Kitap
adı: Bir Delinin Hatıra Defteri
Yazar
adı: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Orijinal
adı: Записки сумасшедшего
Ülke:
Rusya
Özgün
dili: Rusça
Anadilinde 1. Baskı: 1842
Okuduğum baskı: Tutku Yayınevi, 1. Baskı, 2017, Çeviri: Derya Öztürk
Sayfa Sayısı: 59
“-ama sessizlik!”
************
“Kibirli ve
zengin aristokratın yanında çalışan bir memur, müdürünün güzeller güzeli kızını
görür ve aşık olur. Bunu öğrenen müdürü kendisini azarlayıp aşağılar. Sürekli
ezilen ve hayata tutunmaya çalışan bu memur bir de sevdiği kızın evleneceğini
öğrendiğinde zaten ruh hali yerinde olmayan adam kafayı iyice bozar ve hayatına
farklı bir yön verir.
Bu trajikomik
öykü toplumdaki insanlar arası makam ve mevkiden ötürü oluşan sınıf farkının
insanların karakter ve davranışlarına nasıl sirayet ettiğini konu alan bir
eser.” (Gogol 2017: Arka Kapak Yazısı)
************
Bir Delinin Hatıra Defteri, deliliğin en anlamlı
yorumu, en akıllı delirmesi olmalı şüphesiz. Aksenti İvanoviç’in günlüğü
aslında okuduklarımız. O kadar mükemmel göndermeler var ki kitapta, ne kadar
derin mesajları nasıl mükemmel bir dille vermiş yazar diye düşünüp durmadan
edemedim. Zaten kısacık olan bu hikâyeyi herkes okumalı bence.
Aksenti İvanoviç isimli adam sıradan bir devlet
memurudur ve bir gün patronunun kızı Sophie’ye aşık olur. Sonrasında akıl
sağlığı bozulmaya başlar. Köpeklerin konuştuklarını duyar, yavaş yavaş etrafın
dikkatini çekmeye başlayan akıl sağlığındaki gidişat, en sonunda kendini
İspanya Kralı VIII. Ferdinand sanmasıyla deli hastanesine kapatılması
doğrultusunda neticelenir. Onun gözünden ise olaylar bambaşkadır. Şöyle ki, biz
hep İvanoviç’in bakış açısıyla yaşananları okuruz, onun yorumunu dinleriz
kitapta anlatılan her günde ama bir yandan da dışarıda gerçekten olup biteni
kolayca anlayabilmemizi sağlıyor yazar. Mesela deli hastanesine kapatıldığı
falan yazmıyor günlüğüne ve İvanoviç kendisini krallık makamına götürdüklerini
sanıyor; ya da mesela ona kapatıldığı akıl hastanesinde türlü işkenceler
ediliyor ama o bütün bunların İspanya krallığına çıkmak için yerine getirilen
gelenekler olduğunu düşünüyor.
Kim bilir, belki de İvanoviç haklıdır... Ya o akıllıysa
da çevresinde bulunan herkes, hepimiz deliysek... Ya o haklıysa ve biz
saçmalıyorsak... Baktığınız zaman, ne kadar deli olsa da bazı koşullarda
çevresine bakış açısı ve hatıra defterine yazdığı cümlelerde o kadar haklı ki,
o cümleleri okuyunca akıllılığından utanıyor insan. Bu adam hiç de saçmalamıyor
dedirtiyor yazdıkları. Delilik algısının içi çok boşaltılmış günümüzde,
Gogol’un kitapta anlatmak istedikleri ise
o kadar dolu ki... Elimden
gelse tüm dünyaya bu kitabı anlatmak isterdim, gerçekten anlaşılmasını sağlamak
isterdim.
(Gördüğüm kadarıyla, çoğu yayınevi tarafından,
Gogol’un “Bir Delinin Hatıra Defteri”,
“Palto”, ve “Burun” hikâyeleri birlikte tek kitap hâlinde basılıyor. Hepsinin de
okunması gereken, fazlasıyla gereken, öyküler olduklarını düşündüğüm için bu
basım şekli de bana çok mantıklı gelse de ben hepsini ayrı ayrı tek başına
kitaplar hâlinde edinip okumuştum çünkü böylesi beni daha mutlu edecekti.
Belirtmeliyim ki üç kitabı da çok seviyorum ve değerli buluyorum. Verdikleri
mesajlar birbirini tamamlıyor ve eleştirdikleri düzen de örtüşüyor. O yüzden bu
üç öyküyü ne şekilde edinirseniz edinin, yeter ki okuyun derim.)
Tiyatro oyunu da var bu eserin. Aslında çoğu
eserin artık tiyatro oyunu var günümüzde, hatta bazılarının filmi bile
çekiliyor. Çoğunun filmleri hakkında pek fikir sahibi olmasam da genelde
kitaplardan uyarlanan tiyatro oyunlarını izlerim ve izlediğim bu oyunları da
beğenerek ayrılırım salondan ama hiçbiri bu kitabın piyesi kadar etkilememiştir
beni. Tiyatroyla ilgilenmeyen bir insan pekâla diğer kitapların uyarlamalarını
zevkle izlemeyebilir, bunu anlarım, bunu gerçekten anlarım ama bu kitabın
oyununu izleyip de beğenmeyecek biri olacağını sanmam. Genco Erkal sergiliyor senelerdir
bu kitabın tiyatro oyununu, içtenlikle tavsiye ederim, izleyin. Hem okunmalı,
hem izlenmeli, hepsinden öte İvanoviç anlaşılmalı... Çünkü oradaki esas vurgu sıradan
bir devlet memurunun delirmesi falan değil, İvanoviç günlüğünün bir yerinde, “Sıradan
bir devlet memuru olduğuma kim karar veriyor ki, belki de İspanya Kralı’yım,
buna kim karar veriyor?” tarzı bir şeyler demişti. Olay tam olarak bu işte...
Bizim kim olduğumuza, hangi statüde olduğumuza kim karar veriyor, Palto’daki
mühim adamlar tabii ki. Dolayısıyla Bir Delinin Hatıra Defteri, yazıldığı
dönemin Rusya’sının, günümüzün ise tüm dünyasının sosyal sınıf düzeninin
yığınla eleştirisidir...
Ne zaman Gogol’un kitapları hakkında yorum yapsam
“olay o değil aslında, esas mesele bambaşka” derken buluyorum kendimi. Gogol’un
en hayranlık verici yanı da bu zaten.
************
Hatıra defteri sıradan bir şekilde başlar. İvanoviç
sıradan bir devlet memurudur ve iş hayatından, üstlerinden söz eder. Aslında
İvanoviç de Gogol’un diğer hikâyelerindeki (Palto ve Burun) başkahramanlar gibi
bir çeşit “küçük insan”dır. Tiyatroya gitmekten hoşlanan, aşağı yukarı geçimini
sağlayan, üst mevkiilere gelmemiş bir memur düşün. Üst mevkiilerdeki insanların
bilgiçlik taslamasına isyan edecek kadar da gözü açık üstelik. Patronun kızını
görür ve vurulur, tabii ki kız onu görmez bile. Sophie’nin aşkından sarsılan İvanoviç’in
akli dengesi o andan sonra bozulmaya başlar ve işler ilginçleşir. Bir köpeğin
konuştğunu suyar mesela. Dediğine göre Meggy isimli bu köpek Fidel’e
(Sophie2nin evindeki köpek) mektup yazmıştır. Gidip mektubu bulur, okur.
Sophie’nin başkasına hayran olduğunu öğrenir, köpeğin yazdığı mektuptan (!).
“Düşünce , duygu ve izlenim değiş tokuşu etmek, dünyadaki
en büyük zevklerden biri sanırım.” (Gogol 2018: 30)
Sonrasında ise kendisinin neden sıradan bir memur
olduğunu sorgular Kim kara vermiştir ki buna. Muhakkak başka biri olmalıdır
İvanoviç, daha mühim biri mesela. Buna kafa yormasıyla İspanya Kralı ile ilgili
haberlerin çıktığı zamanlar örtüşünce de kendini İspanya’nın aranan yeni kralı
olarak düşünür. Evet, İvanoviç buna inanır, tabii ya, o İspanya Kralı’dır fakat
henüz kimse bunu bilmemektedir.
“Belki bir kont ya da generalim ve basit bir memur gibi
görünüyor olabilirim.” (Gogol
2018: 39)
Bunun üzerinde işe de pek gitmemeye başlar ve
İspanya’dan elçilerin gelip kendisini almasını bekler. Bir ara işe gider ve
kendilerine imzalaması için verilen bir evraka VIII. Ferdinand yazar. Herkes
şaşkınlıkla susup kalır ve saygı duruşuna geçer. (İşin aslı, bir süredir
kendisindeki değişimi hisseden insanlar o anda onun delirdiğini anlardıkları
için donakalmışlardır.)
Konu aşık olduğu Sophie isimli kıza geldikçe ise
kadınlarla ilgili vurucu, ilginç düşüncelerini yazar İvanoviç günlüğüne, zaten
her konuda vurucu bir fikri vardır İvanoviç’in, delirmesi ufak bir pürüz
yalnızca.
“Şeytan erkeğin arkasına saklanmıştır ve parmağıyla
kadını çağırır kendine. Kadın şeytanla evlenir-gerçekten onunla evlenir!” (Gogol 2018: 47)
Delirdiği çevresi tarafındna anlaşılınca deli
hastanesine kapatılır fakat kendisi uzun bir bekleyişin ardından elçilerin
gelip kendisini İspanya’ya, yeni kralolarak götürdüklerini yazmıştır defterine.
Dünya ile ilgili de vurucu fikirleri vardır
İvanoviç’in. Aslında ne de çok farkındalık sahibi ve donanımlı bir deli
olmuştur şu bizim İvanoviç:
“Tüm dünya bilir ki, İngiltere’nin burnuna toz kaçtığında
Fransa aksırır.” (Gogol 2018:
55)
Deli hastanesinde yaşadığı işkenceleri de
İspanya’nın yeni krallık devri için gereken gelenek silsilesi olarak
değerlendirecektir İvanoviç. Kim bilir, belki de İspanya kralı olması değilse
bile, haklı olduğu pek çok nokta vardır İvanoviç’in. Herkesin kendi krlalığının
olduğu bir dünya burası neticede. Dediği gibi, her horozun tüyleri altında
kendi İspanya’sı vardır...
“Ama sonrasında keşfettiğim şey beni tüm acılardan falan
uzaklaştırdı; her horozun tüyleri altında kendi İspanya’sı vardır.” (Gogol 2018: 56)
Kitap annesinin kendisini camekanın arkasından görmesiyle
son bulur...
Kızmamak lazım İvanoviç’e, hatta dediğim gibi anlaşılması
lazım onun. Bazen çevremiz bizi öyle bir delirtir ki, fikirlerimiz,
çıkarımlarımız neticesinde ya dışlanırız saçma sapan insanların oluşturduğu bir
toplumdan ya da bazılarımız İvanoviç gibi kapatılır bir tımarhaneye... Biz kendimizi
onun gibi İspanya Kralı sanmasak da herkeisn kendi krallığı var demişti ya
hani, belki de anlatmak istediği alnızca oydu ve haklıydı da...
Erdal Beşikçioğlu da tiyatro oyununu sahneliyordu. Fena da değildi aslında ama biletleri pahallıydı. sahneye bile koltuklar koymuşlardı. dibindien izliyorlardı. vip gibi. ticari havası vardı performansın
YanıtlaSil