12 Kasım 2018 Pazartesi

SİMYACI

Kitap adı: Simyacı
Yazar adı: Paulo Coelho
Orijinal adı: O Alquimista
Ülke: Brezilya              
Özgün dili: Portekizce
Anadilinde 1. Baskı: 1988
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 16. Baskı, 2018 (25. Yıl Özel Baskı)  
Çeviri: Özdemir İnce 
Sayfa Sayısı: 187 


Karmaşık duygular içindeyim. Bir yanım kitabı zevkle okudu ve çok sevdi, hatta kendi kendi birçok anlam da yükledi satır aralarında gizlenen detaylara, diğer yanım ise kitabın övüldüğünü duyduğumuz kadar etki etmediğini fısıldadı iç sesim vasıtasıyla, kitabın son sayfasını okurken. Yine de okuyun derim çünkü kitaptaki ana karaktere eşlik ederek bu yolculuğa çıkarsak yolculuk esnasında ve sonunda okuyacağımız bazı tecrübeleri, Mısır Piramitleri'nin altındaki hazineyi aramak için biz de bir serüvene atılmadan edinebiliriz belki de, zaten kitaplar bir bakıma da bunun için değil midir?  

Aşkın, uğruna savaşacağımız hedeflerimizi gerçekleştirmek içn engel değil aksine bir teşvik edici olduğunu da Santiago'nun yolculuğu esnasında görüyoruz, simyanın ne demek olduğunu ve hayatımıza entegre etmemiz gereken esas noktasının kurşuna altına çevirmekten çok başka çıkarımlar olduğunu da. Kitapta bahsi geçen evrein ruhunu siz neye yorarsınız bilmem ama bana kalırsa, kitapta geçen "Mutluluğun gizi, dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan" sözü, kitabı baştan sona okuyup bitirince müthiş bir anlam kazanıyor ve bunun için tekrar tekrar okumaya değer. 

Hazineyi bulmak için çıktığı bu yolculukta hazineyi başlangıç noktasına dönerek bulması ise bizim buradan ne anlam çıkaracağımızı sorgulamamız için güzel bir ters köşe olmuş, hala zaman zaman düşünürüm bu ayrıntıyı. Sürekli aradığımız mutluluğun aslında hep bizimle olduğunu mu anlatmak istemişti yazar? Ya da sadece Mısır Piramitleri'ni gidip görmemiz için hazine bahanesine ihtiyaç duymayı beklemememiz gerektiğini mi düşünür :) Belki de amaçlarımıza ulaşmak için çıktığımız uzun yolculuğun, sonuçta kazandığımız değerlerden daha dolu bir hazine olduğunu vurgulamak istemiştir, sence hangisi? Üzerine uzun uzun cümleler kurulabilir veya herkes kendi anlamını çıkarabilir, kendi Kişisel Menkıbe'mizi gerçekleştirmek için...  

************

Ufak Bir Özet:

1. Bölüm:    Santiago isimli delikanlı ailesi sayesinde iyi bir eğitim görmüş fakat dünyayı gezme hayali sebebiyle çoban olmaya karar vermiştir. Dünyayı tanımak için gezer, çobanlık ile geçimini sağlar, koyunları ile ilgilenir, aynı zamanda bol bol kitap okur, gittiği yerleşkelerde okuduğu kitabı yenisiyle değiştirirdi. Gittiği yerlerden birindeki bir tüccara koyunlarının yünlerini satar ve geçen seneden beri bu tüccara tekrar gidip tüccarın kızı ile görüşme hayali kurmaktadır. 
    Birgün gördüğü bir düşü bir falcıya anlatır ve Mısır'a bir hazineyi bulmaya gitmesi gerektiği yanıtını alır. Bu falcı kadın, kendisinden para istemez, bulacağı hazinenin yüzde onunu ister. Genç çoban kabul eder. 
    Derken, karşılaştığı başka bir adam da kendisinin iç dünyasını adeta okur ve çobanın koyunlarını onda birini almak şartıyla ona gizli hazineye ulaşmak için ne yapması gerektiğini anlatır. Kendini Şalem Kralı Melkisedek olarak tanıtan bu yaşlı adam, bizim genç çoban Santiago'ya kişisel menkıbesinin peşinden gitmesi öğüdünü verir ve ona bu hazinenin Mısır Piramitleri'nin hemen yanında olduğunu söyler; yaşlı falcı kadın da aynı şeyi söylediği için genç çoban etkilenir bu yanıttan. Simgelerin dilini unutmaması öğüdü ile de ona iki tane taş verir Şalem Kralı, siyah taş evet, beyaz taş da beyaz demektir, işaretlemeyi yorumlamayı başaramadığında ona yardım etmesi için. Kişisel Menkıbe de kişini her zaman gerçekleştirmek istediği şey anlamına gelirmiş ve genç çoban kendi kişisel menkıbesinden, gerek koyunları, gerek tüccarın kızı, gerekse de Endülüs'ün kırları sebebiyle vazgeçme eşiğinde imiş fakat bunları bir tarafa bırakıp yola düşmeye karar verir, hazineye erişmek için. 
    Genç delikanlı Santiago, koyunlarını satar ve eline geçen para ile yollara düşer fakat vardığı Afrika'da kimsenin dilini bilmez ve kısa sürede genç bir adam tarafından, kendine yardım etmesi vaadi ile dolandırılır, tüm parasını bu adama kaptırır. Şimdi koyunsuz ve parasız kalmıştır ortada Santiago. Kendisini dolandıran Arap hırsızın tek bir sözü doğru çıkmıştır, limanlar hırsız yuvasıdır. Simya ve kutsal dinlerden birine ait bazı kesitlere yer veren bir romanda bile hırsızlık geçiyorsa, sanırım insanlara güven duyma konusunda o kadar da acele etmesek iyi olur, en azından okuyucu olarak bu dersi çıkarmalıyız bence, en azından henüz tanıştığımız insanlar için geçerli olsun bu durum. 
    Tam mutsuzluğa sürüklenip, çobanlık hayatında vazgeçtiği için pişmanlık duymaya başlamışken, Şalem Kralı'nın bahsettiği işaretlerin dilini hatırlar. Bu sayede tekrar umut dolar ve kendini bir serüvenci olarak görerek tekrar mücadelesine döner tüm benliği ve zihni ile. 
    Sokakta beş parasız kaldıktan sonra dilini bilmediği bir coğrafyada insanlara kısa süreli yardımlar teklif ederek karnın doyurur. Birçok dilin konuşulduğu bir billuriyeci dükkanına girerek yine aynı şeyi yapar ve işinde yardımcı olduğu tüccar kendisine, yaptığı işler karşılığında ülkesine dönmesi için gereken parayı teklif edince, birkaç koyun almak için paraya gereksinim duyduğu yanıtını verir, genç Santiago.

2. Bölüm:      Billuriyeci de kişisel menkıbesi olan Mekke ziyaretinden vazgeçerek standart hayatından kopamayan insanlardan biri olmuştur fakat bu da yıldırmaz Satiago'yu. Bu açıdan bakınca, işin manevi boyutunun yanı sıra, hayatımızdaki konforlu alandan çıkıp hedeflerimiz uğruna koşmak olarak da devşirebiliriz bence bu kişisel menkıbe konseptini, tabii bu benim güncel hayata birtakım içsel yolculukları uyarlama çabamdan kaynaklanan kişisel bir yorumum. 
    Billuriyecinin dükkanında geçirdiği aylardan ve verdiği emekler karşılığından kazandığı paralardan sonra patronu ile vedalaşıp yollara düşer delikanlı. Giderken, billuriyeci dükkanının sahibinin saçlarının, yaşlı kralın saçlarına benzediğini de fark eder delikanlı ki bu tarz detaylar romanın pek çok yerinde karşımıza çıkıyor, kendisine verilen işaretler ve kişisel menkıbesi uğruna düştüğü yolda karşısına çıkan insanlar arasında hep bir benzerlik veya güçlü bir bağ bulunuyor adeta ya da delikanlı öyle yoruyor, kim bilir. 
    Bir İngiliz var, kendisi yana yakına Simyacı'yı arıyor. Simya ile ilgili birçok kitap okumuş ve simyacılara göre madenleri altına çeviren taş olma özelliğine sahip olan Felsefe Taşı'na sahip olan Simyacı'yı bulmak uğruna yollara düşmüş. Simyada bahsi geçen Büyük Yapıt'ın sıvı kesimine Ebedi Hayat İksiri deniyormuş, ölümsüzlüğü bahşeden cinsten; felsefe taşı taşı da katı kesiminde verilen isimmiş. İngiliz adam delikanlıya anlatırken öğrendim ben de:) 
    İşte bu İngiliz adam ile kesişiyor yolları, bizim delikanlı Santiago'nun. Santiago nasıl Mısır'daki hazineyi hedeflemişse, bu İngiliz de Simyacı'ya ulaşmayı arzuluyor. Bu İngiliz simya hakkında epeyce okumuş olacak ki Santiago'nun elindeki evet ve hayır anlamlarına gelen şu iki taşı görünce direkt anlıyor onların ne anlama geldiğini. Derken, aynı kervanla yola çıkıyorlar, farklı hedeflerle fakat aynı yolculuk içinde sohbete daldıklarında, simya ile madenleri altına çevirme meselesini İngiliz'den dinleyen Santiago da görmek istiyor Simyacı'yı çünkü simyaya olan ilgisi artıyor fakat esas hedefi kendi Kişisel Menkıbe'si tabii ki. 
    Bu kervan yolculuğu çölden geçip Mısır'a varmak üzerine kurulu. Lakin çöl yolculuğu zor ve uzun. Bu çöl yolculuğu sırasında bir vahaya sığınmak zorunda kalıyor kervandaki herkes, çölde çıkan bir savaş sebebi ile. Vahada sürekli Simyacı'yı arıyorlar, İngiliz ile. 
    O vahadan Fatıma isimli bir genç kız ile karşılaşıyor Santiago. Tahmin edersiniz ki, gerçek aşkı Fatıma'da buluyor. Fatıma bir çöl kadını ve anlatıldığına göre çöl kadınları, eşlerinin kendi Kişisel Menkıbeleri için yollara düşmesini hoş karşılıyor, hatta bunu destekliyor ve onları beklemeye alışkın olduklarını öne sürüyorlar. Dolayısıyla, Fatıma'ya aşık olunca Kişisel Menkıbe, hazine, Mısır Piramidi falan her şeyi unutup Fatıma'nın yanında kalmak isteyen Santiago'yu hedefleri uğruna gitmesi için yüreklendiriyor Fatıma. Bu muazzam detay benim çok hoşuma gitmişti okurken. Düşündürücü ve hoş, iki tarafın yaklaşımı da...
    Santiago Fatıma'yı dinliyor fakat yollara düşmek istese de savaşın bitmesini beklemeli kervan, o yüzden zaten mecburen bir süre daha vahada kalacak tüm kervan yolcuları. Bu sırada yine evrenin dili ve işaretleri ile ilgili bir detay fark ediyor Santiago, uzaklardan bir ordunun yaklaşmakta olduğunu görüp vahanın yetkililerini haberdar ediyor. Normalde, savaş esnasında bile her iki tarafın da vahası dokunulmazmış, o yüzden bu geleneğin bozulmasına şaşırıyor insanlar fakat önden verilen haber sayesinde vahanın insanları tedbir alıp orduya yenilmekten kurtuluyor. Böylece kahraman oluyor vahada, Santiago. 
    Şimdiye kadarki süreçte evrenin ruhunu ve nesnelerin dilini öğrendiğini anlatıyor Santiago, bizlere. Birçok simyacının da kendi Kişisel Menkıbe'sini yaşadığını, nesnelerin dili ile yolculuğuna devam ettiğini yani hep karşısına çıkan işaretleri göz önünde bulundurduğunu anlatıyor, sayfalar boyunca. Zaten romanın ana teması da tam olarak bu ayrıntılara serpiştirilmiş; tabii bu da işaretleri anlayabilene diyelim... 
    Bu sırada Simyacı ile tanışıyor Santiago. Vahadaki insanları, gördüğü işaretleri doğru yorumlayarak uyarmıştı ya hani, işte orada Simyacı keşfediyor Santiago'yu yani beklediği kişinin Santiago olduğunu anlıyor. Bu vesile ile Simyacı kendiliğinden karşısına çıkıyor Santiago'nun. İngiliz'in kendisini aradığını söylüyor ona fakat Simyacı, İngiliz adamın kendisini bulmadan önce başka şeyler bulması gerektiğini söylüyor yani Santiago'nun zamanı gelmiş, İngiliz adamın ise Simyacı ile tanışmak için henüz zamanı gelmemiş gibi yorumlayabilirim bunu. Simyacı ile geçirdiği sürede ve ettiği sohbetlerde, Fatıma için hazineden vazgeçtiğini söylese de Santiago, Simyacı ona aşkın Kişisel Menkıbe'sinden peşinden gitmesine engel olmadığını söylüyor, eğer bu aşk gerçekse. Zaten Fatıma da böyle düşündüğünü ifade etmişti Santiago'ya. Böylece Fatıma'ya geri döneceğinin sözünü vererek onunla vedalaşıyor Santiago ve Simyacı'nın peşinden tekrar yollara düşüyor. 

**** Devamı spoiler içerir: ****

    Böylece Santiago ve Simyacı'nın birlikte çıktığı yolculuk başlar, Mısır Piramitleri'ne doğru... Yolculuk sırasında savaşçılara yakalanırlar ve esir edilirler. Simyacı ve delikanlıya kim olduklarını sorunca simyacı onlara, doğayı ve dünyayı bilen insan manasına geldiğini ve isterse rüzgar ile ordugahı darmaduman edebileceğini söyler. Bunun üzerine askerler onlara rüzgara dönüşmeleri için zaman tanır, eğer rüzgara dönüşemezlerse öleceklerdir. Delikanlının üç gün içinde rüzgara dönüşmeyi bulması gerekmektedir, simyacı zaten bilir. Bunun üzerine delikanlı düşünür taşınır ve sırasıyla çöl, rüzgar ve güneş ile konularak rüzgarın orduyu yıkıp geçmesini sağlayrak kendisi de rüzgara dönüşmüş olur. Bunu yaparken anlatılanlar yani doğa ile delikanlının konuşmaları derin sohbetler içermektedir ve delikanlının kişisel menkıbesini ararken bizlere de anlatılmak istenen mesajlar satır aralarında verilmektedir. Yalnız şöyle bir detay bulunmaktadır u satırlarda; çöl rüzgara, rüzgar Güneş'e yönlendirirken, Güneş ise delikanlıyı her şeyi yazan El ile konuşmaya iter. Burada bahsedilen yaradan gibi geldi bana ama her okuyucu kendi yorumunu yapsın bence burada çünkü doğa üstü olaylar ile simya ve manevi duyumlar anlatmaya çalışmış yazar, dolayısıyla farklı bir çıkarım da yapılabilir belki. 
    Neticede rüzgara dönüşmeyi başardığı için delikanlı, ölmekten kurulurlar ve piramitlere olan yolculukları devam eder. Bir süre sonra delikanlıya üç saatlik yolu kaldığını söyleyerek Simyacı onunla yollarını ayırarak çöle döner. Yolu tamamlayarak en sonunda ulaşır Mısır Piramitleri'ne delikanlı. Kazacağı yere de ne hikmetse içsel olarak hemen karar verir lakin hazine için kazdığı yerde hırsızlara rastlar. Delikanlıyı döverler ve kazdığı yerde herhangi bir hazine bulamazlar. Lakin delikanlıyı Mısır Piramitleri dibinde hazine arayışında içinde yakalayan hırsızlar, delikanlıyı döverken, içlerinden biri ona öyle bir söz eder ki bence okuyucu olarak olay örgüsü kısmında şaşıracağız nokta tam olarak burasıdır: 2 yıl önce burada aynı düşü gördüğünü söyler hırsız, delikanlıya. Bu düşte İspanya'ya gidip, çobanların koyunlarıyla uyudukları yerde, firavunincirinin dibini kazıp gizli bir hazine bulacağını görmüştür. Hırsız bunu delikanlıya söyleyince tüm düğüm çözülür. Delikanlı o hırsızın dediklerine göre, yani kendisinin en başta başladığı yere döner ve tüm bu maceraya atılmadan önceki hayatındaki çobanlık zamanındaki yere döner ve orada gerçekten de hazineyi bulur. Hazinenin yüzde onunu söz verdiği gibi çizgene kadına teslim edip, devamında çöldeki sevdiği kadına yani Fatıma'ya geri dönecektir...  
************

************
"Kendi Kişisel Menkıbe'sini gerçekleştirmek insanların biricik gerçek yükümlülüğüdür."

"Paulo Coelho'nun büyüleyici romanı Simyacı, bütün dünyada sadık bir izleyici kitlesi yarattı. Güçlü yalınlığı ve ruhlara seslenen bilgeliğiyle bu çarpıcı roman, piramitlere gömülü bir hazineyi aramak için vatanı İspanya'dan yola düşüp Mısır çöllerine giden Santiago adında Endülüslü bir çobanın hikâyesidir.

Hazinenin ne olduğunu da, Santiago'nun yol boyunca karşılaşacağı zorlukların üstesinden gelip gelemeyeceğini de hiç kimse bilmez. Ama dünya malı bir hazineyi bulmak için başlayan yolculuk, kişinin içindeki hazineyi keşfetmesine dönüşür. Çobanın katmanlı, çağrışım yüklü ve çok derin bir insancıllığı barındırma hikâyesi, hayallerimizin gücünü dönüştürmeyi ve yüreklerimizin sesine kulak vermenin önemini vurgulayan bir edebî vasiyetnamedir."
(Coelho 2018: Arka Kapak Yazısı)
************

****** ALINTILAR: ******

"Bir düşü gerçekleştirme olasılığı yaşamı ilginçleştiriyor." (Coelho 2018: Sayfa 26) 

"Hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetim iyazgının eline geçer. dünyanın en büyük yalanı budur." (Coelho 2018: Sayfa 33) 

"Parası olan insan hiçbir zaman tamamen yalnız değildir." (Coelho 2018: Sayfa 51)

"Çünkü insanlar resimlerin ve sözcüklerin büyüsüne kapılıp sonunda Evrenin Dili'ni unuturlar.
(Coelho 2018: 105)

"Bir şey istediğimiz zaman, düşümüzü gerçekleştirmemiz için bütün Evren işbirliği yapar,
(Coelho 2018: 134)

"Kötülük," dedi simyacı, "insanın ağzından giren şeyde değildir. Kötülük oradan çıkandadır.
(Coelho 2018: 135)

"Evrenin Ruhu, bir düşü gerçekleştirmeden önce yol boyunca öğrenilen her şeye değer biçer. Bize karşı kötü duygular beslediği için böyle davranmaz. Düşümüzü gerçekleştirmemizin yanı sıra, ona doğru ilerlerken aldığımız dersleri de iyice öğrenmemizi ister. ama insanların çoğunluğu, işte bu anda vazgeçerler. Çölün dilinde biz bu durumu şöyle tanımlarız: vahanın palmiyeleri ufukta görünmüşken susuzluktan ölmek.
(Coelho 2018: 151)

"Bir kere olan bir daha asla tekrarlanmaz. Amma ve lakin iki kere olan üçüncü defa da olacaktır.
(Coelho 2018: 174)

"Yeryüzünde her insan, her zaman, dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez bunu.
(Coelho 2018: 176)

************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder