Yazar adı: Lev Nikolayeviç Tolstoy (L.N. Tolstoy)
Orijinal adı: ЧЕМ ЛЮДИ ЖИВЫ?
Ülke: Rus İmparatorluğu
Özgün dili: Rusça
Anadilinde 1. Baskı: -
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 16. Baskı, 2018, Çeviri: Koray Karasulu
Sayfa Sayısı: 86
İlk hikâyedeki üç ana fikir Tolstoy'un anlatmak istediklerinin temelleri adeta. Bunlar insanın içinde daimi olarak sevginin var olduğu, insana neye ihtiyacı olduğunu bilme yetisinin Allah tarafından verilmediği ve insanın ancak sevgiyle yaşayabileceğidir çünkü Tolstoy'a göre yaratıcı esas sevgidir. İnsanın içinde kötülük yok mu? Tabii ki var. İşin bu kısmı da diğer öykülerdeki ibretlik derslerle okuyucuya sunuluyor. Bu arada söylemeden geçemem, öykülerin anlatım dili yeterince dinlendirici ve yalın; okumak gerek, gereğini yapalım ;)
"Sevmeyen kişi Tanrı'yı tanımaz. Çünkü Tanrı sevgidir." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar, 1)
"İnsan ana-babasız yaşar, Tanrı'sız yaşayamaz." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar, 22)
"İnsanda ne var? İnsanda sevgi olduğunu anlamıştım.
İnsana ne verilmemiştir? İnsana neye ihtiyacı olduğunu bilme yetisi verilmemiştir.
İnsan neyle yaşar? Her insanın kendisi için kaygılanarak değil, sevgiyle yaşadığını öğrendim." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar)
"Bütün insanlar kendilerini düşünüp kolladıkları için değil, içlerindeki sevgiyle yaşıyor." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar, 27)
"Kıvılcımı söndürmeyen ateşi zapt edemezdi. Birisi ona kötülük ederse intikam almaya değil, arayı düzeltmeye çalışıyordu; biri ona küfrederse aynı şekilde karşılık vermiyor, karşısındakine küfretmemeyi öğretmeye çalışıyordu; kadınlara ve çocuklara da bunu öğretiyordu."(Tolstoy 2018: Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez, 46)
" "Göze göz, dişe diş" dendiğini duydunuz. ama ben size diyorum ki, kötülüğe karşı direnmeyin." (Tolstoy 2018: Mum, 47)
"Dünyada barış, insanda iyi niyet olmalı!" (Tolstoy 2018: Mum, 56)
"Köylüler de Tanrı'nın gücünün kötülükte değil, iyilikte olduğunu anladı." (Tolstoy 2018: Mum, 57)
"Küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz." (Tolstoy 2018: Kızlar Büyüklerden Akıllıymış, 61)
Kısa süre içinde her şey tersine döner ve tüm al varlığını kaybeder bu çift, ardı arkası kesilmez talihsizliklerden ötürü. Yalnız artık ihtiyarlamışlardır ve her şeye yeniden başlayacak güçleri de yoktur. Bunun üzerine eski bir arkadaşları bu yaşlı çifte üzülür ve onları kendi yanında işe alır. Kendilerine bu durumdan mutsuz olup olmadıkları sorulunca ise tahmin edilenin aksine esas şimdi mutlu olduklarını söylerler çünkü onlar mutluluğun parada olmadığını anlayacak kadar zenginlik yaşamışlardır. Kadın der ki, "Zenginken kocamla bir saat bile huzurumuz yoktu; ne konuşabiliyor ne ruhlarımızı düşünebiliyor ne de dua edebiliyorduk. Şimdi konuşacak, ruhumuz üzerine düşünecek, Tanrı'ya dua edecek vaktimiz de var. Elli yıl aradık mutluluğu, ancak şimdi bulduk." Demek ki mutluluk para değildi, başka bir şeydi...
****
Bir Tolstoy, bir de Kafka okumadan ölmemek lâzım. En azından ben böyle düşünüyorum. Dünya göçüp gitmek için var olmuşsa, aradaki süreçte buna vakit ayıranlar, belki de insan denen varlığın içindeki gerçek sevgiyi keşfedebilir... Bu derin keşfin en anlamlı hâli ise kuşkusuz edebiyat.
Tolstoy, insanı ilgilendiren hemen hemen her konuya kafa yormuş ve içimizdeki sevgiyi ruhumuzla görebilmemiz için bizi uyandıracak pek çok hikâye yazmış. Bunlara da "Halk İçin Kısa Öğretici Hikâyeler" denmiş. Çevirmenin notundan öğrendiğim ki bu hikâyeler "Ruskaye Knigi Dlya Çteniya" isimli okuma kitaplarında ve MEB tarafından derlenen "Halk için Hikâyeler" isimli kitaplarda toplanmış.
İşte bu kısa öykülerden tam altı tanesi derlenmiş bu kitapta. Kitap sırasıyla, "İnsan Ne ile Yaşar?", "Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez", "Mum", "Kızlar Büyüklerden Akıllıymış", "İnsana Çok Toprak Gerekir mi?", "İlyas" isimli hikâyelerden oluşuyor.
İşte bu kısa öykülerden tam altı tanesi derlenmiş bu kitapta. Kitap sırasıyla, "İnsan Ne ile Yaşar?", "Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez", "Mum", "Kızlar Büyüklerden Akıllıymış", "İnsana Çok Toprak Gerekir mi?", "İlyas" isimli hikâyelerden oluşuyor.
Bu altı hoş hikâyede bazen günah ve affedicilik ön plandayken, yer yer Anadolu kültürüne de rastlayabilirsin. İnsanın Tanrı'yı içindeki sevgide bulduğunu anlattığı için ise öykülerin her birinin evrensellik kazandığı aşikâr bir gerçek.
Okuyucunun içindeki öfkeyi dizginleyen, ruhunu dinginleştiren ve Tanrı'nın bizdeki var oluşunun sevgiye dayandığı sonucuna varan bu hikâyelerin hepsi birbirinden özel ve hepsi birbirinden içten bir samimiyetle kurgulanmış. İnsanın kendini değil de başkalarını düşünerek kazanabileceği, materyallerle değil de sevgiyle mutlu olunabileceği ve yaratıcının içimizdeki gerçek sevgi olduğunu anlatan naif ve kısa öyküler... Tanrı'nın verdiği öğütleri sık sık dile getiiren öykülerin ana fikri ise kötülüğün merhametle alt edilmesi ve sevgiye dayanan bir din felsefesi üzerine oturtulmuş.
Okuyucunun içindeki öfkeyi dizginleyen, ruhunu dinginleştiren ve Tanrı'nın bizdeki var oluşunun sevgiye dayandığı sonucuna varan bu hikâyelerin hepsi birbirinden özel ve hepsi birbirinden içten bir samimiyetle kurgulanmış. İnsanın kendini değil de başkalarını düşünerek kazanabileceği, materyallerle değil de sevgiyle mutlu olunabileceği ve yaratıcının içimizdeki gerçek sevgi olduğunu anlatan naif ve kısa öyküler... Tanrı'nın verdiği öğütleri sık sık dile getiiren öykülerin ana fikri ise kötülüğün merhametle alt edilmesi ve sevgiye dayanan bir din felsefesi üzerine oturtulmuş.
İlk hikâyedeki üç ana fikir Tolstoy'un anlatmak istediklerinin temelleri adeta. Bunlar insanın içinde daimi olarak sevginin var olduğu, insana neye ihtiyacı olduğunu bilme yetisinin Allah tarafından verilmediği ve insanın ancak sevgiyle yaşayabileceğidir çünkü Tolstoy'a göre yaratıcı esas sevgidir. İnsanın içinde kötülük yok mu? Tabii ki var. İşin bu kısmı da diğer öykülerdeki ibretlik derslerle okuyucuya sunuluyor. Bu arada söylemeden geçemem, öykülerin anlatım dili yeterince dinlendirici ve yalın; okumak gerek, gereğini yapalım ;)
***
"Çünkü sevgi Tanrı'dandır. Seven herkes Tanrı'dan doğmuştur ve Tanrı'yı tanır." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar, 1)"Sevmeyen kişi Tanrı'yı tanımaz. Çünkü Tanrı sevgidir." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar, 1)
"İnsan ana-babasız yaşar, Tanrı'sız yaşayamaz." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar, 22)
"İnsanda ne var? İnsanda sevgi olduğunu anlamıştım.
İnsana ne verilmemiştir? İnsana neye ihtiyacı olduğunu bilme yetisi verilmemiştir.
İnsan neyle yaşar? Her insanın kendisi için kaygılanarak değil, sevgiyle yaşadığını öğrendim." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar)
"Bütün insanlar kendilerini düşünüp kolladıkları için değil, içlerindeki sevgiyle yaşıyor." (Tolstoy 2018: İnsan Ne ile Yaşar, 27)
" "Göze göz, dişe diş" dendiğini duydunuz. ama ben size diyorum ki, kötülüğe karşı direnmeyin." (Tolstoy 2018: Mum, 47)
"Dünyada barış, insanda iyi niyet olmalı!" (Tolstoy 2018: Mum, 56)
"Köylüler de Tanrı'nın gücünün kötülükte değil, iyilikte olduğunu anladı." (Tolstoy 2018: Mum, 57)
"Küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz." (Tolstoy 2018: Kızlar Büyüklerden Akıllıymış, 61)
***
ÖYKÜLERİN ÖZETLERİ:
İnsan Ne ile Yaşar?:
Vaktiyle ayakkabıcı bir adam ve karısı varmış, yokluk çeker, üstlerine giyecek kıyafet bile bulamazlarmış. Derken bir gün, Semyon isimli bu adam kilisenin önünde çıplak ve yardıma muhtaç bir adam görür. Kendi fakirliğine aldırmadan ona yardım eli uzatır ve o zavallı adamı evine alır, karnını doyurur, giydirir. Hatta onu kendi yanında çalıştırmaya başlar. Önce bu duruma itiraz eden eşi Matryona, Semyon'un ona Tanrı'yı hatırlatmasıyla iyiliği seçer ve mutlu mesut yaşamaya başlarlar. Zamanlar işleri de açılır çünkü yanlarına aldıkları bu Mihail isimli gizemli adam ayakkabı yapımı ve tamirinde çok yeteneklidir fakat Mihail pek konuşmaz, işini yapıp kenara çekilir ve kendi geçmişinden de bahsetmez. İşi en ilginci ise hiç gülümsememesidir.
Mihail, Matryona (Semyon'un karısı) onu eve ilk kabul ettiğinde gülümser ilk kez. Derken bir gün çok zengin bir adam ayakkabı siparişi için Semyon'a gelir ve ona bir yıl dayanacak bir çizme siparişi verir. O anda Mihail ikinci kez gülümser. Çizme yerine terlik yapar ve adamın ölüm haberi alınınca, Mihail'in yaptığı terlikler kullanılır. Mihail'in adamın çizmeye değil de terliğe ihtiyacı olacağını nereden bildiği ise bir gizem olarak kalır. Başka bir gün bir kadın ikizlerine ayakkabı yaptırmak için gelir Semyon'un kapısına. Kendi çocuğunun öldüğünü, bu ikizlerinin de ölen komşusunun çocukları olduğunu, onlara sahip çıktığını, gözünden bile sakındığını anlatır bu gizemli kadın. O anda Mihail üçüncü kez gülümser. Kısacası Mihail Semyon'un yanında çalıştığı zaman boyunca yalnızca üç kez gülümser.
Semyon artık çok meraklanır ve Mihail'e bu üç gülümsemesinin ardında yatan gerçekleri sorar. Buna cevaben Mihail'in anlattıkları ise hikâyenin özünü barındırır: Mihail anlattıklarına göre gökten düşen bir melektir. Bir gün Tanrı ondan bir kadının canını almasını ister ama yeni ikiz doğurduğu için bu kadının canını almak istemez Mihail. Tanrı da onu cezalandırır ve kadının ruhunu aldıktan sonra şu üç kelamı öğrenmesini ister: İnsan ne var? İnsana ne verilmemiştir? İnsan neyle yaşar?
Mihail ilk kelamın yanıtını Matryona ona yardım etmeyi kabul edince ulur. İnsanda sevgi olduğunu anlar. İkinci kelamı ise en az bir yıl dayanacak bir çizme sipariş eden adamı dinlerken anlar. Adamın tepesinde başka bir ölüm meleğini görür ve adamın bir yılı düşünmesine rağmen o gece öleceğini anlar. Bunun üzerine insana neye ihtiyacı olduğunu bilme yetisi verilmediğini anlar. Üçüncü kelamı ise ikizlerini getiren kadını görünce anlar. İkiz doğurduğu için canını almak istemediği kadının çocuklarını evlat edinen kadındır o. İnsan kendisi için endişelenerek değil, sevgiyle yaşar. İnsan anasız-babasız da yaşayabilir ama Tanrı'sız yaşayamaz çünkü Tanrı sevgidir...
Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez:
İvan Şçerbakov ve Topal Gavrilo, ataları çok iyi anlaşan komşulardır fakat bir hiç uğruna düşman olurlar. İvan'ın ihtiyar babası sürekli bu kine bir son vermelerini söyler, işin sonunda düşmanlığı bitirmedikçe iki tarafın da kazanamayacağının farkındadır ve kötülüğe iyilikle karşılık vermesini ister oğlundan fakat kimse onu dinlemez. Bu iki düşman aile sürekli birbirlerine zarar verir. Sonunda Gavrilo, İvan'ın evini, hayvanlarını, kısacası tüm mallarını yakar. İvan'ın babası ise oğlunun zamanında aralarındaki kıvılcımı söndürmediği için şimdi bu koca ateşi de söndüremeyeceğinin farkındadır. İvan'ın her şeyini kaybettiği bu olayın ardından artık bu savaşa bir son verirler çünkü ancak bir taraf zarar vermeyi kesince ateş sönecektir...
Mum:
Köyün birinde bir bey kâhyasını köylünün başına getirtir ve kâhya da angaryada çalışan köylüleri canından bezdirir. Onları çok fazla çalıştırır, zalimlik derecesindedir kâhyanın köylüye olan tutumu. İstemediği bir şey olduğunda köylüleri kırbaçlamaktan da geri durmaz. Köylülerin çoğu kâhyayı öldürmek ister ve bir zalimi öldürmenin günah olmayacağını düşünürler fakat Pyotr isimli köylü bu duruma katlanmaları gerektiği konusunda ısrarcıdır çünkü zulme kötülükle karşılık vermenin günah olduğuna inanır. köylüler sükuneti tercih edince, ilâhi adalet kendiliğinden tecelli eder ve kâhya bir kazığın üzerine düşerek acı içinde ölür. Kâhyanın bu kötü sonu köylülere gerçek gücün kötülüğe aynı şekilde karşılık vermekte değil de sabır ve iyilikte saklı olduğunu gösterir...
Kızlar Büyüklerden Akıllıymış:
Bu hikâye çok kısa ve çok tatlı bir anı niteliğine sahip. Paskalya zamanı birbirlerinin elbiselerini kirletip atışmaya başlayan kız çocuklarını aileleri de bu durumu fark edince kavga etmeye başlarlar fakat onlar kavgayı büyütürken kız çocukları çoktan barışmış ve birlikte çamur birikintisinden dere yapmaya başlamıştır. Bu kısa hikâyenin üslubu kadar güzel bir diğer detayı da verdiği mesajdır: Küçük çocuklar gibi olamazsak kazanamayız.
İnsana Çok Toprak Gerekir mi?:
Bu hikâye özünde açgözlülüğün getirdiği kötü sonuçları sunarak, elimizde olanla yetinmemiz gerektiğini vurguluyor. Buradan çalışıp çabalamaya karşıt bir tutum sergilendiği sanılmasın, nihayetinde açgözlülük ile emek arasında çok keskin bir ayrım vardır.
Pahom isimli tüccarın biri sürekli topraklarını genişletmeye çalışır fakat bu konuda çok hırslıdır ve şeytanın kendisini kandırdığının farkında değildir. Gittikçe daha çok toprak sahibi olur. Karşısına çıkan tüm fırsatları, önünü ardını sorgulamadan değerlendirir. Elde ettiği toprakları sürekli genişletmek ister, binlerce dönüm arazisi olduğunda bile o toprak o tüccara yetmez. Kendisine sunan teklifler ise hep şeytanın ürünüdür.
Varlıklı hâliyle yetinmez ve en sonunda karşısında çıkan teklif şu şekildedir: Gün doğumundan batımına kadar kendisine sunulan toprakların istediği kadarını sürecektir ama gün battığında başladığı noktaya geri dönmüş olmak zorundadır yoksa sürdüğü topraklar onun olmayacak ve parasını kaybedecektir. Sonuçta bu teklifte toprak ölçüsünde belli bir kısıtlama yoktur dolayısıyla gücünün yettiği kadar toprak sürebilir fakat hırslı tüccar, daha fazlasını isteye isteye çok büyük bir alanı dolaşır. Sahip olduğu toprak ona bir türlü yetmez ve hep daha fazlası için çizdiği daireyi genişletir. Öyle ki gün batarken başladığı yere yetişebilmek için harcadığı insanüstü gücün sonunda istediğini elde eder. Başarır fakat öyle hırpalamıştır ki kendini, yorgunluktan ölür... Ölünce de uşağı da eline bir küre alıp Pahom'u gömer. binlerce dönümlük arazilerle yetinmeyen Pahom'a üç arşınlık toprak parçası yeter...
İlyas:
İlyas isimli bir başkurt, babasından kendisine pek miras kalmadığı için eşiyle birlikte çalışıp didinir,. Yıllarca tüm güçlerini çalışmaya harcarlar. O kadar mal sahibi olurlar ki zenginlikleri dillere destan olur. Tarım ve hayvancılık hep onlardan sorulur artık.
Vaktiyle ayakkabıcı bir adam ve karısı varmış, yokluk çeker, üstlerine giyecek kıyafet bile bulamazlarmış. Derken bir gün, Semyon isimli bu adam kilisenin önünde çıplak ve yardıma muhtaç bir adam görür. Kendi fakirliğine aldırmadan ona yardım eli uzatır ve o zavallı adamı evine alır, karnını doyurur, giydirir. Hatta onu kendi yanında çalıştırmaya başlar. Önce bu duruma itiraz eden eşi Matryona, Semyon'un ona Tanrı'yı hatırlatmasıyla iyiliği seçer ve mutlu mesut yaşamaya başlarlar. Zamanlar işleri de açılır çünkü yanlarına aldıkları bu Mihail isimli gizemli adam ayakkabı yapımı ve tamirinde çok yeteneklidir fakat Mihail pek konuşmaz, işini yapıp kenara çekilir ve kendi geçmişinden de bahsetmez. İşi en ilginci ise hiç gülümsememesidir.
Mihail, Matryona (Semyon'un karısı) onu eve ilk kabul ettiğinde gülümser ilk kez. Derken bir gün çok zengin bir adam ayakkabı siparişi için Semyon'a gelir ve ona bir yıl dayanacak bir çizme siparişi verir. O anda Mihail ikinci kez gülümser. Çizme yerine terlik yapar ve adamın ölüm haberi alınınca, Mihail'in yaptığı terlikler kullanılır. Mihail'in adamın çizmeye değil de terliğe ihtiyacı olacağını nereden bildiği ise bir gizem olarak kalır. Başka bir gün bir kadın ikizlerine ayakkabı yaptırmak için gelir Semyon'un kapısına. Kendi çocuğunun öldüğünü, bu ikizlerinin de ölen komşusunun çocukları olduğunu, onlara sahip çıktığını, gözünden bile sakındığını anlatır bu gizemli kadın. O anda Mihail üçüncü kez gülümser. Kısacası Mihail Semyon'un yanında çalıştığı zaman boyunca yalnızca üç kez gülümser.
Semyon artık çok meraklanır ve Mihail'e bu üç gülümsemesinin ardında yatan gerçekleri sorar. Buna cevaben Mihail'in anlattıkları ise hikâyenin özünü barındırır: Mihail anlattıklarına göre gökten düşen bir melektir. Bir gün Tanrı ondan bir kadının canını almasını ister ama yeni ikiz doğurduğu için bu kadının canını almak istemez Mihail. Tanrı da onu cezalandırır ve kadının ruhunu aldıktan sonra şu üç kelamı öğrenmesini ister: İnsan ne var? İnsana ne verilmemiştir? İnsan neyle yaşar?
Mihail ilk kelamın yanıtını Matryona ona yardım etmeyi kabul edince ulur. İnsanda sevgi olduğunu anlar. İkinci kelamı ise en az bir yıl dayanacak bir çizme sipariş eden adamı dinlerken anlar. Adamın tepesinde başka bir ölüm meleğini görür ve adamın bir yılı düşünmesine rağmen o gece öleceğini anlar. Bunun üzerine insana neye ihtiyacı olduğunu bilme yetisi verilmediğini anlar. Üçüncü kelamı ise ikizlerini getiren kadını görünce anlar. İkiz doğurduğu için canını almak istemediği kadının çocuklarını evlat edinen kadındır o. İnsan kendisi için endişelenerek değil, sevgiyle yaşar. İnsan anasız-babasız da yaşayabilir ama Tanrı'sız yaşayamaz çünkü Tanrı sevgidir...
Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zapt Edemez:
İvan Şçerbakov ve Topal Gavrilo, ataları çok iyi anlaşan komşulardır fakat bir hiç uğruna düşman olurlar. İvan'ın ihtiyar babası sürekli bu kine bir son vermelerini söyler, işin sonunda düşmanlığı bitirmedikçe iki tarafın da kazanamayacağının farkındadır ve kötülüğe iyilikle karşılık vermesini ister oğlundan fakat kimse onu dinlemez. Bu iki düşman aile sürekli birbirlerine zarar verir. Sonunda Gavrilo, İvan'ın evini, hayvanlarını, kısacası tüm mallarını yakar. İvan'ın babası ise oğlunun zamanında aralarındaki kıvılcımı söndürmediği için şimdi bu koca ateşi de söndüremeyeceğinin farkındadır. İvan'ın her şeyini kaybettiği bu olayın ardından artık bu savaşa bir son verirler çünkü ancak bir taraf zarar vermeyi kesince ateş sönecektir...
Mum:
Köyün birinde bir bey kâhyasını köylünün başına getirtir ve kâhya da angaryada çalışan köylüleri canından bezdirir. Onları çok fazla çalıştırır, zalimlik derecesindedir kâhyanın köylüye olan tutumu. İstemediği bir şey olduğunda köylüleri kırbaçlamaktan da geri durmaz. Köylülerin çoğu kâhyayı öldürmek ister ve bir zalimi öldürmenin günah olmayacağını düşünürler fakat Pyotr isimli köylü bu duruma katlanmaları gerektiği konusunda ısrarcıdır çünkü zulme kötülükle karşılık vermenin günah olduğuna inanır. köylüler sükuneti tercih edince, ilâhi adalet kendiliğinden tecelli eder ve kâhya bir kazığın üzerine düşerek acı içinde ölür. Kâhyanın bu kötü sonu köylülere gerçek gücün kötülüğe aynı şekilde karşılık vermekte değil de sabır ve iyilikte saklı olduğunu gösterir...
Kızlar Büyüklerden Akıllıymış:
Bu hikâye çok kısa ve çok tatlı bir anı niteliğine sahip. Paskalya zamanı birbirlerinin elbiselerini kirletip atışmaya başlayan kız çocuklarını aileleri de bu durumu fark edince kavga etmeye başlarlar fakat onlar kavgayı büyütürken kız çocukları çoktan barışmış ve birlikte çamur birikintisinden dere yapmaya başlamıştır. Bu kısa hikâyenin üslubu kadar güzel bir diğer detayı da verdiği mesajdır: Küçük çocuklar gibi olamazsak kazanamayız.
İnsana Çok Toprak Gerekir mi?:
Bu hikâye özünde açgözlülüğün getirdiği kötü sonuçları sunarak, elimizde olanla yetinmemiz gerektiğini vurguluyor. Buradan çalışıp çabalamaya karşıt bir tutum sergilendiği sanılmasın, nihayetinde açgözlülük ile emek arasında çok keskin bir ayrım vardır.
Pahom isimli tüccarın biri sürekli topraklarını genişletmeye çalışır fakat bu konuda çok hırslıdır ve şeytanın kendisini kandırdığının farkında değildir. Gittikçe daha çok toprak sahibi olur. Karşısına çıkan tüm fırsatları, önünü ardını sorgulamadan değerlendirir. Elde ettiği toprakları sürekli genişletmek ister, binlerce dönüm arazisi olduğunda bile o toprak o tüccara yetmez. Kendisine sunan teklifler ise hep şeytanın ürünüdür.
Varlıklı hâliyle yetinmez ve en sonunda karşısında çıkan teklif şu şekildedir: Gün doğumundan batımına kadar kendisine sunulan toprakların istediği kadarını sürecektir ama gün battığında başladığı noktaya geri dönmüş olmak zorundadır yoksa sürdüğü topraklar onun olmayacak ve parasını kaybedecektir. Sonuçta bu teklifte toprak ölçüsünde belli bir kısıtlama yoktur dolayısıyla gücünün yettiği kadar toprak sürebilir fakat hırslı tüccar, daha fazlasını isteye isteye çok büyük bir alanı dolaşır. Sahip olduğu toprak ona bir türlü yetmez ve hep daha fazlası için çizdiği daireyi genişletir. Öyle ki gün batarken başladığı yere yetişebilmek için harcadığı insanüstü gücün sonunda istediğini elde eder. Başarır fakat öyle hırpalamıştır ki kendini, yorgunluktan ölür... Ölünce de uşağı da eline bir küre alıp Pahom'u gömer. binlerce dönümlük arazilerle yetinmeyen Pahom'a üç arşınlık toprak parçası yeter...
İlyas:
İlyas isimli bir başkurt, babasından kendisine pek miras kalmadığı için eşiyle birlikte çalışıp didinir,. Yıllarca tüm güçlerini çalışmaya harcarlar. O kadar mal sahibi olurlar ki zenginlikleri dillere destan olur. Tarım ve hayvancılık hep onlardan sorulur artık.
Kısa süre içinde her şey tersine döner ve tüm al varlığını kaybeder bu çift, ardı arkası kesilmez talihsizliklerden ötürü. Yalnız artık ihtiyarlamışlardır ve her şeye yeniden başlayacak güçleri de yoktur. Bunun üzerine eski bir arkadaşları bu yaşlı çifte üzülür ve onları kendi yanında işe alır. Kendilerine bu durumdan mutsuz olup olmadıkları sorulunca ise tahmin edilenin aksine esas şimdi mutlu olduklarını söylerler çünkü onlar mutluluğun parada olmadığını anlayacak kadar zenginlik yaşamışlardır. Kadın der ki, "Zenginken kocamla bir saat bile huzurumuz yoktu; ne konuşabiliyor ne ruhlarımızı düşünebiliyor ne de dua edebiliyorduk. Şimdi konuşacak, ruhumuz üzerine düşünecek, Tanrı'ya dua edecek vaktimiz de var. Elli yıl aradık mutluluğu, ancak şimdi bulduk." Demek ki mutluluk para değildi, başka bir şeydi...
****
" Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karanina, Savaş ve Barış, Kreutzer Sonat ve Diriliş'in büyük yazarı, yaşamının son otuz yılında kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun eğme, başkaldırma, sanat ve estetik konularında kuramsal çalışmalara verdi. Bu dönemde yazdığı öykülerde yıllarca üzerinde düşündüğü insanlık sorunlarını edebi bir kurgu içinde ele aldı. Tolstoy, insan sevgisi ve inanç konularını ustalığının bütün inceliğiyle işlerken, İnsan Neyle Yaşar? ile gerçek hayatı yansıtan tabloların içinde yeni bir ahlak anlayışını ortaya koydu. "
(Tolstoy 2018: Arka Kapak Yazısı)
***
"Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır."
- Hasan Âli Yücel
SÜPER
YanıtlaSilHe
SilHariiiiiika
YanıtlaSilBen kitap sınavını bilgisayardan yazıp öğretmene yollamam gerekiyor.
YanıtlaSilBu özeti biraz ben yapmış gibi değiştirip gönderecem.
Çok iyi özet, harika, muazzam!
Seven Tanrı’ya, Tanrı sevene yaklaşır. Sevgiyi var eden sadece O’dur çünkü.
YanıtlaSil”Tanrım!” dedi korkuyla. Yalnız olmadığını, onu esirgeyen biri olduğunu düşünüp ferahladı.
Tolstoy – İnsan ne ile yaşar: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/tolstoy-insan-ne-ile-yasar/
Süper😀😀
YanıtlaSil