14 Şubat 2018 Çarşamba

1984

Kitap adı: 1984
Yazar adı: George Orwell
Orijinal adı: 1984
Ülke: İngiltere              
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1949
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 60. Baskı, 2017, Çeviri: Celâl Üster 
Sayfa Sayısı: 350

Distopik bir dünya, “Big Brother”, düşünce polisi, çiftdüşün (gerçeklik denetimi), özgürlük kelimesinin siyasal ve düşünsel özgürlüğü barındırmadığı yenisöylem, 101 numaralı oda, proleterler, parti üyeleri, tele ekranlar, varlığı şüpheli “Kardeşlik Örgütü”, iki dakika nefret, değiştirilen geçmişi buharlaştırılan insanlar, ufku daraltmaya yönelik kusursuz bir dünya, Okyanusya-Avrasya-Doğuasya, bellek deliği, özgürlüğün, Winston ve Julia…
  
   “Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

   George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır
. (Orwell 2017: Arka Kapak Yazısı)

************

   Politik anlamda ciddi bir  başarıdır 1984’ün kaleme alınması. Beyin yıkama ve yıkayamadıklarının yalnızca davranışlarını değil, düşüncelerini de ele geçirene kadar işkencelere maruz bırakma üzerine sistemleştirilmiş bir dünya hayal edin. Geçmişten, günümüzden ve belki de gelecekten çok da farklı değil bu durum fakat George Orwell’ı yarattığı distopik dünyayı hayal etmek oldukça güç.

   George Orwell, 1984’ü Stalin’in sosyalizme aykırı kaçan sosyalist adı altındaki uygulamalarına, Sovyetler Birliği’ndeki baskıcı yönetime (1930’lar ve 1940’lar) karşı düşüncelerini aktarmıştır, romanındaki korku dolu dünyanın içine çekerek okuyucusunu. Yalnız bu değildir yazarın amacı; ileride başımıza gelebileceklere dair bir uyarıdır, Orwell’ın ardında bıraktığı 1984. 101 numaralı odaya götürülmediği sürece her okuyucunun bunu açıkça görmesi lâzım.... Kim bilir, senin 101 numaralı odanda ne var bilmiyorum ama düşüncelerinin o odadaki acılara maruz kalmaması için bunu bugün anlaman şart...
  
   Eğer hayatının sonuna kadar yalnızca 10 kitap okuyabileceksin deseler, içine 1984’ü mutlaka eklerdim. Okumazsan çok şey kaybedeceğine inanıyorum...


************
Romana dair özeti burada bulabilirsin:

   Bir toplum düşün, düşün dediysem düşünmenin yasak olduğu bir toplum, İsmi Okyanusya olan. Dünyada Okyanusya, Avrasya ve Doğuasya isimli yalnızca üç devlet var, romanın anlatıldığı dönemde. Okyanusya’da yaşanıyor anlatılanlar fakat Avrasya ve Doğuasya’nın durumu da tamamen aynı.

   Tek parti dönemi hüküm sürüyor Okyanusya’da. Her evde tele ekran ismi verilen, hem yayın yapılan hem de insanların her anının izlendiği sistemler mevcut. Halka proleter deniyor, kendi halinde yaşayan ve baş kaldırmayan, sorgulamayan, düşünmeyen kesim bu. İç parti ve Dış parti üyeleri var bir de. Bu üç sınıfın oluşturduğu topluma egemen olan güze “Big Brother” ismi veriliyor (Çeviride Büyük Birader olarak geçiyor.) Her yerde herkesi Büyük Birader izliyor, ne yapsanız görüyor, resimlerinin asılmadığı mekân yok neredeyse. İki korkutucu göz ve bıyıklı sert yüz, Büyük Birader’in kısa tasviri. Aslında öyle bir kişi yok, bir kişiye sevgi, saygı ve korku duyulmasını sağlamak bir kuruma bunların hissedilmesini sağlamaktan daha kolay olduğu için bu sert yönetimi temsilen Büyük Birader gösteriliyor herkese.

   Baş kahramanımız Winston çocukken gelen devrimle insanların özgürlükleri ellerinden alınıyor, geçmiş siliniyor, beyinler uyuşturuluyor, konuşulan dil bile sorgulamayı önleyecek derecede kısıtlanıyor, romanlar yeni baştan yazılıyor, gazeteler ve tarih kitapları değiştiriliyor, insanların çocuk yapmak haricinde zevk için birlikte olmaları da yasaklanıyor, sevgi ve arkadaşlık Büyük Birader’e karşı gelmek anlamına geliyor, robotik insanlar yetiştiriliyor. Düşünen ve sorgulayan insanlar bu düzenin kötülüğünü anlayınca veya geçmişte daha iyi koşullarda yaşadıklarını hatırlayınca cezalandırılıyor. Oluşturulan yeni dile yenisöylem deniyor. Tele ekranda ya Avrasya ile savaşta olunduğu açıklanıyor ya da  Doğuasya ile. Avrasya ile savaşta olunduğu söylense de bazen düşmanın Doğuasya olduğu açıklandığında insanlar yıllardır Doğuasya ile savaşta olunduğunu kabulleniyor. Bunun gibi pek çok söylem bir anda değiştiriliyor ve insanlar sürekli son söylenene inanıyor ve kimse de daha dün tam tersini söylemiştiniz diye itiraz etmiyor çünkü “çiftdüşün” yöntemi dayatılıyor insanlara. Bu şekilde Büyük Birader ne derse sorgusuz kabul eden bir zihniyet yaratılıyor. İnsanların günlük tutması bile suç olarak görülüyor!

   Aile kavramı da darmaduman ediliyor ve düşünen zihinler görürse çocuklar, öz ailelerini bile şikayet ediyorlar. Bilim, sanat, felsefe ve daha nicesi geçmişten, zihinlerden, kitaplardan siliniyor. Karanlıkta değilsen, tüm hareketlerin izleniyor. Şüpheli bir durum tespit edildiğinde insanlar yok ediliyor. Kitapta bu olaya buharlaştırma deniyor yani o kişi yalnızca ortadan kaldırılmakla kalmıyor, aynı zamanda hiç olmamış gibi kuruluyor yeni düzen. Geçmişe varlığının izini bile bırakamıyor insanlar... Büyük Birader’in söyledikleri dün anlattıklarına ters düşse bile, bu korkunç sistemin en başındaki yöneten kesim,  insanların duyduklarına körü körüne inanmalarını bekliyor.

   Aslında romanda yaratılan bu hayatı kafanda canlandırman için sayfalar yazsam yine yetmez fakat okuduğunda göreceksin ki yazar tüm berraklığıyla hayal edilemezi hayal ettiriyor okuyucuya.

   Winston, partide çalışan sıradan bir vatandaş. İşi de yazılanları değiştirmek yani geçmişi yok edip yerine Büyük Birader’in istediğini yazmak. Winston olanlara anlam veremeyeni içten içe hâlâ beyni çalışan fakat kimseye bu durumu belli etmeyen bir adam. Evinde, tele ekranın görmediği bir kör nokta bulup, orada bir günlük yazmaya başlar. Bunun suç olduğunu bilir fakat yazmaktan alıkoyamaz kendini. Büyük Birader’in “savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür.” Sloganlarının yanlış olduğunu içten içe bilir ve insanların çiftdüşün yöntemiyle bunları kabullenmesine aslında hayret eder. Geçmişte daha iyi şartlar altında yaşandığını düşünür fakat elinde veya beyninde kanıt yoktur. Bu yalnızca bir histir. Bütün bu düzene dur diyecek bir “Kardeşlik Örgütü” olduğu söylentisinin gerçek olup olmadığını düşünür bazen.

   Winston’ın hayatına bir gün genç ve güzel Julia girer. Onu sevdiğini yazdığı notu gizlice vermesiyle aşkları başlar. Tele ekranlara yakalanmadan görüşmek çok zordur. Proleterlerin olduğu yerlerde dikkat çekilmezse bu durum nispeten kolaylaşır çünkü proleterler, tele ekranlarla izlemeye bile gerek duyulmayan alt tabakadır. Bir süre sonra rahatça görüşebilecekleri güvenli ve sabit bir mekâna ihtiyaç duyarlar. Bunun için Winston’ın günlüğünü satın aldığı, proleterlerin yaşadığı bir mahalledeki, eski eşyalar satan küçük dükkanın üst katındaki küçük odayı kiralarlar. Orada gizli gizli buluşup hayatın tadını çıkarırlar. Hatta, Julia arada bir artık bulunmayan güzel yiyecekler ve gerçek kahve çekirdekleri bulup getirir. Eninde sonunda yakalanacaklarını içten içe bilirler yine de.

   Bu kötü dünyaya karşı olan Kardeşlik Örgütü isimli bir toplum olduğu söylentisi gerçek olur Winston ve Julia için. Kardeşlik Örgütü’ne mensup birisini (O’Brien) bulup üye olurlar. Bu süregelen yönetime direnmek için Dövülmeye, yakılmaya, her türlü işkenceye razı olurlar, sadece birbirlerinden ayrılmaya razı olmazlar...

   O’Brien’in, Winston'ın sürekli sonunun nasıl yazıldığını bulamadığı , devrimden önceki zamanlardan kalma şarkıyı tamamlaması da Winston’ın içini ısıtan güzel bir detaydır.

‘Portakal var, limon var,’ diye çalar çanları St. Clement’in,
   ‘Nerde benim üç çeyreğim,’ diye çalar çanları St. Martin’in,
   ‘Ödesene şu borcunu,’ diye çalar çanları Old Baily’nin,
   ‘Hele bir zengin olayım,’ diye çalar çanları Shoreditch’in.” (Orwell 2017: 194)

   Bir süre sonra yakalanırlar. O gizli odalarının duvarında asılı olan eski tablonun arkasından birden bir tele ekran çıkıyor ve başından beri izlendiklerini anlarlar. Kardeşlik Örgütü’ne katılmalarını sağladığını söyleyen O’Brien de sürekli geldikleri odanın ait olduğu eski eşyalar satan dükkanın sahibi de (Bay Charrington) aslında onları balından beri izleyenlerdendi.
   
   Düşünce polisi tarafından yakalanan Winston ve Julia ayrı ayrı çeşitli işkencelere maruz bırakılır. Artık o kadar fiziksel acı çekerler ki baş kaldırmayacak kadar ezildikleri bellidir fakat onlardan düşünceleri de istenir. Korku yetmez, Büyük Birader’i gerçekten sevip o ne derse desin gerçekten inanmaları için 101 nolu odaya gönderilir Winston. 101 numaralı oda herkes için farklıdır. Herkes en büyük korkusuyla yüzleştirilir o odada. Beyin yıkama işlemlerinin en korkuncudur bu. O ana kadar ne söylerse söylesin, ne itiraf ederse etsin, asla Julia’ya ihanet etmeyen Winston, kendisine yaklaşan sıçanları (Winston en büyük korkusunun sıçanlar olduğunu, gizli odalarında Julia’ya söylemişti.) görünce, “Bana değil, Julia’ya yapın” der. Julia’ya ihanet etmek zorunda kaldıktan sonra salıverirler Winston’ı. Julia da çok direnmiş fakat aynı Winston gibi, o da sevdiğine ihanet etmek zorunda kalmıştır.
  
   O işkence dolu yerden gönderilen Winston artık kendi halinde, acı çekmeden fakat sorgulamadan yaşamaktadır. Bir gün Julia ile karşılaşırlar. Julia da Winston da birbirlerine ihanet ettiklerini itiraf ederler. Sonra fark ederler ki birbirlerini suçlamasalar bile, birbirlerini anlasalar bile, artık kimsenin umurunda olmadıkları için rahat rahat görüşebilecek olsalar bile, birbirlerini artık sevmediklerini anlarlar. İkisinin ruhunu almıştır Büyük Birader. İçlerindeki sevgiyi almıştır.
   
   Bir gün Winston, işkence anında kendisine kabul ettirilmek istenen 2+2=5 işlemini tozla yazar bir köşeye. Artık düşünceleri yoktur. Büyük Birader’i gerçekten sevdiğini hisseder.
   
   Artık parti iki kere iki kaç derse odur. Büyük Birader ve bu korkunç düzen, Winston ve Julia‘nın yalnızca düşüncelerini almakla kalmamış, içlerindeki sevgiyi de bitirmiştir...

************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder