5 Mart 2021 Cuma

BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ

Kitap adı: Bir Delinin Hatıra Defteri

Yazar adı: Nikolay Vasilyeviç Gogol

Orijinal adı: Записки сумасшедшего

Ülke: Rusya             

Özgün dili: Rusça

Anadilinde 1. Baskı: 1842 

Okuduğum baskı: Tutku Yayınevi, 1. Baskı, 2017, Çeviri: Derya Öztürk 

Sayfa Sayısı: 59 


“-ama sessizlik!”

************

“Kibirli ve zengin aristokratın yanında çalışan bir memur, müdürünün güzeller güzeli kızını görür ve aşık olur. Bunu öğrenen müdürü kendisini azarlayıp aşağılar. Sürekli ezilen ve hayata tutunmaya çalışan bu memur bir de sevdiği kızın evleneceğini öğrendiğinde zaten ruh hali yerinde olmayan adam kafayı iyice bozar ve hayatına farklı bir yön verir.

Bu trajikomik öykü toplumdaki insanlar arası makam ve mevkiden ötürü oluşan sınıf farkının insanların karakter ve davranışlarına nasıl sirayet ettiğini konu alan bir eser.” (Gogol 2017: Arka Kapak Yazısı)

************  

 

Bir Delinin Hatıra Defteri, deliliğin en anlamlı yorumu, en akıllı delirmesi olmalı şüphesiz. Aksenti İvanoviç’in günlüğü aslında okuduklarımız. O kadar mükemmel göndermeler var ki kitapta, ne kadar derin mesajları nasıl mükemmel bir dille vermiş yazar diye düşünüp durmadan edemedim. Zaten kısacık olan bu hikâyeyi herkes okumalı bence.    



Aksenti İvanoviç isimli adam sıradan bir devlet memurudur ve bir gün patronunun kızı Sophie’ye aşık olur. Sonrasında akıl sağlığı bozulmaya başlar. Köpeklerin konuştuklarını duyar, yavaş yavaş etrafın dikkatini çekmeye başlayan akıl sağlığındaki gidişat, en sonunda kendini İspanya Kralı VIII. Ferdinand sanmasıyla deli hastanesine kapatılması doğrultusunda neticelenir. Onun gözünden ise olaylar bambaşkadır. Şöyle ki, biz hep İvanoviç’in bakış açısıyla yaşananları okuruz, onun yorumunu dinleriz kitapta anlatılan her günde ama bir yandan da dışarıda gerçekten olup biteni kolayca anlayabilmemizi sağlıyor yazar. Mesela deli hastanesine kapatıldığı falan yazmıyor günlüğüne ve İvanoviç kendisini krallık makamına götürdüklerini sanıyor; ya da mesela ona kapatıldığı akıl hastanesinde türlü işkenceler ediliyor ama o bütün bunların İspanya krallığına çıkmak için yerine getirilen gelenekler olduğunu düşünüyor.

 

Kim bilir, belki de İvanoviç haklıdır... Ya o akıllıysa da çevresinde bulunan herkes, hepimiz deliysek... Ya o haklıysa ve biz saçmalıyorsak... Baktığınız zaman, ne kadar deli olsa da bazı koşullarda çevresine bakış açısı ve hatıra defterine yazdığı cümlelerde o kadar haklı ki, o cümleleri okuyunca akıllılığından utanıyor insan. Bu adam hiç de saçmalamıyor dedirtiyor yazdıkları. Delilik algısının içi çok boşaltılmış günümüzde, Gogol’un kitapta anlatmak istedikleri ise  o kadar dolu ki... Elimden gelse tüm dünyaya bu kitabı anlatmak isterdim, gerçekten anlaşılmasını sağlamak isterdim.

 

 

(Gördüğüm kadarıyla, çoğu yayınevi tarafından, Gogol’un “Bir Delinin Hatıra Defteri”, “Palto”, ve “Burun” hikâyeleri birlikte tek kitap hâlinde basılıyor. Hepsinin de okunması gereken, fazlasıyla gereken, öyküler olduklarını düşündüğüm için bu basım şekli de bana çok mantıklı gelse de ben hepsini ayrı ayrı tek başına kitaplar hâlinde edinip okumuştum çünkü böylesi beni daha mutlu edecekti. Belirtmeliyim ki üç kitabı da çok seviyorum ve değerli buluyorum. Verdikleri mesajlar birbirini tamamlıyor ve eleştirdikleri düzen de örtüşüyor. O yüzden bu üç öyküyü ne şekilde edinirseniz edinin, yeter ki okuyun derim.)

 

Tiyatro oyunu da var bu eserin. Aslında çoğu eserin artık tiyatro oyunu var günümüzde, hatta bazılarının filmi bile çekiliyor. Çoğunun filmleri hakkında pek fikir sahibi olmasam da genelde kitaplardan uyarlanan tiyatro oyunlarını izlerim ve izlediğim bu oyunları da beğenerek ayrılırım salondan ama hiçbiri bu kitabın piyesi kadar etkilememiştir beni. Tiyatroyla ilgilenmeyen bir insan pekâla diğer kitapların uyarlamalarını zevkle izlemeyebilir, bunu anlarım, bunu gerçekten anlarım ama bu kitabın oyununu izleyip de beğenmeyecek biri olacağını sanmam. Genco Erkal sergiliyor senelerdir bu kitabın tiyatro oyununu, içtenlikle tavsiye ederim, izleyin. Hem okunmalı, hem izlenmeli, hepsinden öte İvanoviç anlaşılmalı... Çünkü oradaki esas vurgu sıradan bir devlet memurunun delirmesi falan değil, İvanoviç günlüğünün bir yerinde, “Sıradan bir devlet memuru olduğuma kim karar veriyor ki, belki de İspanya Kralı’yım, buna kim karar veriyor?” tarzı bir şeyler demişti. Olay tam olarak bu işte... Bizim kim olduğumuza, hangi statüde olduğumuza kim karar veriyor, Palto’daki mühim adamlar tabii ki. Dolayısıyla Bir Delinin Hatıra Defteri, yazıldığı dönemin Rusya’sının, günümüzün ise tüm dünyasının sosyal sınıf düzeninin yığınla eleştirisidir...

 

Ne zaman Gogol’un kitapları hakkında yorum yapsam “olay o değil aslında, esas mesele bambaşka” derken buluyorum kendimi. Gogol’un en hayranlık verici yanı da bu zaten.

 

************

 

Hatıra defteri sıradan bir şekilde başlar. İvanoviç sıradan bir devlet memurudur ve iş hayatından, üstlerinden söz eder. Aslında İvanoviç de Gogol’un diğer hikâyelerindeki (Palto ve Burun) başkahramanlar gibi bir çeşit “küçük insan”dır. Tiyatroya gitmekten hoşlanan, aşağı yukarı geçimini sağlayan, üst mevkiilere gelmemiş bir memur düşün. Üst mevkiilerdeki insanların bilgiçlik taslamasına isyan edecek kadar da gözü açık üstelik. Patronun kızını görür ve vurulur, tabii ki kız onu görmez bile. Sophie’nin aşkından sarsılan İvanoviç’in akli dengesi o andan sonra bozulmaya başlar ve işler ilginçleşir. Bir köpeğin konuştğunu suyar mesela. Dediğine göre Meggy isimli bu köpek Fidel’e (Sophie2nin evindeki köpek) mektup yazmıştır. Gidip mektubu bulur, okur. Sophie’nin başkasına hayran olduğunu öğrenir, köpeğin yazdığı mektuptan (!).

 

“Düşünce , duygu ve izlenim değiş tokuşu etmek, dünyadaki en büyük zevklerden biri sanırım.” (Gogol 2018: 30)

 

Sonrasında ise kendisinin neden sıradan bir memur olduğunu sorgular Kim kara vermiştir ki buna. Muhakkak başka biri olmalıdır İvanoviç, daha mühim biri mesela. Buna kafa yormasıyla İspanya Kralı ile ilgili haberlerin çıktığı zamanlar örtüşünce de kendini İspanya’nın aranan yeni kralı olarak düşünür. Evet, İvanoviç buna inanır, tabii ya, o İspanya Kralı’dır fakat henüz kimse bunu bilmemektedir.

 

“Belki bir kont ya da generalim ve basit bir memur gibi görünüyor olabilirim.” (Gogol 2018: 39)

 

Bunun üzerinde işe de pek gitmemeye başlar ve İspanya’dan elçilerin gelip kendisini almasını bekler. Bir ara işe gider ve kendilerine imzalaması için verilen bir evraka VIII. Ferdinand yazar. Herkes şaşkınlıkla susup kalır ve saygı duruşuna geçer. (İşin aslı, bir süredir kendisindeki değişimi hisseden insanlar o anda onun delirdiğini anlardıkları için donakalmışlardır.)

 

Konu aşık olduğu Sophie isimli kıza geldikçe ise kadınlarla ilgili vurucu, ilginç düşüncelerini yazar İvanoviç günlüğüne, zaten her konuda vurucu bir fikri vardır İvanoviç’in, delirmesi ufak bir pürüz yalnızca.

 

“Şeytan erkeğin arkasına saklanmıştır ve parmağıyla kadını çağırır kendine. Kadın şeytanla evlenir-gerçekten onunla evlenir!” (Gogol 2018: 47)

 

Delirdiği çevresi tarafındna anlaşılınca deli hastanesine kapatılır fakat kendisi uzun bir bekleyişin ardından elçilerin gelip kendisini İspanya’ya, yeni kralolarak götürdüklerini yazmıştır defterine.

 

Dünya ile ilgili de vurucu fikirleri vardır İvanoviç’in. Aslında ne de çok farkındalık sahibi ve donanımlı bir deli olmuştur şu bizim İvanoviç:

 

 

“Tüm dünya bilir ki, İngiltere’nin burnuna toz kaçtığında Fransa aksırır.” (Gogol 2018: 55)

 

Deli hastanesinde yaşadığı işkenceleri de İspanya’nın yeni krallık devri için gereken gelenek silsilesi olarak değerlendirecektir İvanoviç. Kim bilir, belki de İspanya kralı olması değilse bile, haklı olduğu pek çok nokta vardır İvanoviç’in. Herkesin kendi krlalığının olduğu bir dünya burası neticede. Dediği gibi, her horozun tüyleri altında kendi İspanya’sı vardır...

 

“Ama sonrasında keşfettiğim şey beni tüm acılardan falan uzaklaştırdı; her horozun tüyleri altında kendi İspanya’sı vardır.” (Gogol 2018: 56)

 

Kitap annesinin kendisini camekanın arkasından görmesiyle son bulur...

 

Kızmamak lazım İvanoviç’e, hatta dediğim gibi anlaşılması lazım onun. Bazen çevremiz bizi öyle bir delirtir ki, fikirlerimiz, çıkarımlarımız neticesinde ya dışlanırız saçma sapan insanların oluşturduğu bir toplumdan ya da bazılarımız İvanoviç gibi kapatılır bir tımarhaneye... Biz kendimizi onun gibi İspanya Kralı sanmasak da herkeisn kendi krallığı var demişti ya hani, belki de anlatmak istediği alnızca oydu ve haklıydı da...

 


1 yorum:

  1. Erdal Beşikçioğlu da tiyatro oyununu sahneliyordu. Fena da değildi aslında ama biletleri pahallıydı. sahneye bile koltuklar koymuşlardı. dibindien izliyorlardı. vip gibi. ticari havası vardı performansın

    YanıtlaSil