Kitap adı: Uçurtma Avcısı
Yazar adı: Khaled Hosseini
Orijinal adı: The Kite Runner
Ülke: Amerika
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 2003
Okuduğum baskı: Everest Yayıncılık, 63. Baskı, 2018, Çeviri: Püren Özgören
“Senin için bin tane olsa yakalarım,”
************
“Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son
yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi
paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır:
Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkarının oğludur.
Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.
Çocukların
birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın
trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk
edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her
şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma
Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve
oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakarlıkları ve
yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını
yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok
edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
Uçurtma
Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar
sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...” (Hosseini 2018: Arka Kapak Yazısı)
************
Övgüler
yağdırdığım pek çok kitapla rastlaştım, hele ki romanlar... Yine de eğer ömrüm
boyunca en çok bağ kurduğum yalnızca beş kitabı seçmem istenseydi, şüphesiz
içlerinde Uçurtma Avcısı olurdu...
Khaled Hosseini yani Uçurtma Avcısı’nın
yazarı Kâbil’de doğan bir Afgan çocuğudur. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı
yerle bir etmesiyle ailesi Khaled’i de alıp siyasi sığınma talebiyle Amerika’ya
göçmüştür. California’da okuyarak doktor olur Hosseini ve Uçurtma Avcısı’nı da
doktorluğu sırasında mesai öncesi sabahın erken saatlerinde yazmıştır. Romanın
baş kahramanı olan Emir de Amerika’ya göen bir Afgan çocuğudur ve o da yazar
olur, gerçi Emir Afganistan’dan bahsetmez kitaplarında ama kardeşi Hasan’a
karşı ettiği büyük ihanetinin yarattığı vicdan azabını dindirmek üzere yıllar
sonra doğduğu topraklara geri dönecektir...
Uçurtma Avcısı’nı okurken tüm olanları
Emir’in ağzından dinliyoruz ve gerçek Afgan savaşının acı detayları okurken
epeyce düşündürüyor. Nitekim Emir’in ve Hasan’ın yaşadıkları ve kendilerinden
sonraki nesle kadar varan vicdan için bedel ödemeler de o kadar gerçekçi ve
ağır ki duygulanmamak, hele ki son sahnede ağlamamak elimde değildi. Baştan
sona tüm yaşananlar ve hissedilenler Emir’in ağzından anlatılıyor kitapta, onun
vicdanıyla olan iç savaşı da buna dahi.
Afganistan’ın
savaşla birlikte mahvolan sokakları, topraklarını terk eden insanların sıfırdan
başlayıp hayatta kalma mücadelesi, Afganistan’da kalanların dilencilik yapması
ve bu dilencilerin içinde üniversite hocalarının bile olması, Taliban’ın
Afganistan’a barış getirme söylemiyle gelip halkı savaştan beter hâle
getirmesi, küçük çocuklara istismar etmesi ve Taliban’ın bu iğrenç yaptırımları
karşısında kimsenin elinden bir şey gelmemesi; biraz olsun koşamayacak kadar aç
olan Afgan çocukları; her şeyi arkada bırakıp muntazam bir hayat kurabilen bir
adamın çocukluğunda en yakın arkadaşına, kadeşine ihanet edişi üzerine Taliban
dolu, sefalet ve korku salan öz topraklarına geri dönüşü; öte yandan bir Hazara
çocuğunun kardeşinden çok ağır bir ihanet görmesi ve sesini dâhi çıkarmaması,
Afganistan’ın Peştun ve Hazara sınıf farkının aynı yaştaki çocuklara kadar
yansıyan katı kuralları, mükemmelliyetçi bir babanın hayatının tek ve en büyük
hatasını yapması; Emir’in ve alçak Taliban başı Assef’in ilâhi adalet
dedirtecek kadar ettiklerini bulmaları; kitabın detaylarında kalan erkek kadın
ayrımına karşı yaşanan sessiz isyan, erkeğin eğlencesi, kadının ise namusu
denilerek yapılan adaletsizliğin de altının çizildiği düşünceler; çaresizlik, sonunun
mutlu mu mutsuz mu bittiği belli olmayan ama içinde girenin tüylerinin diken diken olacağı bir
sonun hâkim olduğu koca bir hikâye; her şey bir yana, Afganistan’da
çocuk çok ama çocukluk yok dedirten küçük ama ruhu kocaman Sohrab, tüm
düğümlerin çözüldüğü, tüm bedellerin ödenmesinin anahtarı, yeniden
iyi biri olmayı mümkün kılan Afgan çocuğu Sohrab...
* * * * * * * * * * * *
ROMAN ÖZETİ:
Hikâye Emir’e Rahim Han tarafında
gönderilen mektupla başlar. Rahim Han, Emir’in vicdan acabı duyduğu konuları
bilmektedir ve ona bir çağrı yapar, bunu yenmesi ve her şeyi düzeltebilmesi
için bir şansı vardır... Rahim Han’a göre, geçmişi değiştiremese de yeniden iyi
biri olmak mümkündür Emir için.
“Yeniden iyi biri olmak mümkün.” (Hosseini 2018: 2)
Emir’in ağzından, Afganistan’ın çocuklarını
ve Emir’in çocukluğunu dinlemeye başladığımızda Emir’in her şeyi en baştan
anlatığını anlarız, Emir’in gözünden Afganistan, Baba, Hasan, Ali ve Emir:
Emir zengin ve varlıklı bir Baba’nın ve
kaliteli ve kültürlü bir kadın olan Sofia Akrani’nin oğlu olarak Afganistan’ın
Kâbil şehrinde doğmuş, annesi doğumda ölmüştür, Emir de Vezir Ekber Han
bölgesinde babasıyla birlikte yaşamaktadır. Baba’nın yardımcısı olan Ali,
Baba’yla birlikte büyümüştür ve onun hizmetinde yaşamaya başlamıştır. Ali’nin
bir oğlu vardır, Hasan. Hasan’ın da annesi Hasan daha bebekken kaçtığı için bu
evde Emir, babası, Hasan, Hasan’ın babası (Ali) birlikte yaşamaktadırlar. Hasan
da evin hizmetlisi olarak çalışsa da Emir’le arkadaştır ve birlikte
büyümektedirler. Hasan ve Ali Hazara olduğu için şehrin ezilen kısmına
mensuptur, Emir ve babası ise Peştun’dur yani sevilen, sayılan kesimdendir,
Afganistan kültürüne göre. Ali ayağından
sakat olduğu için onunla mahallenin çocukları bile alay ederler çünkü
Hazaraları ezmek Peştunların doğal algısı olarak kanıksanmıştır.
Hasan’ın dudağında bir yarık olduğu için
tavşandudaklıdır, bu ayrıntıyı unutma, hikâyenin sonlarında çok sert bir
şekilde karşımıza çıkarıyor yazar. Emir ve Hasan birlikte vakit geçirir ve
uçurtma uçururlar, o zamanlar yani Kâbil’in sovyet işgaline uğramadığı
zamanlarda uçurtma uçurmak hoş bir gelenektir ve turnuvaları yapılır.
Baba, Ali ve Hasan’a çok iyi davranır,
hatta hasan da sanki öz çocuğuymuş gibi ona her sene doğum günü hediyesi alır,
onları adeta ailesi gibi sahiplenir. Hatta Hasan’ın bir doğum günü hediyesi
Emir’in babasının Hasan’ın dudağındaki sorunu düzeltmesi için getirdiği bir
plastic cerrah olmuştur. Emir’in babası sayesinde Hasan ameliyat olur ve
tavşanduduaklılığının izleri silinir yüzünden. Hasan ameliyattan sonra aynada
kendini görünce öyle bir gülümser ki bu gülümseyiş tüm mahsun çocukların
gülümseyişidir bence.
Hasan bu yaşantıda görebileceğimiz en
farklı ve özel karakter. Emir ile empati kurabileceğimiz pek çok detayla
karşılaşabiliriz çünkü aslında Emir hem çok kötü yanları olan, hem de vicdanı
sızlayacak kadar normal olan sıradan bir insna belki de ama Hasan bambaşka, o
yüzden bu hikâyenin baş kahramanı Emir olsa da en vurucu karakterler Hasan ve
Sohrab’tır bence... Hasan çok sessiz ve mahsun bir karaktere sahip. Mahsun
kelimesi çok örtüşüyor Hasan’la. Öte yandan çevik ve mert bir erkek çocuğu
Hasan, Emir’in aksine. Emir daha paşa, Hasan daha yiğit gibi düşünebilir bunu.
Zaten ipler de tam olarak bu ayrımdan kopmaya başlıyor. Baba Hasan’ın
davranışlarını pek beğeniyor çünkü becerikli, cesur, terbiyeli ve çok yetenekli
bir çocuk görüyor karşısında. Emir ise Baba’nın pek çok konuda takdirini
toplayamayan, pek fazla yeteneği olmayan bir ocuk olduğu için emir zamanla
kendi içinde Baba’nın kendisini Hasan’dan daha çok takdir etmesini istemeye
başlıyor. Bunu için susacaklarının ise ilerde canını bir hayli acıtacağından
habersiz.
Sokakta kavga çıksa Emir’i Hasan
koruyor mesela. Aslında Emir ve Hasan
birbirine çok bağlı ve birbirlerinin en yakın arkadaşı ama Hasan bun aiçten
inansa bile emir Baba’nın Hasan’a karşı olan takdirlerini kıskandığı için
zamanar Hasan’la aly etmeye başlıyor çocukça konularda. Hasan ise Emir’e olan
bağlılığı ve sevgisinden asla ödün vermiyor. Emir için değilse bile Hasan için
okunmalı bu kitap, Hasan ve Sohrab için... Keşke bu hikâyeyi bir de Hasan’ın
ağzında dinleyebilseydik, onu gözünden de görebilseydik çünkü bu hikâyede
başrol Emir ise bile esas adam Hasan ve ardından gelecek olan Sohrab’tır...
Assef var bir de, kötü biri. Assef de Hasan
ve Emir ile aşağı yukarı aynı yaşta bir çocuk ama onu tanımlamak için kötü
kelimesinden başka ne kullanılır, bilemiyorum. Tam manasıyla şeytanın teki,
çocuk yaşta da öyle, büyüyünce de öyle olacak. Emir’e gerçekten kızar okuyucu,
seyirci kaldığı için bir kötülüğe, ona gerçekten kızacaktır ama Assef kızmaya
bilr değmeyecek, direkt lanet okunacak biri olarak çıkıyor karşımıza. Dünyanın
iyi ve mahsun yüzü Hasan, içinde hem iyilik hem kötülük barındıran sıradan
insanı da Emir ise, Assef karanlık ve kasvetli tarafı Afganistan’ın. Assef Emir ve Hasan’a çok bulaşıyor ama Hasan
her seferind eemir’i koruyor ve bir gün yine böyle bir durumdayken Hasan
Assef’e sapanını çekip onu tehdit ediyor, tek gözüne nişan alıp onu vurmakla.
Hasan sapanı mükemmel kullanıyor ve Emir’i korumak için Assef’in gözüne nişan
alıp onu tehdit ediyor, bu ayrıntıyı unutmamak lazım çünkü tarih tekerrürden
ibaret olacak ve bu sahne tekrar yaşanacak, Hasan yokken bile, Hasan
sayesinde...
Emir’in Hasan’ın bütün bu iyiliği,
fedakarlığa ve dostluğuna karşın süren kıskançlığı tamamen Baba odaklıdır
aslında. Emir’in tüm çocukluğu Baba’nın sevgisini ve övgüsünü almak için olsa
da Baba, Emir’in hiç kendi istediği gibi bir çocuk olmadığının farkındadır.
Mesela Emir dövüşte veya futbolda hiç iyi değildir. Okula başladıktan sonra
keşfettiği tek tutkusu öyküler ve romanlar olmuştur Emir’in. Sürekli bir
yerlerden kitap bulup okur ve öykü, romangibi yaratıcı yazarlık temalı konularda
kendini yetiştirir. Baba’ya yazdıklarını gösterdiğinde bile istediği ilgiyi
göstermez babası. Hasan ise tam Baba’nın istediği gibi bir çocuktur, çok
yetenekli ve cesur. Baba çok çalışkan ve cesur bir adam olmasını yanın da çok
yardımseverdir ve sürekli fakire, muhtaca yardım eder, hatta bir yetiştirme
yurdu bile yaptırır hayrına, kısacası zengin, çalışkan, düzgün ve dürüst bir
adamdır Baba. Emir’e de hep dürüstlüğü öğütler ve yalanı affetmez.
“...yalnızca bir günah vardır, tek
bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir
çeşitlemesidir.” (Hosseini 2018: 19)
“ ‘Bir insanı öldürdüğün zaman, bir
yaşamı çalmış olursun,” dedi Baba. “Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından
bir babayı almış olursun.Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını
.çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış
olursun. Anlıyor musun?’ ” (Hosseini 2018: 19)
Baba, Hasan’ı kendine yakın bulmaktadır
doğal olarak. Emir’in bu duruma kafayı takması yalnızca Hasan’a zaman zaman
kötü davranmasına neden olmayacaktır... Emir’in doğum gününde Rahim Han
(Baba’nın yakın dostu) Emir’e bir defter
hediye eder, öykülerini yazması için. Emir çok mutlu olur çünkü yazdığı
öykülerle Rahim Han ve Hasan ilgilenmektedir; babası mı, pek sayılmaz. Emir
böylece başarabildiği tek şey olan okumak ve öykü yazmak yolunda sürekli
denemeler yapmayı sürdürür. Yazarlığın Emir’in milerdeki esleği olacağı
bellidir, zaten gelecekle ilgili tahmin edilebilecek tek taraf bu olmalı
sanırım.
Emir okula gitmesine rağmen bir Hazara
çocuğu olduğu için Hasan okula gönderilmez ve evin işlerin yapmaya, Emir’in
okudğu hikâyeleri dinlemeye devam eder. Hasan’la alay etmek içi bir keresinde
bir hikâyeyi yanlış okumuştur Emir ve yıllar sonra Hasan’ın okuma yazmayı
öğrendiğini duyunca onuo hikâyeyi yanlış okuduğunu anladığını fark edecektir
oysa ki... Emir ve Hasan’ın çocukluğu ve yetişkinliği arasındaki bu tarz bağlantılar
kurgunun en can alıcı noktalarıdır ve bazıları içimize kadar işler okurken...
Emir, Hasan, Ali ve Baba’nın yaşamı Kâbil’de
böyle sürüp giderken Kâbil ile ilgili kitapta anlatılanlar Sovyet işgalinden
önce Kâbil’in çok iyi ve çok kötü ikiyanı olduğunu gösteriyor. İyi yanı
Afganistan’ın işgalden önce huzur ve güven dolu bir hayatı varmış. Mesela Emir
ilerde Amerika’ya gittiğinde, Kâbil’de Amerika’daki gibi senet işleminin
olmadığını, insanların bir dal parçasının üzerinde işaretleme yaparak bile
alışveriş yaptıklarını, birbirlerine o kadar güvendiklerin anlatıyor. Kötü yan
ise keskin bır sınf farkı bulunması. Çok fakir Hazaralar var bir tarafta ve çocuklarını
okula bile göndermeye gerek duymuyorlar, diğer tarafta Peştunlar var, zengin e
saygıdeğer sınıf. Baba’nın Ali ve Hasan’ı hizmetlisi veya Hazara olmaların hiç
önemsemeden kouyup kolladığı, onları ezmediği, bilakis Ali’yle kardeş gibi,
Hasan’ı ise oğlu gibi sevdiği açık ama diğer Peştunlar gözle görülür şekilde
Hazara kelimesini hakaret anlamından kullanıyorlar, bu zihniyet savaş kadar
dehşet verici. Bir insanın kökeni, nereli olduğu, hangi sınıfa mensup olduğuna
önem veren düşünce yapısı, hiçbir zaman empati kurulmaması gerken bir zihniyet
farkı ve yazar bunun çok güzel altın çizmiş.
Ve uçurtmalar... Taliban yakıp yıkmadan
önce uçurtma geleneği olan bir şehirmiş Kâbil. Çocukların sokakta oynamayı en
çok tercih ettikleri oyun olmasının yanı sıra şehir genelinde uçurtma
turnuvaları düzenlenirmiş. Herkes birbirinin uçurtmasını nipini keserek kendi
uçurtmasını havada kalması için mücadele eder, havada kalan son uçurtma
kazanır, yere düşen uçurtmaları yakalamak için peşinde koşanlara da uçurtma
avcısı de denirmiş...Hasan bu tarz konularda Emir’den daha becerikli olduğu
için Emir ile arasında duvarlar olan Baba, Emir’in belki de turnuvayı bu yıl
kazanabileceğini umarak merakla beklemektedir. Emir de bu kez Baba ile daha
yakın olabilme şansını elde edebilmek için uçurtma turnuvasını kazanır,
Hasan’ın da yardımıyla. Emir’in kazanmasıyla turnuva biter Emir’in son
düşürdüğü uçurtmayı yakalamak için Hasan koşmaya başlar. Hasan’ın Emir’e “Senin
için bin tane olsa yakalarım.” dediği anı hiç unutamayacaktır Emir ve bu uzun
hikâyenin kalbi hep o anda atar.
“Babayla aynı evde yaşıyorduk, ama
farklı dünyalarda. Uçurtmalar bu iki dünya arasındaki, kâğıt inceliğindeki
kesişme noktasıydı.” (Hosseini 2018: 50)
****BUNDAN SONRASI SPOILER İÇERİR****
Hasan düşen uçurtmanın peşinden koşar, Emir
için. Emir babasını kendisiyle gurur duyacağını bildiği için mutludur. Hasan
dönmez, Hasan uzun süre dönöez. Emir onu aramaya çıkar. Hasan’ı Assef ve diğer
iki arkadaşı sokağın birinde sıkıştırmıştır. Emir onları görür ama bir köşeye saklanır
ve ses çıkarmaz. Assef Hasan’ın yakaladığı uçurtmayı ister ama Hasan onu Emir’e
götürebilmek için Assef’e boyu eğmez. Assef denen çocuk Hasan’a tecavüz eder.
Emir ses çıkarmaz. Hasan’ın koşa koşa Assef’ten kurtardığı Emir ses çıkarmaz.
Emir Hasan’a tecavüz edilmesini izler ve arkasını dönüp gider. Bu ihanet
kitabın mihenk taşıdır. Assed Hasan’a tecavüz eder, Emir ses çıkarmaz, arkasını
dönüp gider. Emir Hasan’a ihanet eder...
O günden sonra bir süre emir’e gözükmez.
Evin işlerini o yokken yapar. Ali durumun farkındadır ama kimse ses çıkarmaz.
Emir bir yandan icdan azabı içinde kıvranırken bir yandan da artık kendisine
yakın davranan babası ile vakit geçirmenin keyfini çıkarır. Artık babası Emir’i
beğenmemezlik yapmıyordur ve onun vakit geçirmekten zevk alıyordur. Bu günlerin
kısa süreceğini ise kimse tahmin etmez. Bir süre sonra Hasan tekrar Emir’le
konuşmaya başlar ama sanki Emir’in orada olup olanlar karşısında sessiz
kaldığını bilmiyormuş gibi davranır. Emir Hasan’a hiçbir şey itiraf etmez.
“Özü sözü doğru olanların ortak
yönü de budur: Karşısındaki kişinin de içten konuştuğunu sanırlar.” (Hosseini 2018: 56)
Emir Hasan’ı gördükçe, onunla konuştukça
daha çok rahatsız eder vicdanı onu. Emir’e göre Hasan’ın gitmesi lâzımdır.
Birgün babasına Hasan ile Ali’nin evden gitme ihtimali olup olmadığını sorunca,
olanlardan habersiz baba buna sert bir tepki vererek Hasan ile Ali’nin onların
ailesi olduğunu söyler. Bu soru Emir’in babasının kendisine gösterdiği
yakınlığın sonunu getirmiştir.
Emir Hasan’ın kendisine hiçbir şey yokmuş
gibi davranmasına rağmen onu evden gitmesi gerektiği fikrinden vazgeçmez.
Hasan’ın yatağının altına parasını koyarak onu hırsızlıkla suçlar bu kez.
Emir’in babası Hasan’a bu parayı onun çalıp çalmadığını sorunca Hasan evet der
ve Emir o anda bunun Hasan’ın kendisi için yaptığı son fedakarlık olduğunu
anlar. Ali’nin ise baştan beri her şeyden haberdar olduğunu anlar Emir, ali’nin
Hasan’ı kendisinden koruduğuna tanık olduğunda ve yaptığı iki kötülüğün de en
azından birisi tarasındna bilinmesi Emir’i rahatlatır.
“Tuhaf ama, birisi gerçekte kim
olduğumu, nasıl biri olduğumu öğrendiği için memnundum; rol yapmaktan
yorlmuştum.” (Hosseini 2018: 109)
Emir’in babası hırsızlık hakkındaki katı tavrına rağmen Hasan’a yalnızca
seni affediyorum der ve Emir buna çok şaşırır. Sebebini ise yıllar sonra
anlayacaktır. Ali ise Hasan’ı alıp gider. Baba buna yıkılır ve gitmemeleri için
onalara adeta yalvarır ama giderler. Ali ve Hasan’ı kaybedişi Emir’in babasını
hüsrana uğratır. Emir yıllar sonra babasının bu denli üzülmesinin sebebini
öğrenecektir ama o anda babasını kimden ayırdığının farkında değildir. Emir,
Hasan’a ettiği ihaneti, yine bir başka ihanetle örter, önce tecavüzünü öylece
durup seretmesi, sonra hırsızlık yaptığınıönesürerek iftira atması.
* * * * * * * * * * *
Emir ve babası koskoca saray gibi evde
yalnızlardır artık. Çok geçmeden Kâbil Sovyetler tarafından işgal edilir ve
Emir babasıyla birlikte Amerika’ya kaçar. Emir’in babası gibi şehrinen
zenginleri Amerika’ya çok zor kaçabilirken, Hasan ve Ali gibi Hazaralar ise
Afganistan’da kalmak durumundadırlar.
“ ‘Bu dünyada gerçek erkeklerin
sayısı yalnızca üç, Emir,” derdi. Parmaklarıyla sayardı: atak, kurtarıcı
Amerika, Britanya ve İsrail. ‘Gerisi’ –elini şöyle bir sallayıp püüf diye bir
ses çıkartırdı- “onlar, dedikoducu kocakarılardan farksız.’ “ (Hosseini 2018: 128)
Emir ile babası için yeni bir hayat başlar
Amerika’da. Kâbil’in en zenginlerinden olan bu güçlü baba Amerika’da yardım
kartlarıyla geçinen ve benzincide pompacılık yapan bir vatandaşa dönüşmüştür.
Sırf oğluna bakabilmek ve onu okutabilmek için tüm emeklerini Kâbil’de bırkamış
ve burada hayata sıfırdan başlamıştır. Bu gerçektençok zor olmuş ama bu güçlü
baba hiç pes etmemiştir. Bazı insanlar cesaret ve çalışkanlıkları konusunda
hayata sıfırdan başlamak zorunda kalsalar bile pes etmiyorlar. Dünyanın esas
kahramanları onlar. Kaldı ki sırf maddi
güç de değil mücadele etmeleri gereken, düşünsene, Kâbil’den gelen insnalar
Amerik’nın kültürüne tutunmaya çalışıyorlar.
“Onlara, Kâbil’de ağaçtan
kopardığımız bir dal parçasını kredi kartı niyetine kullandığımızı anlatmak
isterdim. Hasan’la dalı alır, fırına giderdik. Fırıncı bıçağıyla dalın üzerine
birçentik atardı; tandır’ın alevleri arasından bizim için çektiği her nan
somunu için bir çizgi. Ay sonunda Baba çubuktaki çentiklere göre ödeme yapardı.
Hepsi, bu kadar. Kimlik falan yok.”
(Hosseini 2018: 132)
Zamanla işleri yoluna koyarak yardım
kartlarını bile iade edecek kadar çalışkan ve gururludur bu adam. Artık araları
iyi iki arkadaş gibi birbirlerine destek olarak hayat mücadelesi verirler Emir
ve babası.
Yılar geçer, Emir büyür ve babasının daha
iyi bir meslek seçmesini istemesine karşın tutkusu olan tek alanı seçer,
yaratıcı yazarlık okur. Emir hayatta başarabildiği tek şeye tutunur, romanlar
yazan kaliteli bir yazara dönüşür. Baba’sı onun mücadele etmekten hiç
vazgeçmemiştir. Baba her zaman Emir’e destek
olur ve ikisi gerçek bir baba oğul olurlar bence.
Emir için hep mücadele eden, onun artık hep
yanında olan babası Emir’in mezuniyetinde ona küçük bir araba alır,
biriktirdikleri ile ve ona o gün “Keşke Hasan da burada olsaydı” der. Emir bu
sözü hiç unutmayacaktır ama babasına her şeyin kendi suçu olduğunu hiç itiraf
etmez çünkü emir Kâbil’den gittiği için aslında mutludur, iç huzuruna hiç
kavuşamasa bile Amerika anılarındna kaçabileceği bâkir bir yerdir Emir için.
“Benim için Amerika, anılarımı gömeceğim
yerdi.
Baba için, anılarının yasını tutacağı yer.” (Hosseini 2018: 132)
Emir ile babası, Kâbil’den yıllar önce
göçen diğe rtüm Afganlar gibi her haftasonu bir Pazar yerinde toplanmaktadır.
Ellerindeki bir şeyleri satıp biraz para kazanabilmek için. O pazarda Emir’in
babası gibi eskinin zenginiş adamlarının yanı sıra, generaller bile vardır.
Hayat bir anda böyle değişebiliyor demek ki. Onca emek bir anda yok olabiliyor.
Savaş bu yüzden, kendini savunmak zorunda kalan toplumların dışındakilerin
sergiledikleri, korkunç bir katliam.
“Belki haksızlık, ama bazen birkaç
günde, hatta tek bir günde olanlar bütün bir ömrün akışını değiştirebiliyor,
Emir.” (Hosseini 2018: 146)
Babası zamanla yaşlanır ve hastalanır. Onca
mücadeleden sonra bu çok doğaldır aslında. Emir babasına destek olur artık. Bu
sırada her Pazar yerindeki bir kıza aşık olur, Emir’in babası ile bu kızın
babası Kâbil’den tanışmaktadırlar, kızın babası generaldir Kâbil’deyken,
şimdiyse o da Pazar yerinde bir şeyler satan bir Amerika vatandaşı olmuştur.
“Sana ne olacağını soryorsun, öyle
mi? Bunca yıldır bütün çabamın, sana öğretmeye çalıştığım her şeyin tek amacı,
seni bu soruyu asla sormayacak biri yapmaktı!”
(Hosseini 2018: 161)
Süreyya isimli bir kız hayatında kısa
süreli bir hata yapmış ve bir adamla kaçmış, mutlu olamayınca da geri dönmüştür
fakat bu yüzden kadınlara atfedilen namus kavramından ötürü bu kızı kimse
istememektedir. Halbuki erkekler istedikleri kızla olunca bunun adına yalnızca
eğlenmek oluvermiştir, kız da bundan rahatsız olmaktadır hâliyle. Yazarın bu
çiftestandardı anlatışı o kadar yerinde ki bir mesaj bir kurguya ancak böyle
güzel anlamlı eklenebilir. Emir Süreyya’ya aşık olur ve Baba evlenmeleri için
kız istemeye hasta hâliyle gelir. Oğlu için son görevini de yapar, onu
evlendirir. Süreyya bir süre Emir’in babasına bakar. Sonunda Emir’in babası
ölür. Afganistan’dan onu tanıyan herkes başsağlığına gelir ve kendisine
Kâbil’deyken yaptığı yardımlardan bahsederler. Emir babasının ne kadar
merhametli olduğunu bir kez daha anlar.
“Oğulları her gece diskolarda, et
peşinde. Kız arkadaşlarını gebe bırakır, evlilik dışı çocuk sahibi olurlar ama
kimse ağzını açıp bir şey söylemez. Eh, delikanlılar eğleniyor işte! Ben tek
bir hata yaparım ve ansızın herkes nang, namus diye cıyaklamaya başlar; ömrümün
sonuna kadar da başıma kakar!” (Hosseini 2018: 182)
Emir artık eşi süreyya ile hayatına devam
etmektedir. Çocukları olmmaıştır tıbbi nedenlerden dolayı ama Emir başarılı bir
yazar olduğu için ve eşi de anlayışlı, iyi bir insan olduğu için mutlu bir
hayat sürmektedir. Ta ki Rahim Han’dan gelen mektuba kadar...
* * * * * * * * * * * *
Rahim Han Emir’in Hasan’a ihanet ettiğini,
Assef’i, uçurtmayı, tecavüzü seyretmesini, para dolu zarfı, hepsini biliyordu
demek ki. Rahim Han mektubunda “Gel. Yeniden iyi biri mümkün olmak mümkündür.”
yazmıştır. Emir Pakistan’a, Rahim Han’ın yanına gider. Rahim Han ona Hasan’ı
anlatır; Emir’in çocukluğu, ihaneti, vicdan azabı, ruhunu rahatsız eden
geçmişini...
“Odada bizimle birlikte soluk alıp
veren, terleyen bir şey daha vardı: geçmiş.”
(Hosseini 2018: 205)
Hasan
Afganistan’da kalmıştır, Ali’yle birlikte, emir ve babası onlardan habersiz
Amerika’ya kaçarken, Kâbil Sovyet Rusya tarafından işgal edildiği sırada. Hatta
Hasan’ın annesi çıkıp gelmiştir bir ara. Hasan onu yıllar önce kaçtığı için hiç
suçlamaz, soru da sormaz öyle dolu dolu, zaten Hasan’ın mahzunluğu her satırda
için içliyor insanın.
Hasan
ise evlenmiştir çoktan, kendi gibi iyi yürekli bir insanla. Bir de çocukları
olmuş, o yok olan çocukluğun ortasında, Sohrab adında, tıpkı babasına benzeyen
bir oğlan çocuğu. Rahim Han onların sıkıntı çektiklerini görünce eskiden
kaldıkları eve çağırır onları, Emir ve babasıyla yaşadıkları büyük, güzel eve.
Orda yaşamaktadırlar; Rahim Han, Hasan, eşi, oğlu Sohrab. Şimdi o evin
bahçesinde tıpkı geçmişte Hasan ile Emir’in oynadıkları gibi Sohrab oyun oynamaktadır.
Hasan’ın annesi Sanaubar da torunuyla iyi anlaşmaktadır. Lâkin kaybeder
annesini, babasını Hasan, zaten hep acı ve hüzün karşılamış bu çocuğu
hayatında.
Kâbil’e
Taliban gelmiştir ve Sovyet işgalinden kurtarmıştır şehri, tabii buna kurtarmak
denirse. Sovyet işgali altında olduğundan daha vahim durumdadır Kâbil artık,
Taliban yüzünden. İnsanlığın kırıntısı kalmamıştır hiçbir sokağın köşesinde,
çocukluk da kalmamıştır hâliyle, çocukların gözlerinde.
Mutlulardır
aslında, Hasan, eşi ve oğlu Sohrab; Taliban kapılarını çalana dek. Taliban
Hasan’ın evine gelip oraya yerleşmek isteyince, Hasan her zaman sahip olduğu
sadakat ve cesaretler buna karşı çıkar ve zaten Hazaraların katlinde karar
kılan Taliban Hasan’ı ve eşine oracıkta kurşuna dize. Sohrab da çocuk esirgeme
kurumuna verilir.
Bütün
bunlar Emir ve babası Amerika’daki hayatlarını kurarken olmuştur, babası
Hasan’ı özlerken, ölürken olmuştur. Annesi ve babasının ölümü üzerine esirgeme
kurumuna verilen Sohrab’ın Taliban yüzünden başına bir iş gelmiş ve kurtulması
gerekmektedir. Küçük sohrab’ı kurtaracak olan Emir’dir, Hasan’a yaptığı
kötülüklerin telafisi yoktur çünkü Hasan çoktan ölmüştür, yeniden iyi biri
olmak ise mümkündür, vicdan azabını raflara kaldırmanın yolu küçük Sohrab’tır.
Emir çocukken terk ettiği Kâbil’e döner, Sohrab için.
Bir şey daha vardır, en önemlisi belki de.
Emir’in babası, Hasan’ın annesiyle birlikte olmuştur yıllar önce ve Hasan’ın
babası olarak bildiği ali kısırdır yani Hasan aslında Emir’in babasının öz
oğludur. Emir bunu duyunca babasının Hasan’ı neden o kadar çok sevdiğini ve
Amerika’dayken neden hep Hasan’ı özlediğini anlar. Hatta belki de Emir’in
babasının Hasan’ı daha çok sevdiğini düşünmesinin kaynağı da bu sırda saklıdır,
babasının Emir’i açıkça oğlu olarak sevmeye hakkı vardır ama Hasan’ı oğlu
olarak sevmeye izni yoktur. Bu yüzden Hasan, babasının hep içinde kalan bir
özlemdir ve Emir’in babası Hasan’ın, yani diğer oğlunun özlemiyle Amerika’ya
kaçmıştır, sevmeye izninin olduğu oğlu Emir’le ve Hasan’ı özleyerek ölmüştür belki
de, bu sırrı içinde götürerek.
Şimdi ise öz kardeşi olduğunu öğrendiği
Hasan belki de Emir yüzünden ölmüştür çünkü eğer onu attığı iftirayla evden
göndermeseydi babası onları da Amerika’ya götürürdü. Öz kardeşinin tecavüz
edilişini seyretmiştir Emir Kâbil’deyken. Tüm bu ihanetleri, gece gündüz peşini
bırakmayan vicdan azabının temelleridir. Şimdi ise Rahim han’ın dediğine göre,
geçmişi değiştiremeyeceğine göre tek yol Sohrab’tır, yeniden yeni biri olmak
Emir’in öz kardeşinin çocuğunu, yani öz yeğenini Taliban’dan kurarmasıyla
mümkündür.
“Sonuçta, Baba’yla birbirimize hiç
tahmin etmediğim kadar çok benzediğimiz ortaya çıkmıştı. İkimiz de ,
yaşamlarını bizim için feda eden insanlara ihanet etmiştik.” (Hosseini 2018: 231)
Emir yola düşer, yanında rahim Han’ın ayarladığı bir yardımcıyla. Kâbil’e
gider. Yalnızca yıkım ve dilenciler görür her yerde. Savaşın karanlık yüzü,
masum insanları ettiği zulüm, tam da bu satırlarda tüm gerçekliğiyle
anlatılmıştır.
Bir gece konakladıkları bir ailede çorba
içip, ertesi gün tekrar yola çıkarlar Sohrab’a doğru. Emir ve ona eşlik eden
arkadaşına ikram edilen birer kase çorba yüzünden o evin çocuklarının aç
kaldığı bir yerdir artık Emir’in doğduğu topraklar. Ertesi gün durumu fark
edince evden ayrılmadan önce yıllar önce Hasan’a yaptığını tekrarlar Emir fakat
bu sefer yeniden iyi bir olmak için.
“O sabah, gündoğumuna yakın, sağı
solu kolaçan edip kimsenin bakmadığına emin olunca, yirmi altı yıl önce
yaptığım bir şeyi yinelemiştim: Bir şiltenin altına, bir deste buruşuk banknot
sokmuştum.” (Hosseini 2018: 247)
Taliban’ın şehre ne kadar ağır bir kötülük
yaprığını yazar öyle net anlatıyor ki, okurken bununla yüzyüze kaldığımız için
etkilenen biz okuyucular bütün bu Taliban hikâyesinin gerçek hayatta
yaşandığını unutmamalıyız.
“Tıpkı bir şairin dediği gibi: ‘Aşkın
en pürüzsüz göründüğü an, dertler basıverdi!’ “(Hosseini
2018: 254)
Emir bir dilenciyle konuşur mesela, o
dilencinin eskiden bir üniversite hocası olduğunu öğrenir. Onun annesini
tanıdığını anlayınca annesi hakkında bildiklerini anlatmasını ister. Bir insanın
annesi hakkında babasından hiçbir şey duymayıp da yıllar sonra bu şekilde
karşılaştığı bir adamdan iki kelâm öğrenmesinin ağırlığı çok büyük olmalı.
“Çöldeki yabani otlar yaşar, oysa
bahar çiçekleri çabucak solar. Ne zerafet, ne asalet, ne trajedi!” (Hosseini 2018: 254)
“Senin bu kadar mutlu olmana, ancak
senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler.” (Hosseini 2018: 255)
Bir üniersite hocasının dilencilik yaptığı,
bacağın kaybettiği için kullandığı tahta bacağını yiyecek alabilmek umuduyla
talep ettiği para karşılığında satan insanların olduğu yıkık dökük şehirdir
Kâbil artık... Karnı aç olduğu için bir arabanınpeşinden koşamayan çocukların
şehridir artık, tüm bunlar önce Sovyet işgalinin, sonra Taliban’ın eseridir.
* * * * * * * * * * * *
Emir çocuk esirgeme kurumuna gidince
Sohrab’ı Taliban’ın alıp götürdüğünü öğrenir. Arada sırada gelip para karşılığı
bir çocuğu alıp götürmekte veonlara tecavüz etmektedir Taliban. Emir bi
rşekilde Sohrab’ı bulur ve onu alan Taliban’ın Assef olduğunu görür. Assef
yıllar önce Hasan’a yaptığını, yıllar sonra bu kez Hasan’ın oğlu Sohrab’a
yapmıştır. Emir geçmişte Hasan’ın aynı adam tarafından tecavüze uğramasına
seyirci kalmıştır fakat bu kez Sohrab’ı kurtarmaya kararlıdır. Assef onunla
teketek dövüşmeye karar verir ve Assef’in adamları odadan çıkarlar. Assef
Emir’i feci şekilde döver fakat Emir artıkacı hissetmemeye başlar çünkü artık
her darbede vicdan azabından arınmaya ve huzura kavuşmaya bir adım daha
yaklaşmaktadır. Bu yüzden pes etmez emir, kaçmaz bu kez ama gücü de yetmez
Assef’e. En sonunda Sohrab Assef’e sapan çeker, babası gibi müthiş sapan
kullanır ve babasının yarım bıraktığı işi tamamlayıp Assef’in gözüne isabet
ettirir sapanlar attığı taşı Sohrab. Sohrab sayesinde emir yenmiştir ve
Sohrab’ı alır gider. Tedavi gördükten sonra dudağının yarıldığı ve tavşan
dudağı gibi kaldığını söyler doktorlar. Emir o tavşan dudağı lafını duyunca
anlar, Assef de kendisi de layığını bulmuştur. Artı yalnızca Sohrab’ı alıp
görütmek kalmıştır. Emir onu evlat edinmeye karar verir fakat prosedürlere
takılınca onu tekrargeçici süreliğine yurda bırakmak zounda olduğunu söyler
Sohrab’a. Sohrab başına gelenlerden sonra tekrar aynı yere gönderileceğini
duyunca intihar eder. Emir’in ‘Hasan’ın aknı elime bulaştı, oğlununki de
bulaşmasın’ diye Allah’a yalvarışı ne kadar acı çektiğini gözler önüne sürer.
Sohrab kurtulur ve emir onu Amerika’ya götürür. Emir, Sohrab ve Süreyya
birlikte yaşamaya başlarlar.
“Afganistan’da çocuk çok ama
çocukluk yok.” (Hosseini 2018: 321)
Sohrab kurtulmuştur ama yaşadılarından
sonra yaşama sevinci kalmamıştır. Aylarca tekrar ona yaşama sevinci vermek için
hem emir hem de Süreyya uğraşır ama başaramazlar.
“Bugün biri bana Hasan, sohrab ve
benim öykümün mutlu bitip bitmediğini sorsa, onu nasıl yanıtlayacağımı bilemem.” (Hosseini 2018: 360)
Emir ve Süreyya bir haftasonu Sohrab’ı da
alıp pazar yerine giderler. Orada uçurtma satıldığını duyunca Pazar yerindeki
tüm Afgançocuklar uçurtma uçurmaya başlarlar, en başta da Emir. Emir oradaki
ufak uçurtma yarışını kazanınca Sohrab’a düşen uçurtmayı yakalayayım mı diye
sorar ve Sohrab ilk kez gülümser.
“Yoksa bağışlanmak böyle mi
tomurcuklanıyordu? Gürültülü patırtılı bir veda töreniyle değil de, eşyalarını
sessizce toplayıp bir gece yarısı, habersizce sıvışarak mı?” (Hosseini 2018: 362)
Emir’in Sohrab’a “Senin için bin tane olsa
yakalarım.” dediği an Hasan’ın yıllar önce Emir’e aynı şeyi söylediği anı
hatırlatır, zaten o da yeniden iyi biri olmanın mümkün olduğu andır. Zamanında
Hasan Emir için koşar uçurtmanın peşinden, şimdi de Emir Sohrab için...
“Senin için bin
tane olsa yakalarım,” (Hosseini 2018: 375)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder