10 Ağustos 2022 Çarşamba

DELİFİŞEK

Kitap adı: Delifişek
Yazar adı: José Mauro de Vasconcelos
Orijinal adı: Doidâo  
Ülke: Brezilya          
Özgün dili: Portekizce
Anadilinde 1. Baskı: 1969
Okuduğum baskı: Can Sanat Yayınları, 40. Baskı, Şubat 2018, 
Çeviri: İnci Kut 
Sayfa Sayısı: 85 
 
José Mauro de Vasconcelos'un Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım ve Delifişek isimli kitaplarından oluşan serinin sonuncusudur Delifişek.   

- Şeker Portakalı'na buradan ulaşabilirsin.
- Güneşi Uyandıralım'a buradan ulaşabilirsin.
 
************

"Birazcık sevecenlik delikanlılık çağında onu kurtarabilirdi." (Sayfa 9)                                                                                                                                    "Ona göre, ruhsal bir davranışı ve ahlaki bir amacı ortaya koyan bir kitabın dokunulmazlığı vardır; her iki öğe de var olduğu zaman, bütün geri kalanlar, bazen edebi bir bahaneyle yazılmış bir konu, bir öykü, bir olay olmaktan öteye gidemez." 
(Sayfa 13: HEYDEE M. JOFRE BARROS) 


************



Çocukluğunda şeker portakalı fidanı ile tanıdığımız, ergenliğinde yaramazlıkları ve yüreğindeki arkadaşı ile okumaya devam ettiğimiz Zeze'nin artık genç bir delikanlı olduğunu her sayfayı çevirişimde hayretle izledim çünkü ilk iki kitap arasındaki geçişten daha keskindi Zeze'nin olgunluğu veyahut olaylara yaklaşımı. Artık 19 yaşında olan Zeze'nin aşık oluşu, gelecek kaygısı, babası ile arasındaki iletişimin bir yandan naif bir yandan fedakarlık içeren derinliği, sevdiği şeyleri keşfeden bu genç delikanlının onlarla babası uğruna vedalaşması ve hayatına gerçekçi bir yön vermek için girdiği arayış... İşte, Delifişek bize bunları sunuyor, Vasconcelos'un kendine has o tipik anlatımıyla.     

  
Aslında Şeker Portakalı'nı Güneşi Uyandıralım'dan daha çok keyif alarak okumuştum, bu yüzden Delifşiek'e başlarken ön yargılı bir şekilde açtım kitabın kapağını fakat işler hiç de tahmin ettiğim gibi gitmedi. Bu üçlü arasındaki favorim Delifişek oldu kuşkusuz. Kitaptan yazılan her detaydan daha öteydi zaten, Zeze'nin iç dünyasındaki çalkalanmalar ve hayatta ne yapacağına dair yaşadığı iç çatışma. Hikayenin bu tarafı, kitabı okumanızı tavsiye etmeme neden olan esas etken oldu çünkü kitabın başında yer verilen, Heydee M. Jofre Barros'un kaleme aldığı duygusal değerlendirmede de belirtildiği üzere, ahlaki amaçların ortaya konduğu ve ruhsal tutumların davranışlara döküldüğü kitaplarda geri kalanlar yalnızca edebi bir kalemle yazılan olay örgüsünden ibaret kalabiliyor.  

Öte yandan Zeze'nin babası ile, yani kendisini küçükken evlat edinen üvey babası ile, hiçbir şekilde duygusal bağ yoktu sanki eskiden, ya da satır aralarını bile dolduramayacak kadar yüzeysel kalıyordu aralarındaki hisler, ta ki bu son kitapta yaşananlara dek. Zeze'nin babasıyla gerçekten sevgi bağı kurduğunu hissettim okurken; muhakkak bazı okurlar için bu durum sıradan bir ergen çocuk-baba ilişkisinin iyileşme süreci fakat bu serinin ilk iki kitabını okuyanlar ve sevmek istediği birini hiçbir zaman sevmeyi başaramayan bazı okuyucular için son derece kıymetli bir süreç, hatta Zeze'yi özümseyenler için de gurur duyulacak duygusal bir tablo oluşturduğunu söyleyebilirim yazarın. 

Özetle demek istediğim, ilk iki kitabı okuyanların bu son kitabı muhakkak okumasını tavsiye ediyorum, hatta lütfen okuyun çünkü yaşadığımız bazı olayların veya içsel sorguların anlam kazanabilmesi için bazen ömrümüz yettiğince sığlıktan çıkarak yaş almak ve iç dünyamızı besleyerek, onu koruyarak gerçek hayatın zorluklarıyla aynı anda mücadele etmeyi öğrenmek gerekiyor, bunu Zeze'nin de Delifişek'te yaptığına tanık olmadan yazarın tüm bu serüven boyunca anlatmak istediklerini hatta okurken ve düşünürken kendi kendimize yakalamamız gereken satır aralarını özümsemek pek mümkün olmayacaktır.    

**** Ufak bir Özet: ****

Zeze kendisini küçükken evlatlık alan ailesiyle yaşamaktadır hala, hatta Delifişek'in başlarında 14 yaşlarındadır. O yaşlarında yazıldığı üzere bademcik ameliyatı olduktan sonra büyümesi hızlanmış, yüzmeye vermiştir kendini fakat lise bitince ne yapacağı hakkında kara kara düşünmektedir. Aslında dersleri epey iyidir Zeze'nin, onun hocaları ve ailesi ile arasında giren mevzu, süregelen yaramazlığının ısrarla bitmemesidir. 

Tarcisio Medeiros (Zeze'nin en yakın arkadaşı) hala Zeze'nin tüm planlarını ve haylazlıklarını paylaştığı en yakın arkadaşıdır. Onunla da bu gelecekte ne olacağım sorunsalı kara kara düşünmektedirler. En sevdiği ders coğrafyadır Zeze'nin çünkü coğrafyanın tembellere ve serserilere özgür bir ders olduğu söylenmektedir fakat asıl sorun Zeze'nin serseri olması değil, özgürlüğünün peşinden gitme isteği ve tutkularını meslek haline getirme isteğidir. Ne yazık ki bahsi geçen serseriliğin altında böyle bir muhakeme yattığı büyükler tarafından anlaşılamamaktadır. Tam da bu noktada gerçek hayatla çok bağdaştırıyorum Zeze'nin yaşadıklarını. Liseyi bitirdikten sonra ne yapacağı konusunu babası da düşünmesini istemektedir ciddi bir şekilde. Oysa Zeze yüzmek ve özgür olmak istemektedir yalnızca.
 
Birkaç sayfa sonra Zeze'nin liseyi bitirdiği seneye atlar yazar. 19 yaşındadır ve hiçbir işe yaramadığını hissetmektedir, daha doğrusu çevresi onun böyle hissetmesine neden olmaktadır. Her fırsatta yüzmeye gitmek artık onun yaşama sebeplerinden biri olmuştur. Kimse için bundan ödün vermez derken kitabın sonlarında bizi şaşırtacak bir fedakarlık yapacak Zeze. Liseyi bitirdikten sonra tıp fakültesine başlamış fakat yarım bırakmış, özgürlüğüne ket vurmayacak bir yaşam arayışına girmiştir. Derken yaşının getirdiği doğal bir güzellik yaşar ve aşık olur Zeze, komşunun kızına, Sylvia'ya. Aslında uzaktan bakınca bu çok normal geliyor kulağa, daha doğrusu okuyucunun iç sesine fakat aileler öğrenince epey karşı çıkacaktır bu duruma. 

bu arada Zeze'nin babası ile ilişkisi yıllarca çok soğukken şimdilerde aralarında bir sıcaklık oluşmaya başlamıştır. Tabii, o yavaş yavaş işlenen derinliği haz alarak okumak kitabın en keyifli yanı olmalı bence. Yıllarca babasının kendisini sevmediğine inanan Zeze, şimdilerde babasının ona gösterdiği yakınlığın etkisiyle ruhunun iyileştiğini hissetmektedir. Aslında dışardan görünen şu ki, ailesi Zeze'yi evlatlık almış ve ona iyi bir hayat ve eğitim fırsatı sunmuştur fakat evlatlık olmasaydı bile bu kadar soğuk olurdu zeze ile babası birbirine dedirtecek kadar bir mesafe vardı aralarında eskiden. Şimdilerde bu durumun tersine dönmesi 19 yaşında bir çocuğa belki de en iyi gelebilecek duygusal gelişmedir. Artık birlikte sohbet edebilmektedirler, baba oğul olarak hem de..  

Bu arada  Sylvia ile gerçekten büyük bir aşk yaşayan Zeze bunu ailelerden saklamaya çalışsa da tüm kasabanın öğrenmesi çok gecikmemiş ve kınanmaya başlamışlardır. Bu durum Zeze'nin umrunda olmasa bile aileler artık görüşmelerini istememektedirler. 

Hayat bu yaşlarda akıp giderken Zeze'nin babası Zeze'ye ameliyat olmak zorunda olduğunu anlatır. Tam da babası onu artık sevmeye başlamışken o kadar kötü bir zamanlamadır ki bu. Baba oğul bu konuda da dertleşirler ve babasının Zeze ile olan iletişim gerçekten müthiş bir şekilde hoşuma gitmiştir benim okuyucu olarak. Sırf bunun için bile tekrar okunabilir bu kısa hikaye.Hatta haytalığı bırakıp babası için gizlice kiliseye gidip dua eden bir Zeze vardır artık. 

Zeze bir yandan da gemilerde gecelik işlerde çalışmaktadır. Okulu bıraktığı için hem para kazanmakta hem de gelecekte ne olacağına dair kafa yormaktadır. Babası ile dertleşmelerini artık babasının sağlık durumu ve Zeze'nin buralarda mutlu olmadığı için Natal kentine sığmayıp gitmesi gerektiği konusu hakimdir. Zeze bir yandan da Denizcilik Merkezi'ndeki yarışlara hazırlanmaktadır, yüzme tutkusu sebebi ile. Zeze'nin babası bir akıl hastanesinde doktor olarak çalışmaktadır ve Zeze yüzmeye giderken birgün babasının hastanedeki balkondan Zeze'ye seslenip şakalaşması bile o kadar güzel bir detaydır ki iki insan arasındaki iletişimin günden güne nasıl güzelleştiğini satır satır okuduğumu hissettirir yazar. 

Zeze'nin babasının ameliyat günü yaklaşmaktadır ve durumu da ciddileşmektedir. Zeze babasını kaybetmekten öyle korkar ki yaratıcı ile yüzmeyi bırakması karşılığında babasını iyileşmesi üzerine anlaşmaya çalışır. Kendi kendine böyle dualar ederek yüzmeyi bırakır ve yarışmaya girmez. Halbuki girse kazanacağı su götürmez bir gerçektir. Neyse ki Zeze'nin babasının ameliyatı iyi geçer ve iyileşmeye başlar. Zeze yüzmeyi bıraktığı için olduğunu düşünür tabii içten içte. Günler birbirini kovalar ve Zeze elinden geldiğince babası ile birlikte vakit geçirmeye çalışır. 

Birgün babası Zeze'den o kızla ilişiğini kesmesini ister. Zeze aşkından ölse de bunu kabul eder. Sevgilisinden ayrılır. Babası istediğini yaptırmıştır fakat Zeze günden güne eriyip bitmektedir. Yüzmüyor, gülmüyor, konuşmuyor, ailesi ile de vakit geçirmiyor, adeta yaşamıyordur artık. Bazı büyüklerin böyle durumları uslu olmak olarak yorumlayıp gerçete yaşanan acıyı görmezden gelmesi gerçekten o kadar hayal kırıklığı yaşatıyor ki bu şekilde olan büyükler keşke hiç büyümeseydi diyorum. 

Günler geçiyor, zaman akıp gidiyor ve Ze depresyondan da öte, yaşama sevincini tamamen kaybetmiştir. Derken birgün sevdiği kız ile karşılaşır ve artık kendilerini tutamayıp barışırlar. Zeze sevdiği kızı alıp buralardan gitmenin bir yolunu aramaya başlar. Bir ticaret filosunun iş ilanını görür ve yük denetçiliği işine başvurmaya karar, ne de olsa bu yük denetçiliği işini gecelik aldığı geçici işlerde tecrübe etmiştir. bu yüzden gireceği sınavı geçip bu işi kapacağına şüphesi yoktur, buralardan sevdiği kız ile gidip aynı zamanda ekonomik bağımsızlığını eline alması için iyi bir fırsat olarak görür bu iş ilanını. 

Babasına gider Zeze, ona bu işten bahseder. Sevgilisi ile barıştığı için babası ile aralarına tekrar buz gibi bir soğukluk girdiği için babası Zeze'ye bu kadar mı düşmanız sorusunu yöneltince Zeze'nin "Değiliz. Kimse beni anlamıyor." şeklinde yanıt verirken iç dünyasında dönen yığınla düşünce her şeyi açıklamaktadır aslında. Babasının hiç değilse sağlıklı olması Zeze için çok önemlidir yani aslında babasını öyle önemsemektedir ki. Babası da Zeze'yi çok ama çok sevmektedir, bunu tamamen okuduklarımdan çıkardım fakat öyle olduğuna şüphe yok diyebilirim. Bir şekilde Zeze'nin buralardan gitmesi gerekmektedir, özgürlük için var olan ruhu ve hayalleri için. Zeze'nin sınava girip gitmesi için gereken parayı babasından istemesiyle babası hiç düşünmeden çıkarıp verir o parayı. İşte orada da aslında Zeze'nin hayallerine hiç de engel olmaya çalışmadığını hissettirir. Bu son konuşmada karşılıklı birbirini çok seven birbirini anlayan iki erkek vardır, gerçek bir baba oğul yani. Hatta babası çeki uzatıp iyi yolculuklar dile rçok güzel ayrılırlar. O son konuşmada ve ayrılıkta hüzünlü fakat üzgün olmaya bir veda vardır; özlem içeren fakat hayal kırıklığı içermeyen. Ve Zeze gider...

Zeze'nin yaşama tutunma mücadelesi, hayat enerjisi, büyümesi, çıkış yolu arayışı, aşkı hissedişi, evdeki konumunu sorgulayışı, sessizliğe gömülüp üzüntüsünü kimsenin fark etmediği yalnızlık hakimiyetindeki dönemi, en önemlisi de anne-babası ile birbirlerini gerçekten önemsemeleri, bazı ilişkilerin hiç de göründüğü kadar basit ve somut ilkelere dayanmadığı, Zeze'nin babası ile birbirlerini zorunluluk veya sorumluluk olarak görmekten çıkıp koşulsuz sevmesi... Bu hikayenin sayfalarından bendeniz okuyucusunun altını çizdiği detaylar olarak sayabilirim. Size de keyifli okumalar...

************ ALINTILAR: ****************

"Coğrafya, tembellere ve serserilere özgü bir ders." (Sayfa 19) 

"Ayağımıza bir parça çamur bulaşması, günün birinde toprak olacağımızı hatırlatır." (Sayfa 27) 

"Aman Tanrım, varlığımdan haberliydi." (Sayfa 53) 

"Tek bir insanın içinde bunca hayat, bunca huzursuzluk mümkün değil. Natal küçük bir kent, oysa sendeki bu tutkuya kocaman bir dünya gerek." (Sayfa 56) 

"Korku içindeydim, dünya öyle büyüktü ki... insanoğlunun girebileceği en büyük, en keder dolu yerdi." (Sayfa 85) 

************
"Ünlü Brezilyalı yazar José Mauro de Vasconcelos'un, kendi yaşam kesitlerinden yola çıkara yazdığı Şeker Portakalı'nı Türkiye'de yediden yetmişe herkes severek okumuştur. romanın kahramanı Zeze, çocukların olduğu kadar büyüklerin de yüreklerinde taht kurmayı başarmış sevgi dolu bir çocuktur. Şeker Portakalı'nın ikinci bölümü olan Güneşi Uyandıralım'da Zezé biraz daha büyümüştür. Çocukluğunun biricik dostu şeker portakalı fidanı yoktur artık. Onun yerini yeni bir dost almıştır. Yüreğinde yer eden sevgili bir Kurbağa'dır bu. Dizinin üçüncü kitabı Delifişek'te ise Zeze'yi daha da büyümüş bulacaksınız. O artık yeniyetmelikten çıkmış, bir delikanlı olmuştur. Yaşamın katı gerçekleriyle yüz yüzedir; haklarını arayan, özgürlüğünü yaratmaya çalışan bir genç adamdır Zezé.
(Arka Kapak Yazısı) 
************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder