21 Mart 2021 Pazar

BURUN

Kitap adı: Burun 

Yazar adı: Nikolay Vasilyeviç Gogol   

Orijinal adı: Hoc

Ülke: Rusya        

Özgün dili: Rusça

Anadilinde 1. Baskı: 1836 

Okuduğum baskı: Tutku Yayınevi, 1. Baskı, 2017, Çeviri: Enver Günsel 

Sayfa Sayısı: 63


*********

Küçük insan, mühim adam... Gogol’un Palto’sundan çıkan bu tabirlere aşina olan bir okuyucu kuvvetle muhtemel bir sabah aniden burnu kaybolan bir adamın trajikomik hikâyesinin içindeki nüansları da yakalayacaktır. Uzun zaman oldu ben bu kitabı okuyalı, hayatımda gerçek versiyonlarını gördüm göreli ise çok vakit geçmedi. Hayır tabii ki, kimsenin bir sabah burnunun yerinde olmadığına şahit olmadım fakat o burun eğer bir metaforsa, ki öyle, o halde nice burunlar aniden yok oldu ve ne yazık ki bu öyküdeki gibi yerine konamadı tekrar... Okunmasını şiddetle tavsiye ettiğim, komik bir şakayı andıran, bu eğlenceli olay örgüsünün satır aralarında ise aslında topum hiyerarşisine yönelik ağır hicivler içerdiğine inandığım kısa bir öyküdür kendileri ;) 

********* 

Tek tipleşmeye ve bireyselliği yok etmeye çanak tutan toplum hepimizi birbirimize benzeyen insanlar olmaya zorluyor.

Toplumumuzda silik yakıştırması yapılan, para sıkıntısı çeken, işini kaybetmekten korkan, çevrelerindeki kişiler tarafından aşağılanan ya da görmezden gelinen insanların yaşadıkları trajedileri konu alan bir eser.

 

Hikayemiz insanlar tarafından küçümsenip alaya alınan alt sınıf bir katibin bir gün sabah uyandığında burnunun yerinde olmadığını görmesiyle başlar. Çalıştığı kurumdaki memurları ve çevresini düşündüğünde burnu olmadan ne kadar kötü görüneceğini düşünmekten kendini alıkoyamaz. Hemen başkomiserin yanına gider ve burnunun bulunması için ne gerekiyorsa yapılmasını ister. Başkomiserse oralı olmaz. Bu kez burnunun peşine kendi düşer. Bir de ne görsün? Burnu 5. dereceden memur olarak sokaklarda geziniyordur. Burnunu takip etmeye çalışır ama, burnu gözden kaybolur.

 

Kaybolan burun, insanın her alanına sirayet eden iktidarsızlığı ve ezilmişliği simgeleyen bir metafordur. Öykünün kahramanı burnunu kavuştuğunda her açıdan(!) kendine gelir.


Gogol yaratıcı zekasıyla kaleme aldığı Burun kadar çarpıcı olan bir öykü çok az yazılmıştır.
  

(Gogol 2017: Arka Kapak Yazısı) 

                                                                          ********* 

Berber Ivan Ivanoviç bir sabah kahvaltısında ekmeğinin arasında her hafta traş ettiği sıkı müşterisi olan 8. Dereceden memur Kovalev’in burnunu bulur. Başına gelebileceklerden korkan berber şaşkınlık içinde ekmeğin arasından çıkan burnu götürüp Isakiyev Köprüsü’nden suya atar, bu sırada bekçi kendisini görür fakat berberin ne çevirdiğini henüz anlayamaz. Memur Kovalev’in burnunu arayış içine girmesi bu gerçekdışı hikâyeyi daha da ilginç kılacaktır.

Memur Kovalev sabah uyandığında burnunu yerinde bulamaz. Burnu yok olmuştur ve yerindeki korkunç boşluk başkahramanımız 8. dereceden memur Kovalev’i epeyce kötü bir görünümle karşı karşıya getirmiştir, aynayla bakışırken. Yüzünü mendille örterek karakola giderken (burnunu çaldıkları için!) 3. Dereceden yüksek bir memur kılığına giren burnuna rastlar. Kovalev’in şaşkınlığı okuyucuya da yansır tabii, düşünsenize, aradığı burnu sokakta yüksek memur kılığında geziyor... 


 
Tanrım, olamazdı bu! Kovalev, korku içinde ve şoke olmuş bir halde bakarken, arabadan inen üniformalı kişinin kendi burnu olduğunu gördü!” (Gogol 2017: 23)

Burnunun yanına gidip ona kendi burnu olduğunu söylese de Kovalev’in burnu ona yalnızca kendi kendisininse ait olduğunu ve aynı bakanlıkta bile çalışmadıklarını söyler. Kendi burnu ile arasına kıdem farkı girmesi, toplumdaki insanlığın önüne geçen hatta insanlığı örten makam hiyerarşisine ağır bir eleştiri değil de, nedir? Bence Gogol’un anlatmak istediği bu nükteyi bu kadar sade ve hatta komik bir kurgu ile anlatması gayet muazzam bir özgünlük örneği. 


Burnunu geri alamayan Kovalev gazeteye kayıp burun ilanı vermek ister, burnunun şehir dışına kaçabileceğinden endişelendiği için fakat tabii ki ilan vermeyi başaramaz çünkü zaten gazetelerde saçma sapan haberler dolaştığını ileri sürer gazete ilanlarını alan görevli. Herhalde o zamanlarda da haberlere güvenilmemesi sorunsalı baş göstermiş Rusya’da. Bunu üzerine Kovalev soluğu karakolda alır fakat emniyet müdürünün Kavolev’e yardım etmek yerine onu aşağılayıp kovması ise bir başka statü hicvine götürür okuyucuyu. Tam burada Gogol’un Palto’sundaki Akaki Akakiyeviç’in paltosu çalındıktan sonra yardım etmesi için gittiği üstünün onu hor görmesiyle incinmesi gelir aklıma. Faklı hikâyeler, farklı kahramanlar, aynı ölçekler, mühim adam olmak için...  


Yine müfettişe göre, her halükarda, hiç kimse gelip de gerçekten saygın bir adamın burnnu çalamazdı.” (Gogol 2017: 41)

 

Çaresizce eve dönen Kovalev üzüntü ve umutsuzluk içindeyken berber Ivanoviç’i gören bekçi burnunu bulup getirir, suçlu olarak da berberi işaret eder. Kovalev’in burnu tam şehir dışına kaçarken üstünde çıkan bir memur kimliğiyle yakalanmıştır (!).  Kovalev çok mutlu olsa da burnunu yerine yapıştıramaz. Bu sırada şehirde bu kayıp burun efsanesi yankılanır...

Kovalev bir sabah uyandığında burnunu yeniden yerinde bulur. Gerçekten mutlu olur fakat bundan sonra kendisini traş etmeye gelen berberinin traş esnasında burnuna dokunmasına müsaade etmez. Zaten kendisinin olan burnu artık olması gereken yerde, yüzünün ortasında olduğu için hikâyemizin kahramanı Kovalev artık mutlu bir şekilde hayatına devam eder ve bu ilginç ve gerçek dışı hikâye de burada sona erer...

 

Ama bu dünyada hiçbir şey uzun sürmüyor. İnsanın neşesi, mutluluğu bile bir süre sonra azalmaya başlıyor, zayıflıyor. Durgun göle atılan bir taşın yaydığı minik dalgalar gibi yavaşça sönüyor, kayboluyor, insan normal moduna dönüyor, ciddileşiyor.” (Gogol 2017: 47)

 

Burun aslında komik ve absürt bir hikâye gibi görünse de Gogol yazılanların içinden almamamız gereken mesajlar hakkında, hikâyenin son sayfalarında oldukça önemli açıklamalarda da bulunuyor. Hatta böle saçma sapan (!) hikâyeleri nasıl yazarlar bile diyor ki bu da bu hikâyeyi yazmasının daha derin sebepleri olduğunu anlatıyor bence okuyucusuna.

 

İşin en garip, en anlaşılmaz yanı da, bazı yazarların konu olarak böyle saçma olayları seçmeleri! Ben onların bu tür hikâyeleri nasıl yazdıklarını da anlayamıyorum doğrusu! Hiçbir zaman da anlayamayacağım. Her şeyden önce, bu tür hikâyelerin ülkeye bir yararı olmuyor. İkincisi, bunlar kimseye bir şey kazandırmıyor. Ben bunu kullanma konusunu tahmin bile edemiyorum.” (Gogol 2017: 62)

 

O burnun evde yapılan o ekmeğin arasında nasıl girdiğini, berberin nasıl bir adam olduğunu ve daha bir çok ilginç ayrıntıyı kendisinin bile bilmediğini de belirtmiş Gogol ve bize hakkında ince ince düşünülmesi gereken bu güldürürken düşündüren öyküyü bırakıp gitmiş... İyi ki de yazmış... Buraya bıraktığım olay örgüsünden daha önemli konulara değindiğini her okuyucu kendi keşfetmeli ve Gogol tutkuyla okunmalı...

 

İnsanlar ne derse desin, ne kadar aksini söylerse söylesin, bu tür saçma olaylar dünyamızda oluyor – nadiren oluyor tabii, ama gerçekten de oluyor.” (Gogol 2017: 63) 

 ********* 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder