Kitap adı: Burun
Yazar adı: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Orijinal adı: Hoc
Ülke: Rusya
Özgün dili: Rusça
Anadilinde 1. Baskı: 1836
Okuduğum baskı: Tutku Yayınevi, 1. Baskı, 2017, Çeviri: Enver Günsel
Sayfa Sayısı: 63
*********
Küçük insan, mühim adam... Gogol’un Palto’sundan
çıkan bu tabirlere aşina olan bir okuyucu kuvvetle muhtemel bir sabah aniden
burnu kaybolan bir adamın trajikomik hikâyesinin içindeki nüansları da yakalayacaktır.
Uzun zaman oldu ben bu kitabı okuyalı, hayatımda gerçek versiyonlarını gördüm
göreli ise çok vakit geçmedi. Hayır tabii ki, kimsenin bir sabah burnunun yerinde
olmadığına şahit olmadım fakat o burun eğer bir metaforsa, ki öyle, o halde
nice burunlar aniden yok oldu ve ne yazık ki bu öyküdeki gibi yerine konamadı
tekrar... Okunmasını şiddetle tavsiye ettiğim, komik bir şakayı andıran, bu
eğlenceli olay örgüsünün satır aralarında ise aslında topum hiyerarşisine
yönelik ağır hicivler içerdiğine inandığım kısa bir öyküdür kendileri ;)
*********
“Tek tipleşmeye ve bireyselliği yok etmeye çanak tutan toplum hepimizi birbirimize benzeyen insanlar olmaya zorluyor.
Toplumumuzda silik yakıştırması yapılan, para sıkıntısı çeken, işini kaybetmekten korkan, çevrelerindeki kişiler tarafından aşağılanan ya da görmezden gelinen insanların yaşadıkları trajedileri konu alan bir eser.
Hikayemiz insanlar tarafından küçümsenip alaya alınan alt sınıf bir katibin bir gün sabah uyandığında burnunun yerinde olmadığını görmesiyle başlar. Çalıştığı kurumdaki memurları ve çevresini düşündüğünde burnu olmadan ne kadar kötü görüneceğini düşünmekten kendini alıkoyamaz. Hemen başkomiserin yanına gider ve burnunun bulunması için ne gerekiyorsa yapılmasını ister. Başkomiserse oralı olmaz. Bu kez burnunun peşine kendi düşer. Bir de ne görsün? Burnu 5. dereceden memur olarak sokaklarda geziniyordur. Burnunu takip etmeye çalışır ama, burnu gözden kaybolur.
Kaybolan burun, insanın her alanına sirayet eden iktidarsızlığı ve ezilmişliği simgeleyen bir metafordur. Öykünün kahramanı burnunu kavuştuğunda her açıdan(!) kendine gelir.
Gogol yaratıcı zekasıyla kaleme aldığı Burun kadar çarpıcı olan bir öykü çok az yazılmıştır.”
(Gogol 2017: Arka Kapak Yazısı)
*********
Berber Ivan Ivanoviç bir sabah kahvaltısında
ekmeğinin arasında her hafta traş ettiği sıkı müşterisi olan 8. Dereceden memur
Kovalev’in burnunu bulur. Başına gelebileceklerden korkan berber şaşkınlık
içinde ekmeğin arasından çıkan burnu götürüp Isakiyev Köprüsü’nden suya atar, bu
sırada bekçi kendisini görür fakat berberin ne çevirdiğini henüz anlayamaz.
Memur Kovalev’in burnunu arayış içine girmesi bu gerçekdışı hikâyeyi daha da
ilginç kılacaktır.
Memur Kovalev sabah uyandığında burnunu yerinde
bulamaz. Burnu yok olmuştur ve yerindeki korkunç boşluk başkahramanımız 8.
dereceden memur Kovalev’i epeyce kötü bir görünümle karşı karşıya getirmiştir,
aynayla bakışırken. Yüzünü mendille örterek karakola giderken (burnunu
çaldıkları için!) 3. Dereceden yüksek bir memur kılığına giren burnuna rastlar.
Kovalev’in şaşkınlığı okuyucuya da yansır tabii, düşünsenize, aradığı burnu
sokakta yüksek memur kılığında geziyor...
Burnunun yanına gidip ona kendi burnu olduğunu
söylese de Kovalev’in burnu ona yalnızca kendi kendisininse ait olduğunu ve aynı
bakanlıkta bile çalışmadıklarını söyler. Kendi burnu ile arasına kıdem farkı
girmesi, toplumdaki insanlığın önüne geçen hatta insanlığı örten makam
hiyerarşisine ağır bir eleştiri değil de, nedir? Bence Gogol’un anlatmak
istediği bu nükteyi bu kadar sade ve hatta komik bir kurgu ile anlatması gayet
muazzam bir özgünlük örneği.
Burnunu geri alamayan Kovalev gazeteye kayıp burun ilanı vermek ister, burnunun şehir dışına kaçabileceğinden endişelendiği için fakat tabii ki ilan vermeyi başaramaz çünkü zaten gazetelerde saçma sapan haberler dolaştığını ileri sürer gazete ilanlarını alan görevli. Herhalde o zamanlarda da haberlere güvenilmemesi sorunsalı baş göstermiş Rusya’da. Bunu üzerine Kovalev soluğu karakolda alır fakat emniyet müdürünün Kavolev’e yardım etmek yerine onu aşağılayıp kovması ise bir başka statü hicvine götürür okuyucuyu. Tam burada Gogol’un Palto’sundaki Akaki Akakiyeviç’in paltosu çalındıktan sonra yardım etmesi için gittiği üstünün onu hor görmesiyle incinmesi gelir aklıma. Faklı hikâyeler, farklı kahramanlar, aynı ölçekler, mühim adam olmak için...
“Yine müfettişe göre, her halükarda, hiç kimse gelip de
gerçekten saygın bir adamın burnnu çalamazdı.” (Gogol 2017: 41)
Çaresizce eve dönen Kovalev üzüntü ve umutsuzluk
içindeyken berber Ivanoviç’i gören bekçi burnunu bulup getirir, suçlu olarak da
berberi işaret eder. Kovalev’in burnu tam şehir dışına kaçarken üstünde çıkan
bir memur kimliğiyle yakalanmıştır (!).
Kovalev çok mutlu olsa da burnunu yerine yapıştıramaz. Bu sırada şehirde
bu kayıp burun efsanesi yankılanır...
Kovalev bir sabah uyandığında burnunu yeniden
yerinde bulur. Gerçekten mutlu olur fakat bundan sonra kendisini traş etmeye
gelen berberinin traş esnasında burnuna dokunmasına müsaade etmez. Zaten
kendisinin olan burnu artık olması gereken yerde, yüzünün ortasında olduğu için
hikâyemizin kahramanı Kovalev artık mutlu bir şekilde hayatına devam eder ve bu
ilginç ve gerçek dışı hikâye de burada sona erer...
“Ama bu dünyada hiçbir şey uzun sürmüyor. İnsanın neşesi,
mutluluğu bile bir süre sonra azalmaya başlıyor, zayıflıyor. Durgun göle atılan
bir taşın yaydığı minik dalgalar gibi yavaşça sönüyor, kayboluyor, insan normal
moduna dönüyor, ciddileşiyor.” (Gogol 2017: 47)
Burun aslında komik ve absürt bir hikâye gibi
görünse de Gogol yazılanların içinden almamamız gereken mesajlar hakkında,
hikâyenin son sayfalarında oldukça önemli açıklamalarda da bulunuyor. Hatta
böle saçma sapan (!) hikâyeleri nasıl yazarlar bile diyor ki bu da bu hikâyeyi
yazmasının daha derin sebepleri olduğunu anlatıyor bence okuyucusuna.
“İşin en garip, en anlaşılmaz yanı da, bazı yazarların
konu olarak böyle saçma olayları seçmeleri! Ben onların bu tür hikâyeleri nasıl
yazdıklarını da anlayamıyorum doğrusu! Hiçbir zaman da anlayamayacağım. Her
şeyden önce, bu tür hikâyelerin ülkeye bir yararı olmuyor. İkincisi, bunlar
kimseye bir şey kazandırmıyor. Ben bunu kullanma konusunu tahmin bile
edemiyorum.” (Gogol 2017: 62)
O burnun evde yapılan o ekmeğin arasında nasıl
girdiğini, berberin nasıl bir adam olduğunu ve daha bir çok ilginç ayrıntıyı
kendisinin bile bilmediğini de belirtmiş Gogol ve bize hakkında ince ince
düşünülmesi gereken bu güldürürken düşündüren öyküyü bırakıp gitmiş... İyi ki
de yazmış... Buraya bıraktığım olay örgüsünden daha önemli konulara değindiğini
her okuyucu kendi keşfetmeli ve Gogol tutkuyla okunmalı...
“İnsanlar ne derse desin, ne kadar aksini söylerse söylesin, bu tür saçma olaylar dünyamızda oluyor – nadiren oluyor tabii, ama gerçekten de oluyor.” (Gogol 2017: 63)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder