7 Mart 2021 Pazar

SİNEKLERİN TANRISI

Kitap adı: Sineklerin Tanrısı 

Yazar adı: William Golding

Orijinal adı: Lord of The Files

Ülke: Birleşik Krallık      

Özgün dili: İngilizce

Anadilinde 1. Baskı: 1954

Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 39. Baskı, 2019, 

Çeviri: Mina Urgan

 

Eğer bir yüz, üstten ya da alttan ışık aldığına göre değişiyorsa, neydi bir insan yüzü? Her şey neydi?” (Golding 2019: 91)

En büyük düşünceler, en basit olanlarıdır.” (Golding 2019: 158)


Sineklerin Tanrısı’nı okumak bana çok şey kattı, en önemlisi de farkındalık. Bazen zaten iyi bildiğimiz bazı ayrıntıları gözümüzden kaçırırız ve sırf bu yüzden hayal kırıklığına uğrarız, halbuki biraz basit düşünecek olursak eğer, evrilmemiş halimizle hâlâ taslak canlılarız ve bu taslak çizim bitti gibi düşünsek de özümüzdeki vahşi doğaya dönünce üzerinin karalanması ve insanlık adını verdiğimiz kazanımlarımızı yitirmemiz hiç de zor değil ama yine de gücünü değil de aklını takip etmeyi başaran canlılar olursak kitaptaki Domuzcuk kadar aklı selim olabilir veya en azından ona kulak verebiliriz. Demek ki umut her zaman var, yeter ki koşmaktan vazgeçmeyelim ve hayattaki ateşimizi bir an bile söndürmeyelim, yoksa romandaki gibi birilerinin bizi kurtarması için illa yangın çıkması gerekebilir...    


Dilerim ki birgün birileri bu yazıyı okuduğu için Sineklerin Tanrısını okuyup ona hak ettiği anlamı yükleyebilir ve bu kitabın yalnızca bir çocuk-macera kitabından ibaret olmadığını görebilir. Bu yanılgıya düşüldüğünü kitap hakkında biraz araştırma yapınca öğrendim ve oldukça şaşırdım çünkü kitabı elime aldığım ilk andan beri ciddi bir roman ile karşı karşıya olduğumu hissediyor ve yazarın yüklediği tüm anlamları yeterince kavrayabilecek miyim konusunda kaygı duyuyordum. William Golding ile Sineklerin Tanrısı vasıtasıyla tanıştım ve size şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bence Golding, hayatta anlamlandırmamız ve üzerine düşünmemiz gereken pek çok şeyi analiz etmiş ve bunları direkt bilgiyi sunarak değil de, böyle dinamik bir olay örgüsüyle kurgulayıp okuyucusuna sunarak bizleri düşünme ve sorgulamaya itecek kadar da müthiş bir yazarmış. 

*****

Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R.M. Ballantyne’ın Mercan Adası’nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı’nın başlıca iki kişisine Mercan Adası’ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası’nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu’nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir…

Sineklerin Tanrısı’nda gördüğümüz ıssız ada da yeryüzünün cennetlerinden biridir. Çocuklar da bu adanın, okudukları Mercan Adası’na çok benzediğini söylerler. Ne var ki, başlangıçta bunu hiç sezinlemediğimiz halde, atom çağının çocukları, bu güzelim adayı her açıdan bir cehenneme çevireceklerdir.
Mîna Urgan (Arka Kapak Yazısı)

*****

Sineklerin Tanrısı atom çağındaki bir çocuk topluluğunun savaştan kurtarılıp güvenli bir yere götürülmesi için bindikleri uçağın ıssız bir adaya düşmesiyle başlayan ve o adada biten bir roman. Şimdi böyle söyleyince adada geçen standart bir macera kitabı hissi verdiyse cümlemin basitliğine inanmayın. O halde şöyle anlatayım; her karakterin derin bir olguyu simgelediği ve anali edilmesi kitabı okumaktan daha ehemmiyetli olan çok güçlü bir alegorik roman. Hâlâ sırrına erişemediğim ve neyi veya kimi temsil ettiği konusunda karara varamadığım ve beni araştırma yapmaya iten kahramanlar var kitapta. Okumalısın çünkü bu tarz, basit bir konu ile vermek istediği esas mesajların üzerini örten ve ancak o örtüyü kaldırıp altındaki zengin düşüncelerin, bazen uyarıların, farkına varacak okurların olay akışı esnasında satır aralarını okuyabildiği, üstünkörü okunduğu takdirde ise yalnızca yazılan, okunan ve çözülen bir olay örgüsünden ibaret sanılan romanlar, çoğu zaman zaten ne kadar zengin içerikler ve mesajlar barındırdığı herkes tarafından kabul görmüş kitaplardan daha değerli oluyorlar. Bu görüşümü Sineklerin Tanrısı oldukça destekledi.

Bu bir avuç çocuk adaya düştükten sonra içlerinden yaşça daha büyük olanlar ne yapacaklarını kararlaştırırlarken, yaşça daha küçük olanları da, ki sayıları da epeyce fazla, bireysel olarak okumadığımız halk gibi düşünebiliriz. Bu yönetim kısmındaki ana karakterler Ralph, Domuzcuk, Simon ve Roger’den oluşur. Adadaki düzenin kuralı buldukları denizkabuğunu elinde tutanın toplantılarda konuşmasıdır. Lider olarak oylama ile Ralph seçilir ve avcılık işlerinin başına da Jack geçer, kendi ekibi ile birlikte. Llider olmak isteyen Jack ile Ralph arasındaki sorunlar burada başlar.

Domuzcuk lakaplı çocuk içlerindeki en zeki ama fiziksel özellikler olarak en vasıfsız olanıdır. Domuzcuk bence bu romanın en önemli karakteri çünkü vahşi bir yaşamın ortasında en akıllıca konuşan her zaman Domuzcuk fakat ciddiye alınmamasının sebebi ise medeniyetten ırak bu adada biraz da fiziksel gücün önemli oluşu çünkü burada kaldıkları süre arttıkça bu İngiliz çocuklar medeniyeti ve aklı yavaş yavaş unutmaya başlıyorlar, halbuki insanlığın en önemli kazanımı olan aklı kullanarak kurtulmalarını hızlandırabilirlerdi, ya da en azından Domuzcuk’un dediklerine göre hareket etselerdi. Domuzcuk’un zekasının ne kadar işe yaradığının farkında olan tek kişi belki de Ralph’tır çünkü beynine bir perde indiğine onu kurtaran Domuzcuk olur, her seferinde. Ralph’a göre “Domuzcuk düşünebiliyordu. O şişko kafası adım adım ilerleyebiliyordu... O gülünç bedeninde bir beyin vardı.

 

 

Aslında Ralph da Jack de liderlik vasfına sahip güçlü çocuklardır fakat bir farkla. Ralph iyilik ve sevgiyi önemseyen ve medeniyete yani evlerine tekrar kavuşmanın hayalini kuran, Jack ise kötülük ve zorbalığı elinde tutarak bu adada vahşi bir hayat kurup onu yönetme hayali kuran taraftır. Kitabın irdelenmesi gereken detayları da zaten bunlar  olmalı.

Adada yaşam mücadelesi verirken unutulmaması gereken tek bir şey vardır, dağın tepesine yakılacak ateş. Bu ateş bir an bile sönmemelidir çünkü kurtulmalarının tek yolu birilerinin bu ateşi görüp onları almaya gelmesidir. Ateş konusu üzerinde en çok duran Ralph olur, yani lider. Domuzcuk sürekli Ralph’a akıl verir ve Ralph da Domuzcuk’un desteğiyle evlerine dönmeleri için çabalar fakat ne yazık ki Jack avcılık maceralarına kendini kaptırarak ateşi ihmal eder ve dağın tepesindeki ateşin söndüğü bir anda uzaklarda gemi geçer dolayısıyla bu ıssız adadan kurtulma şansları ellerinden kayıp gider. Bunun üzerine iki lider vasfına sahip olan karakter arasındaki ipler bir hayli gerilir, Ralph ve Jack. Ralph ateşin kurtulmalarının tek yolu olduğunu defalarca vurguladığı halde Jack bunun yerine avlanmayı tercih eder, medeniyete dönmek değil adada kalıp vahşileşmektir hayali, nitekim bunu başracaktır da...

Zamanla kimse adadan kurtulmak için kendilerine paylaştırılan görevleri uygulamamaya başlar çünkü Jack ile avcılarının getirdiği eti yemek ve oyun oynamak daha cazip gelir bir çoğuna. Bu arada bir paraşütçü dağın tepesine düşer ve ölür fakat çocuklar bu ölüyü uzaktan canavar zannederler. Çocuklar bu canavara inandıkça Ralph’ın şefliğindeki demokratik düzenden ayrılıp Jack’in bu düzeni deviren vahşi topluluğuna geçmeye başlarlar...

 

***DEVAMI SPOILER İÇERİR***

Canavara bir tek kişi inanmaz adada, Simon. Hatta tek başına bu ölü paraşütçüyle karşılaştıktan sonra çocuklaırn yanına dönüp durumu anlatmaya çalışır fakat bunun için geri döndüğünde canavarı öldürme sözleriyle haykırarak dans eden Jack ve kabilesi onu öldürür.

Simon’un ölümünden sonra işler çığırından çıkar ve Jack gerçekten acımasız bir düzenle kabilesindeki herkesi emri altına alır. Onun boyunduruğuna girmeyenler yalnızca Ralph, Domuzcuk, Eric ile Sam isimli ikizler ve öldürülen Simon’dır.

Maalesef Simon öldürülürken grubun içinde Domuzcuk ve Ralph’ın tarafı da vardır çünkü o sırada Jack ve kabilesi ile konuşmaya gelmişlerdir. Simon’un canavar dansına kurban gitmesinin ardındna Ralph ve Domuzcuk’un ekibi oradan uzaklaşır ve Simon’un ölümünde kendi parmaklarının da olduğunu kabullenmemeye başlarlar. Aslında iyi insan temasını simgelese de Domuzcuk ve Ralph’ın da bu duruma alet olması, her insanın içinde iyilik ve kötülüğün bulunduğunun, yalnızca hangi tarafın ağır basacağına karar verirken iyi ve kötü insan ayrımının ortaya çıktığının açıklaması kabul edilebilir belki de.

Bu arada Sineklerin Tanrısı sözü şuradan geliyor: Sineklerin Tanrısı, Jack’in avladığı bir domuz başıdır, etrafına sineklerin konduğu. Jack bu domuz başını kötü gücünün bir simgesi haline getirmiştir. Bu da demek oluyor ki Sineklerin Tanrısı kötülüğü anlatıyor bize kitapta fakat Simon’ın da fark ettiği üzere bu kötülük dışardan değil içimizden gelen bir değer yani Wiliam Golding diyor ki roman boyunca çocukların korktuğu o canavar aslında içimizde. Sineklerin Tanrısı ile karşılaşan Simon bunun farkında ve bu adadaki kötülüğün yani canavarın aslında insanların içinde olduğunu ne yazık ki anlamıştı fakat Simon içinde yalnızca iyilik barındıran tek insan olduğu için sineklerin Tanrısı bir tek Simon’ın içine sızamamıştır...

 

Zaten Simon’ın diğer çocuklar tarafından öldürülmesi insanoğlunun medeniyetten yeterli bir zaman dilimi kadar uzakta kalması ile nasıl vahşilelere dönebileceğinin en açık kanıtıdır ki üstelik buna neden olanlar sadece çocuklardır, yani insanoğlu içindeki en masum varlıklar bile acımasız birer vahşilere dönüşebilmektedirler.

Simon ölmesine ölmüştür fakat temsil ettiği karatkter paha biçilemez bir detaydır çünkü Simon adadaki yüzde yüz iyi olan tek kişidir. Ralph ve Domuzcuk iyi karakterleri Jack ise kötü karakter olmasına rağmen Ralph ile Domuzcuk’un içinde kötülük, Jack’in içinde ise iyilik bulunmaktadır fakat tamamen iyi ve tamamen kötü insanı simgeleyenler sırasıyla Simon ve Roger’dir bu adada. Roger Jack’in tarafindadir ve gösterdiği fiziksel şiddet ile yüzde yüz kötü olduğu açıktır, hattt Roger’ın bu acımasız kötücülüğü beni okurken dehşete düşürmüştü çünkü bu insan aslında bir çocuk. Jack liderlik peşindedir ve bu yüzden günümüzdeki kötü olarak adlandıracağımız pek çok insan gibi o da bu liderlik uğruna yapar kötülüklerini fakat Roger’ın derdi liderlik falan değildir, Roger kötülüğü yalnızca kötülük dolu olduğu için yapar. Bu yüzden iyi ve demokratik şef Ralph, akıl timsali Domuzcuk ve zorba lider Jack’in gerçek dünyadan bazı insanların metaforu olduklarına inanmakla beraber Simon ve Roger’in karşılığı olacak gerçek insanların en azından bu yüzyılda bulunmadıklarını düşünüyorum.

 

 

Bir süre sonra ateşin yakılmasını sağlayan tek şey olan Domuzcuk’un gözlüğünü çalar Jack. Bunun üzerine ateş yakamayan ve kurtuluş umutlarını yitiren Ralph, domuzcuk, Eric ve sam Jack ile kabileisnin yanına tekrar giderler. Saf kötü olduğundan dem vurduğumuz Roger’ın bir kayayı tepeden Domuzcuk’un üstüne doğru itmesi ile Domuzcuk ölür ve tamamen iyilik ile dolu Simon’dan sonra Ralph’ın akıl hocası olan Domuzcuk da vahşiliğin kurbanı olur. O her şeyden korkan Domuzcuk bu vahşilere karşı medenieti savunurken can vermiştir. Bunun üzerine Jack ve kabilesi durmak bilmez ve Eric ile Sam’i esir alır, Ralph ise kaçar.

Hikâye Ralph’ın hayatta kalmak için bu kabileden kaçmasıyla devam eder. Jack’in emirleri ve Roger’in gerçek acımasızlığı Ralph’ın da gerçekten öldürülmek için arandığınının bariz göstergesidir. Ralph’ın peşindeki topluluk sırf Ralph’ı bulup öldürmek için ormanı bile yakar. Tüm orman alevler içinde kaldığı sırada bu alevleri görüp adaya İngiliz kruvazörünün gelmesiyle, üstelik tam da Ralph yakalancağı sırada görünmesiyle her şey sona erer. İşin ilginç yanı ise, İngiliz kruvazörünün adadaki lider kim sorusuna Jack’in ses çıkarmaması ve Ralph’ın kendisinin ileri sürmesi olmuştur. Tüm çocukların Ralph’ı öldürmek  için hareket etmesine neden olan Jack’in korkaklığı da burada açığa çıkar.

 

Çocuklar kurtulur fakat Simon ile Domuzcuk ebediyete karışır, halbuki o ikisi belki de adadaki en kıymetli insan varlıklarıdır, biri içindeki sonsuz insani iyiliğiyle, diğeri ise zekası ve çözümleriyle... Şimdi sen karar ver, Ralph ve Jack kimleri temsil ediyordu bu hikâyede? Peki ya olaylar, Domuzcuk’un yani akıl temsilinin ölümü ve Simon’ın yani iyilik timsalinin katli, medeniyet gelmemiş bir adada kaldığı için uygarlıktan öğrendiği her şeyi silip atan Jack, o küçüçük yaşta bu kadar acımasız olabile Roger’a bakılırsa insanlığın hiç de masum olmadığı ihtimali, aslında kurduğumuz ve öğrendiğimiz bu “insanlık”ın altında yalnızca hayatta kalma içgüdüsüne sahip hayvanların barınma olasılığı? Kitabı okuyan diğer insanların bu konulara yaklaşımını merak ediyorum doğrusu ama üç sorunun cevabını verebilirim sanırım, Sineklerin  Tanrısı’na dayanarak. Birincisi, domuzcuk’a itafen, akıl her şeyden üstün ve eğer akla, mantığa yönelirse insanoğlunun aşamayacağı zorluk yok fakat bu kötücül dünyada en çok taşlanan da bilim, mantık veya akıl olduğu için aklın ve ilmin kendini koruyabilecek donanıma da sahip olması elzem bir gereklilik. İkincisi, Simon’a ithafen, her zmana iyi ve temiz olan bir şeyler var bir yerlerde, bu iyilik romandaki gibi salt bir insan olmayabilir her zaman ama yine de farklı biçimlerde var ve bunu biz öldürüyoruz, öldürmeyelim fakat eğer bizde olmayan kötülüğü görmezden gelirsek o görmezden geldiklerimiz bir gün korumaya çalıştığımız naif değerleri yok eder, bu yüzden gerçekleri görmezden gelir veya herkesi kendimiz gibi sanarsak kaybederiz. Üçüncüsü, Ralph’a hitaben, içimizde hem iyilik hem de kötülük barınıyor fakat biz hangisini seçersek oyuz, tıpkı Ralph’ın adada tüm yaşadıklarına rağmen adaleti ve kardeşliği seçmesi gibi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder