Kitap adı: Kuyucaklı Yusuf
Yazar adı: Sabahattin Ali
Orijinal adı: Kuyucaklı Yusuf
Özgün dili: Türkçe
Anadilinde 1. Baskı: 1937
Okuduğum baskı: Yapı Kredi Yayınları, 84. Baskı, 2019
Sabahattin Ali iyi ki yazmış ve iyi ki hâlâ onun kitaplarını satın alıp okuyabildiğimiz bir andayız. Sabahattin Ali’nin eskiden hep kendi hâlinde duygusal bir yazar olduğunu sanardım, elbette bu tespitim doğru fakat bu betimlemenin tek başına yeterli olmadığı o kadar açık ki. Yaşadığı dönemin kalıplaşmış kültürel unsurları, bu ortamın dayatmaları ve kendini bu yere, çevreye ve zamana ait hissetmeyen o azınlıktaki insanları gayet muntazam bir edebi yetenekle aktarmak her yazarın harcı olmamalı. Kendisini bu kadar da etkileyici bilmezdim, dolu dolu ve her cümlesinin altında bir dolu manzarayı barındıran bir roman Kuyucaklı Yusuf mesela. Hani bazı insanlar vardır ya, kıymeti bilinmez, klasik bir cümle belki ama kıymeti bilinmemiş bu yazarın. Çok okunan bir yazar, daha nasıl bilelim kıymetini dersen işte o öyle değil, anlattığını dolu dizgin anlamak da mühim bir husus olmalı. Türk edebiyatının en saygın yazarlarından biriymiş, bu kitabını okuyunca bunu bir kez daha hissettirdi. Niye el üstünde tutmamışlar ki böyle önemli bir eseri veya yazarı, evet birkaç bilgim ve tahminim var ama bunları kafamdan silmek isterdim...
Yusuf, Kuyucak
köyünde anne ve babasıyla kendi hâlinde yaşayıp giden küçücük bir çocukken
ailesini, evi basan eşkiyaların katletmesiyle ve bu olay sırasında elinin baş
parmağını kaybetmesiyle hayatının şokunu yaşar ama hiçbir şey olmamış gibi
susar kalır, tepkisizlik de en büyük çığlıkların içte büyümesine işarettir
zaten.
“Zaten, bir
felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp
çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir. Kuru ve sabit
gözlerin arkasında nasıl bir ateşin yandığı; yavaşça kalkıp inen göğsün içinde
nelerin kaynadığı bilinmediği için, insan mütemadi bir ürkeklik ve tereddüt
içinde üzülür...” (Ali 2019: 11)
Olayın ardından eve gelen Kaymakam Salâhattin Bey’in kendisine acıması ve
evine götürmesi ile ortada kalmaz Yusuf. Salâhattin Bey’in, genç ve çekilmez bir kadın
olan eşi Şahinde Hanım ile dünyalar tatlısı küçük kızı Muazzez’den oluşan
hayatına dahil olur.
“Bu izdivaç
mikrobu evlendikten sonra faaliyetine başlar: Evvelce birtakım emelleri olan,
yükselmek, kendini göstermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik, bir
lakaytlık gelir.” (Ali 2019: 12)
Şahinde Hanım şikâyet dolu çekilmez bir kadın olsa da Salâhattin Bey ile
dertleri olmadan yaşamaya başlar Kuyucaklı Yusuf, suskundur çoğunlukla, ne derdini anlatır ne de ağlar, hatta kimseyle de bir bağ kurmaz ama Muazzez’i pek
sahiplenir. Muazzez de kimseden değilse Yusuf abisinin peşinden ayrılmaz.
Kaymakam’ın tayininin Erdemit’e çıkmasıyla orada bu dört kişi yeni bir hayat
kurar, Erdemit’in kendilerine kötü sürprizler yağdıracağını tahmin edemezler
tabii...
Yusuf kendini kimseye ait hissetmeyen bir çocuktur,Muazzez’i korur kollar,
Ali diye bir arkadaşıyla yanyana oturup susmalarıyla geçirirler bazen günlerini...
Çoğunlukla da yalnızdır, Erdemit türlü türlü insanı barındırır içinde. Oraların
mahalle kültürünü, baskısını, yalnızlığı ve zorluklarını yazar öylesine derin
ve aynı zamanda apaçık anlatmış ki onun yolunda gitmeye çalışmak bile pek
mümkün görünmüyor. Çoğunlukla da bundan okunmalı bu nadide eser...
“Zaten Yusuf,
senelerden beri hiç kimseye karşı kalbinde muhabbet beslemiyor ve bir insanı
sevebilmesi için ona hayran olması lazım geldiğini biliyordu.”
(Ali 2019: 82)
Yusuf’un Erdemit’teki hayatı, mücadelesi yıkılışları sevmeleri, koruması,
kaybedişleri, en çok da kendini oraya ve kimselere bir türlü ait
hissedemeyişlerini izler okuyucu adeta, okuduğu sayfalar boyunca...
“Halbuki Muazzez’e
karşı olan hisleri büsbütün başkaydı. Onu hariç bir mevcut, yabancı ve başka
bir insan olarak düşünmüyor; kendinin bir parçası, kolu, gözü ve yüreği olarak
tasavvur ediyordu.” (Ali 2019: 82)
********
Yusuf’un bundan sonra başından geçenlerin kısa bir özetini aşağıda bulabilirsin:
(Spoiler içerir)
Kaymakamın toprak işleriyle ilgilenen Yusuf,
birgün bir kadın ve kızının da burada çalışmak için geldiklerini görür. Para
babası Hilmi Bey’in yanına çalışan bu kadının kızı Kübra’ya, Hilmi Bey'in yere
batasıca oğlu Şakir’in tecavüz etmesinin ardından kaçıp Yusuf’tan iş isteyen bu
kadınla kızı Yusuf kendi evlerini götürür. Evin hizmetçiliğini yaparlar fakat
başlarına geleni Salahattin Bey ve Yusuf’tan başka pek bilen yoktur. Parası
olanın yaptığı aşağılık işleri örtpas edebildiği iğrenç bir alt üst ilişkisi
vardır buralarda maalesef.
“Parası olanın
ırzı da tamam, namusu da!” (Ali 2019: 118)
Küçük Muazzez büyümüş, güzel bir genç kız
olmuştur. Kızları okutmak değil de erken yaşta evlendirmek gelenektir buralarda
(yine maalesef). Şakir’in Muazzez’e talip olması Yusuf’u bir hayli kızdırır.
Salahattin Bey’i türlü oyunlarla borçlandırıp
kızı kendilerine vermelerini sağlamaya çalışır Hilmi Bey fakat Yusuf bu
oyunu Ali sayesinde bozar ve Muazzez’i Yusuf’un en iyi arkadaşı Ali ister.
Muazzez Yusuf’u sevmektedir ve ona bunu belli eder yine de içi yana yana
Muazzez’i Ali’ye vermek zorundadırlar. Şakir bunu öğrenince Ali’yi bir köy
düğünü esnasında vurup öldürür fakat ceza almaz çünkü para her şeyi örtmeye
devam eder bu köyde...
Derken Yusuf Muazzez’i kaçırıp evlenir,
Salahattin Bey bu duruma epeyce memnun olur fakat Yusuf hâlâ bir baltaya sap
olamamıştır. Muazzez ile Yusuf’un birbirlerine olan sevgisi ise muazzamdır.
Birbirlerinin yanından hiç ayrılmak istemezler. Tek istedikleri şey birarada
olmaktır bu hayatta... Bu kısa süren mutluluk ömürlerinin son huzurlu zaman
dilimi olacaktır...
“Bir zamanlar birbirlerinden
ayrılmak, birbirlerini kaybetmek ihtimalinin korkusunu çekmiş olmasalar, belki
de birbirleri için ne kadar kıymetli olduklarını hâlâ bilmeyeceklerdi.
Hayatları o kadar birbirinin içinde kaybolmuş, birleşmişti. Belki o zaman
evlenmeyi de düşünemeyeceklerdi; çünkü buna birbirlerini kaçırmamak için en son
çare diye müracaat etmişlerdi.” (Ali 2019: 145)
Kübra ve annesi sessizce giderler Yusuf’un
hayatından... Geldikleri gibi aniden giderler.
Kaymakam, oğlu ve damadı olan Yusuf’u kâtiplik
işine yerleştirir fakat kısa süre sonra vefat eder. Bundan sonra yerine gelen
kaymakam Yusuf’u bu işten alıp at arabasıyla sürekli başka köyleri gezmesi
gereken bir işe alır onu fakat artık Yusuf haftalarca eve uğrayamamaktadır bu
iş yüzünden ve kazandığı üç kuruş para Muazzez ve annesi Şahinde Hanım’ın
geçimine yetmez. Zaten bütün feci işler bundan sonra ceyran eder. Şahinde
Hanım, Yusuf’un evden uzaklaşmasını ve on gün hiç eve uğrayamamasını fırsat
bilerek bu yemek aş bulamama, fakirlik çekme dertlerine kızı Muazzez’i kötü
yola sürükleyerek, başka başka adamların onunla cilveleşmesini sağlayarak son
verir. Yusuf bütün bu olanlardan bihaberdir ve Muazzez de bundan hiç memnun
olmasa on beş yaşındaki bu kız sarhoş edildiğinde kendisini öpüp koklayan bu
yabancı adamları kendinden uzaklaştırmaya çalışsa da başarılı olamaz... Köyün
iyi eşraflı aileleri de bu ev sakinlerine sırtlarını dönerler. Şakir ise
izlediği bu manzara karşısında Yusuf’tan intikamını aldığını düşünerek sevinir
çünkü vaktiyle bu kızı kendisine almasını Yusuf engellemiştir.
“Bir gün Allah
peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir? demiş. Her biri kendilerine göre
cevap vermişler. Musa: Arzı Mev’uda gitmektir; İsa: Bir yanağına vurana ötekini
uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra
bizim Muhammed’e gelince: “Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir...” demiş.
Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli,
ne de ondan bir şey eksiltmeli... Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; “Bu neden
böyle? Bööyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!” deriz. Bazı şeyler de mevcut
değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi
de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun
için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti
olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına
kapılma...” (Ali 2019: 151)
Muazzez zamanla Yusuf’u unutmaya başlar
fakat olanlar onu çok üzmektedir, yine de annesine karşı gelmemekte, fakir
kalmaktan korkmaktadır çünkü Yusuf’un getirdiği parayla geçinemeyeceklerini
bilmektedir.
“Geçen günleri
bir daha getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine
bağlayacak kadar kuvvetli değildi.” (Ali 2019: 177)
Yusuf olanları sezer fakat yine de inanmak
istemez. Şahinde’yi de uyarır aslında. Bir akşam Yusuf aniden eve geldiğinde
gördüğü manzara her şeyi anlatır. Sarhoş olan Muazzez’i öpmeye çalışan adamı,
Lahinde’yi, Şakir’i ve nicesini evde çalgı çengi keyfi yaparken görünce çılgına
döner ve sağa sola ateş etmeye başlar. Sonra Muazzez’i alıp götürür.
“Bu manasız ve
yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu.
Bu da karısı isi. Muazzez’in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak
mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz
yere, bu kadar insafsızca Yusuf’un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı
idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez
olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.” (Ali
2019: 200)
Muazzez ve Yusuf dinginlik içinde tıpkı
evlenmek için kaçtıkları zaman gibi nereye gideceklerini bilmeden giderler.
Buralardan uzaklaşırlar Yusuf’un at arabasıyla zaten istedikleri tek şey bir
arada olmaktır. Birbirlerine karşı sonsuz bir sevgi duymaktadır bu iki genç...
Yusuf Muazzez’i o kötü hayattan çekip kurtarmıştır fakat yolda mola
verdiklerinde Muazzez’in vurulduğunu fark eder. Ertesi sabaha çıkamayan
Muazzez’i oracıkta toprağa gömer...
Yusuf Muazzezliği bilmemektedir ama bu
Erdemit ona lanetten başka bir şey getirmemiştir. Muazzez’den başka sevdiği bir
şey de yoktur zaten bu kendini hep yabancı hissettiği köyde. Nereye gittiğini
bilmeden gider...
“Bir kere daha
dönüp geriye baktıktan ve ömrünün en korkunç senelerinin geçtiği bu kasabaya
yumruğunu uzatıp tehdit eder gibi salladıktan sonra, atını ileriye, dağlara
doğru sürdü.
İçindeki bütün yıkıntılara,
bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. Matemini ortaya vurmadan
tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti.” (Ali 2019: 215)
***********
Sabahattin Ali Yusuf’u iliklerimize kadar
hissetmemizi sağlar, acısını ve o zamanlardaki toplumsal algıyı da katarak
içimize... Böyle bir eser muhakkak ki okunmalıdır.
“Romancılarımız gündelik yaşama, yerel sorunlara, bireyler
arası çatışmalara karşı duyarlıdırlar ama Türkiye’nin geçirmekte olduğu
toplumsal/kültürel değişim/dönüşüm dolayısıyla Doğu/Batı sorunsalından
kaynaklanan ya da o sorunsal çerçevesinde oluşan sorunlara karşı daha da
duyarldırlar.” (Ahmet Oktay, 2002: Son Söz: Bir Yetimin Romanı)
“Kuyucaklı iletişime girmediği, konuşmadığı için doğrudan
belirleme, saptama yapmaz. Bize sınırı çizen, iletiyi gönderen Muazzez’in
ölüsüdür. Suçluyu o işaret eder. Suçlu, dünyayı doyuma ulaşılmayan bir yer
hâline getiren ekonomik ve toplumsal gücü elinde bulunduran egemenlerdir.
Fabrikatör Hilmi, oğlu aylak Şakir, avukat Hulusi’dir. İnsan ilişkileri son
kertede toplumsal ilişkilerdir. Kuyucaklı Yusuf, bu önermeyi yetkinlikle göz
önüne seren ilk yapıtlardan biridir.” (Ahmet Oktay, 2002: Son Söz:
Bir Yetimin Romanı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder