi haberleri Colorado'da bekleyen zavallı bir anne, Vera Rivken, hissetmeden yazarlık peşinde koşan Sammy, yazar olmanın ilk heyecanıyla yazılan öyküler, "Minik Köpek Güldü", "Çoktan Yitik Tepeler", hep aynı masaya gidip oturduğunda kulağına çalınan aynı müzikler, "Viyana Ormanlarından Masallar" ve çöl...

************

14 Şubat 2018 Çarşamba

1984

Kitap adı: 1984
Yazar adı: George Orwell
Orijinal adı: 1984
Ülke: İngiltere              
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1949
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 60. Baskı, 2017, Çeviri: Celâl Üster 
Sayfa Sayısı: 350

Distopik bir dünya, “Big Brother”, düşünce polisi, çiftdüşün (gerçeklik denetimi), özgürlük kelimesinin siyasal ve düşünsel özgürlüğü barındırmadığı yenisöylem, 101 numaralı oda, proleterler, parti üyeleri, tele ekranlar, varlığı şüpheli “Kardeşlik Örgütü”, iki dakika nefret, değiştirilen geçmişi buharlaştırılan insanlar, ufku daraltmaya yönelik kusursuz bir dünya, Okyanusya-Avrasya-Doğuasya, bellek deliği, özgürlüğün, Winston ve Julia…
  
   “Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

   George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır
. (Orwell 2017: Arka Kapak Yazısı)

************

12 Şubat 2018 Pazartesi

OTOMATİK PORTAKAL

Kitap adı: Otomatik Portakal
Yazar adı: Anthony Burgess
Orijinal adı: A Clockwork Orange
Ülke: Birleşik Krallık
Özgün dili: İngilizce 
Anadilinde 1. Baskı: 2009
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 25. Baskı, 2016, 
Çeviri: Dost Körpe 
Sayfa Sayısı: 168 

   Ludwig Van Beethoven, bir yuva, bir yazar, tecavüz, dayak, uyuşturucu bağımlılığı, şiddetin her yüzü, psikolojik dayatmalar, büyürken kırıp döken dört çocuk... Otomatik Portakal, anlatımıyla ve sert konusuyla, ana karakterden hem nefret ettiren, hem korkutan, yine de onunla yürümeye devam ettiren, türünün tek örneği bir roman bence. Kült klasik kitaplar arasında yer alan en çarpıcı hikâyeye sahip olan bu romanın gençlere kötü örnek olacağı düşüncesiyle okunmasının istenmemesini anlamıyorum. Kötülüğü saklayarak ona mani olamazsınız... 


  
   Anthony Burgess romanını esas karakter olan Alex’in ağzından anlatmış, aslında yalın ve gerçekten Alex gibi birinin üslubunda yazılmış kitap fakat yazarın bu tercihi romanın keskin konusuyla harmanlanınca son derece etkileyici bir baş yapıt çıkmış ortaya. Film uyarlaması da yapılan bu romanı bir solukta bitireceğinden şüphem yok...