10 Mart 2018 Cumartesi

VAHŞETİN ÇAĞRISI

Kitap adı: Vahşetin Çağrısı
Yazar adı: Jack London
Orijinal adı: The Call of the Wild
Ülke: Amerika              
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1903
Okuduğum baskı: BordoSiyah Klasik Yayınlar, 2003, Çeviri: Pelin Atayman 

   Vahşetin Çağrısı'nı nasıl anlatırım bilmiyorum ama Jack London'un kısa ömründe bıraktığı mirasların okunmamasının büyük kayıp olduğunundan eminim. Beyaz Diş ile tanıştım Jack London ile ben de herkes gibi ve ikinci defa okuması gereken kült kitaplardan bence. Vahşeti Çağrısı'na gelince, o da bir köpeği baş kahraman yapmış ve karlı havaların sıcaklığı çıkmış ortaya adeta...
 
   Jack London'un akıcı bir üslubu vardır ya hani, işte bu romanında da kısa, öz ve anlatması gerekeni yeterince sürükleyici anlatmış. Bazı okuyucular bunu basit olarak nitelendiriyor ama ben gayet etkileyici bulan Jack London severlerdenim ve eğer şu an bu yazıyı okuyorsan, benim yorumumu beğensen de beğenmesen de bu kitabı alıp oku :) 






   "Vahşetin Çağrısı Jack London’ın en önemli eserlerinden biridir. Yazar bu kitabında, altına hücum çağını değişik bir açıdan ele alır. Romanın başkahramanları kızak köpekleridir. Jack London, altın hırsıyla gözü dönmüş insanların günlük yaşamlarını, davranışlarını, duygularını ve egolarını bir köpeğin gözüyle yansıtmaktadır. Evcil bir köpeğin kızak köpeği olması ve bunu takip eden olaylarla köpeklikten kurtluğa dönüşümü anlatılır. Burada yazar, bu dönüşümü verirken insanların değişimini de gözler önüne serer. Bu nedenle Vahşetin Çağrısı altına hücum çağı kapandıktan sonra bile önemini ve değerini hâlâ korumaktadır.
Vahşetin Çağrısı: Doğanın başkaldırısı." (London 2003: Arka Kapak Yazısı)

      Kitabı konusundan kısaca bahsetmek istiyorum: Buck, sakin bir evin özenle bakılan köpeğidir. Bir gün evin bahçıvanının ihanetine uğrar ve evcil bir kızak köpeği olan Buck, sahiplerinden habersizce, para kazanmak uğruna satılır çünkü o dönemde Alaska'da altın bulundu haberleri çok yaygındır ve dondurucu soğuklarda ve zor hava şartlarında bu altınların peşine düşmek için kızak köpeklerine verilen önem artmıştır. Bundan sonrası Alaska'nın zor şartlarında Buck'ın verdiği hayat mücadelesi ve vahşi doğaya maruz kaldığı için içgüdüsel olarak özüne dönmesini anlatır. Vahşetin çağrısına kayıtsız kalamayan Buck, atalarından dolayı aldığı genlerin etkisiyle, doğadaki kardeşlerinin sesine gitgide daha çok yaklaşır, her macerasında... Aslında seslenen vahşet değil de doğadır veya Buck'ın içgüdüleridir. 

Aşağıya romanın kısa bir özetini bırakıyorum:

İlkelliğe Doğru: Buck, Halim Miller'a ait evde yaşayan huzurlu ve evcil bir kızak köpeğiydi. Evin bahçıvanı tarafından bir gün gizlice çalınıp yabancılara satılınca hayatı tamamen değişti. Alaska'daki altın bulma arayışında kızakları çekecek köpekler bir hayli değerlenmişti. Vahşi doğayla ilk kez tanışan Buck, bu yaşadığı şaşkınlığın ve geçirdiği uzun tren yolculuğunun ardından François ve Perrault'a satıldı.  Dave ve Sol-leks gibi suskun köpekleri de olan bu iki adam Buck'ı da ekibe alarak kızakla ilerleme işinde çalıştırmaya başladılar. Buck ilk defa kar görmüştü...
Sopa ve Kaba Kuvvetin Kanunu: Sopalara, sıkı çalışmaya ve eziyete zor alışan Buck2ın ne kadar güçlü ve görkemli olduğunun herkes farkındaydı. İlkel yaşamı kurallarına göre oynamaya başlayınca diğer köpekler ile arasındaki kavgalar da baş göstermeye başladı çünkü Buck atalarından aldığı genin etkisiyle lider ruhluydu.

İlkel Canavarın Egemenliği: Buck'ın grubun içindeki Splitz adlı köpekle olan kavgası gittikçe büyüyordu. Bir yandan az yemek ve çok çalışmak ciddi bir mücadele gerektiriyordu. Hayatın kavgasıyla yüzyüze kalan Buck, herkesin korkacağı kuvvete ve zekâya sahipti. 
Yeni Lider: Buck'ın, Splitz ile olan kavgası, Buck'ın üstünlüğüyle sonuçlandı. Artık kızağı çeken bu gruptaki köpeklerin arasındaki lider Buck'tı. Vahşi doğa Buck'ın gücüne güç katıyordu adeta.

Yol Açıp Kızak Çekmenin Güçlüğü: Buck yorucu kızak çekme görevlerinin ardından başka bir ekibe satıldı. Mercedes, Charles ve Hal isimli bu insanlar kızak çekme ve vahşi doğada hayatta kalma işinden hiç anlamayan amatörlerdi. Mercedes, Charles'in eşi, Hal'ın da kız kardeşiydi. Bu işten anlamadıkları için Buck ve diğer köpekleri gereğinden fazla yük çekmeleri için zorluyor ve tehlikeli durumlara yol açıyorlardı. Köpeklere attıkları sopalar da işleri iyice kötüye götürmeye başlamıştı. En sonunda buzun üstünde yol alamaya devam etme hatasını da yaptılar ve sadece köpeklerin değil kendi sonlarını da getirdiler... Kızak yolculuğu arasında buz kırılmış ve bu üç maceracı ve köpekleri sulara gömülmüştü, Buck hariç çünkü Buck'ı sopa yerken gören iyi yürekli insan John Thornton, Buck'ı bu işkenceden kurtarıp son anda sahiplendi.

Sevdiği İnsan Uğruna: Thornton, Buck'ın evcil bir köpek olduğu evinden koparıldığı zamandan beri sevdiği ilk insandı ve Thornton ile Buck arasındaki bu sevgi çevrelerindeki tüm güçlüklerden güçlüydü... Herkese asi davranan Buck, Thornton'un sevgisi karşısında çok uysaldı ve bir tek onun sözünü dinliyor, Thornton'a saldıran insanlara ölümcül darbeler savurmaktan geri durmuyordu. Sevdiği insan uğruna her şeyi yapabilirdi Buck...Kötü günler geride kalmıştı çünkü Thornton'un yanında huzurluydu. Aralarındaki bağ çok güçlüydü.

Çağrının Sesi: Efsanevi Alaska topraklarının öyle bir noktası vardı ki oraya gidenin kilolarca altın bulduğu söylenirdi fakat gidenin dönmediği gerçeği, çeşitli efsanelerin de yayılmasına da neden olmuştu. Buraya doğru ilerleyen Thornton, arkadaşları, Buck ve diğer köpekler de bu altınları bulmaya başlamışlardı fakat efsaneler boşuna değildi. O alanın yerlisinin insanları öldüreceğini kimse tahmin edemezdi. Bu katil "Yeehatlar", Buck'ın kamptan uzaklaştığı bir boşlukta Thornton'u, ekipteki diğer insanları ve köpekleri öldürdüler ve Buck geri dönüp bu durumu fark edince intikamını feci şekilde aldı. Thornton öldüğü için insanlarla arasındaki bağ sona ermişti ve Buck doğanın çağrısına cevap vererek kendisini uluyarak çağıran kardeşlerinin peşinde vahşi hayata doğru yol aldı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder