Kitap adı: Alice Harikalar Diyarında
Yazar adı: Lewis Carroll
Orijinal adı: Alice’s Adventures in Wonderland
Ülke: Birleşik Krallık
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1865
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 7. Baskı, 2019,
Çeviri: Sinan Ezber
“Alice Harikalar Diyarında, yazıldığı tarihten bu yana geçen yüz elli
yılı aşkın süre boyunca, edebiyatın eşsiz eserlerinden biri olma özelliğini hep
korudu. Hem çocuk hem de yetişkin edebiyatında önemli bir yere sahip olan bu kitap,
hayal gücü zenginliğiyle küçük okurlara büyülü bir dünya sunarken, yetişkinler
için bu büyüsünü içerdiği sembollerin anlam derinliğiyle gösterdi. Adının
edebiyat tarihine altın harflerle yazılmasına yol açan eserleri kadar,
matematikçi ve mantıkçı kimliğiyle de tanınan Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında kurgusu,
metne serpiştirilmiş bilmecelerle okuru da kitabın bir kahramanı kılar.
Alice Harikalar Diyarında hem çocuklar hem de macera dolu naif
çocukluğunu özleyen ve yıllara meydan okuyan bir mantık labirentinde kendine
sorular sormaktan çekinmeyecek okurlar için Modern Klasikler Dizisi’nde yerini
alıyor.” (Carroll 2019: Arka Kapak Yazısı)
Hepimiz biliriz Alice Harikalar
Diyarında’yı, defalarca da izlemişizdir ama meğer bu masalı okumak da
gerekiyormuş çünkü Alice Harikalar Diyarı’nda yalnızca bir masal değil, absürt
edebiyat denilen tarzda yazılarak birçok öğretiyi içinde barındıran, felsefe,
edebiyat, matematik ve fizik içeren son derece dolu bir kitaptır ve hatta
kitabın yazarı, bu kitabı yayınlamak için Lewiss Carroll takma ismini kullanan
ve aynı zamanda gerçek ismi Charles Lutwidge Dodgson olan bir matematikçiymiş.
Alice’in Harikalar Diyarı’ndaki gerçek dışı maceralarını hepimiz izlemişizdir fakat yine bu kitabın okunması gerektiğini düşünüyorum, özellikle de yetişkinler tarafından çünkü çocukken yalnızca Alice’in eğlenceli ve gerçek dışı serüveni olarak izlediğimiz olay örgüsünün içindeki önemli felsefi ögeleri ancak büyüyüp kitabını okuyarak keşfedebileceğimiz su götürmez bir gerçek. Mesela düşünsene, Alice sürekli etrafına sorular soruyordu, sorgulamamız gerektiğini aşılıyordu aslında bilinçaltımıza, etrafımızda yaşananların saçmalığını sorgulamayı Alice’ten öğrendik belki de, ya da hâlâ öğrenebilmemiz için kitabı okuyabiliriz. Ya da mesela özgürlüğü simgesidir Alice benim için, özgürlüğün aşktan, sevgiden bile yüce bir olgu olduğuna inanlardanım ve alice özgürlüğün sınırsızlığını o tavşan deliğinden içeriye dalarken hissettirmeye başlamıştı bile. Alice tavşan deliğinden içeri düşer ve kendi bedeninin bile yiyecek içecekle uzayıp kısaltabildiği, hayvanlarla ve bitkilerle konuşabildiği, oyun kartından muhafızlarla korunan bir şatoya vardığı büyülü bir dünyanın içinde bulur kendini. Korku noksanlığı da dikkatimi çekmiştir kitap boyunca, demek ki alice güvenli bölgeden çıkıp hayatın içine adeta bir tavşan deliğinden yer altına düşer gibi dalmamız gerektiğini anlatıyordu bize. O büyülü dünyada karşılaştığı olaylar karşısında korkmuyor, yalnızca seçimler yapıyor. Demek ki başrolünde olduğumuz bu hayatlar da yalnızca seçimlerden ibaret. Bu kitabın yazarıyla tanışmak isterdim, hâlâ yaşıyor olmasını inan isterdim, o zaman bu kitabın her cümlesindeki gizli anlamı tek tek sorardım sanırım çünkü yazarın anlattığı yalnıza Alice adlı küçük bir kızın uykusunda yaşadığı maceralar değil, emin ol çok daha fazlası. Ha bir de uyku meselesi var, biliyorsun ki Alice kitabın sonunda uykusundan uyanır ve ablasına ne kadar güzel bir rüya gördüğünü anlatır fakat kitapta anlatılanların Alice’in rüyası değil, aslında şizofren bir kızın dünyası olduğunu ileri sürenler de var, doğrusu hangisinin yazarın düşündüğü veya ele aldığı gerçek olduğu konusunda kararsızım ama sanırım o da böyle kararsız kalmamızı ve hangi açıdan bakarsak bakalım başka anlamlar, başka göndermeler bulmamızı isterdi yazdıklarından.
İzafiyet gerçekten var ve biz
onu görmezden geliyoruz, Alice isimli o küçük kız bunu açıkça gözler önüne
seriyor. Yediği bir kek ile boyunun kısalması ve içtiği bir meyve suyu ile
boyunun uzamasını hiç yadırgamıyor çünkü o anda geçmesi gereken kapıya göre
küçük, başka anda bulunduğu tavşan evine göre fazla büyük olabilir ve bu
sayısal ölçülere değil, boyutlara nereden baktığımıza bağlı. Daha küçücük bir
çocukken izlediğimiz Alice’in böylesine mühim bilimsel veriler barındırdığını
keşfetmek gerçekten büyüleyici. Aslında Alice’in boyunun bir kek veya meyve
suyu ile anında kısalıp uzaması mümkün değildi ama sanırım onun bu
imkansızlıktan haberi yoktu ki bunu başardı... Mesela Alice’in dolaştığı büyülü
dünyada saatler saati değil ayı kaçı olduğunu gösteriyordu, demek ki orada
zaman o hızla akıyordu, demek ki izafiyet teorisindeki gibi zaman algısı her
yerde her boyutta aynı olmayabilirdi, unutma ki aslında alice tavşan deliğinden
kaymaya başladığı anda farklı bir izafi boyuta uzanmıştı bile. Zaman kavramı
üzerine muazzam bir muhabbet içeriyor Alice’in Harikalar Diyarı ve bu diyar pek
çok metaforla dolu. Bence metaforlarla dolup taşan kitapları okumalıyız,
eğer gözümüzü açmamızı istemiyorlarsa biz de onların anlamayacağı dilde açarız
farkındalığımızı, bunun en basit ve etkili yolu metaforların dünyası, ne de
olsa anlamak istemeyen anlamaz metaforun altında yatan anlamı, zaten Alice
Harikalar Diyarında da yalnızca bir çocuk masalından ibaret (!), öyle değil mi?
Kitabın en etkili atış
noktaları diyaloglarda gizli. Aklı yerinde biri bu kitapta verilen cevapları
akıl edemez ve ancak deli olan birisi böyle akıllıca yanıtlar verebilir. Kim
bilir, belki de yazar da tam da böyle düşünmemizi istiyor biz okuyucuların. Büyüdüysen Alice Harikalar Diyarında, Küçük
Prens ve Oz Büyücüsü gibi kitapları okumalı veya filmlerini izlemelisin, onlar
aslında çocuk kitabı değillermiş, çocukken bilmiyorduk ama ne mutlu ki
izliyorduk.
“Bahse girerim sen Zaman’la konuşmamışsındır bile!”
“Belki
konuşmadım,” diye ihtiyatla karşılık verdi Alice, “ancak müzik derslerimde
Zaman’a karşı yarıştım.”
“Ah! İşte
bu her şeyi açıklıyor,” dedi Şapkacı. “O yarışmalara hiç gelemez. Şimdi, eğer Zaman’la iyi
ilişkiler kurarsan, o da saati istediğin gibi gösterir.” (Carroll 2019: 56)
Cheshire kedisi... Evet,
sanırım Alice’in tanık olduğu en önemli karakter cheshire kedisiydi, hani şu
bir anda görünüp kaybolabilen ve daima sırıtan kedi, Alice’e yol gösteren bir
mentoru veya onun iç sesi gibi bir şeyi simgeliyor olabilir kitapta, hatta bir
görünüp bir yok olması ve bunun gayet normal bir saçmalık olması absürt edebiyat
tanımı ölçüsünde pek güzel yedirilmiş hikâyeye. yazarın matematikçi olduğunu
düşünürsek bu Cheshire kedisi, bilimdeki Schrödinger'in kedisini de simgeliyor
olabilir. Aslında kitaptaki her karakterin gerçekte yansıttığı karakterler var
yani kitap içinde bolca bilim, çocuk gözünden psikolojik açıdan bir dünya ve
dış dünyaya gönderme içeriyor. Mesela canının istediği herkesin asılmasını
isteten Kraliçe bu dünyanın karanlık yüzü belki de. Ha bu arada o kraliçenin
düşman olduğu bir düşes vardı kitapta ve
diyordu ki o düşes, “dünyayı
döndüren şey sevgidir, sevgi!” (Carroll 2019: 72)
İyi okumalar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder