21 Şubat 2021 Pazar

KUYUCAKLI YUSUF

Kitap adı: Kuyucaklı Yusuf 

Yazar adı: Sabahattin Ali

Orijinal adı: Kuyucaklı Yusuf

Özgün dili: Türkçe

Anadilinde 1. Baskı: 1937 

Okuduğum baskı: Yapı Kredi Yayınları, 84. Baskı, 2019 



Sabahattin Ali iyi ki yazmış ve iyi ki hâlâ onun kitaplarını satın alıp okuyabildiğimiz bir andayız. Sabahattin Ali’nin eskiden hep kendi hâlinde duygusal bir yazar olduğunu sanardım, elbette bu tespitim doğru fakat bu betimlemenin tek başına yeterli olmadığı o kadar açık ki. Yaşadığı dönemin kalıplaşmış kültürel unsurları, bu ortamın dayatmaları ve kendini bu yere, çevreye ve zamana ait hissetmeyen o azınlıktaki insanları gayet muntazam bir edebi yetenekle aktarmak her yazarın harcı olmamalı. Kendisini bu kadar da etkileyici bilmezdim, dolu dolu ve her cümlesinin altında bir dolu manzarayı barındıran bir roman Kuyucaklı Yusuf mesela. Hani bazı insanlar vardır ya, kıymeti bilinmez, klasik bir cümle belki ama kıymeti bilinmemiş bu yazarın. Çok okunan bir yazar, daha nasıl bilelim kıymetini dersen işte o öyle değil, anlattığını dolu dizgin anlamak da mühim bir husus olmalı. Türk edebiyatının en saygın yazarlarından biriymiş, bu kitabını okuyunca bunu bir kez daha hissettirdi. Niye el üstünde tutmamışlar ki böyle önemli bir eseri veya yazarı, evet birkaç bilgim ve tahminim var ama bunları kafamdan silmek isterdim...

  

Yusuf, Kuyucak köyünde anne ve babasıyla kendi hâlinde yaşayıp giden küçücük bir çocukken ailesini, evi basan eşkiyaların katletmesiyle ve bu olay sırasında elinin baş parmağını kaybetmesiyle hayatının şokunu yaşar ama hiçbir şey olmamış gibi susar kalır, tepkisizlik de en büyük çığlıkların içte büyümesine işarettir zaten.

 

Zaten, bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir. Kuru ve sabit gözlerin arkasında nasıl bir ateşin yandığı; yavaşça kalkıp inen göğsün içinde nelerin kaynadığı bilinmediği için, insan mütemadi bir ürkeklik ve tereddüt içinde üzülür...” (Ali 2019: 11)

Olayın ardından eve gelen Kaymakam Salâhattin Bey’in kendisine acıması ve evine götürmesi ile ortada kalmaz Yusuf.  Salâhattin Bey’in, genç ve çekilmez bir kadın olan eşi Şahinde Hanım ile dünyalar tatlısı küçük kızı Muazzez’den oluşan hayatına dahil olur.

Bu izdivaç mikrobu evlendikten sonra faaliyetine başlar: Evvelce birtakım emelleri olan, yükselmek, kendini göstermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik, bir lakaytlık gelir.” (Ali 2019: 12)

Şahinde Hanım şikâyet dolu çekilmez bir kadın olsa da Salâhattin Bey ile dertleri olmadan yaşamaya başlar Kuyucaklı Yusuf, suskundur çoğunlukla, ne derdini anlatır ne de ağlar, hatta kimseyle de bir bağ kurmaz ama Muazzez’i pek sahiplenir. Muazzez de kimseden değilse Yusuf abisinin peşinden ayrılmaz. Kaymakam’ın tayininin Erdemit’e çıkmasıyla orada bu dört kişi yeni bir hayat kurar, Erdemit’in kendilerine kötü sürprizler yağdıracağını tahmin edemezler tabii...

Yusuf kendini kimseye ait hissetmeyen bir çocuktur,Muazzez’i korur kollar, Ali diye bir arkadaşıyla yanyana oturup susmalarıyla geçirirler bazen günlerini... Çoğunlukla da yalnızdır, Erdemit türlü türlü insanı barındırır içinde. Oraların mahalle kültürünü, baskısını, yalnızlığı ve zorluklarını yazar öylesine derin ve aynı zamanda apaçık anlatmış ki onun yolunda gitmeye çalışmak bile pek mümkün görünmüyor. Çoğunlukla da bundan okunmalı bu nadide eser...

Zaten Yusuf, senelerden beri hiç kimseye karşı kalbinde muhabbet beslemiyor ve bir insanı sevebilmesi için ona hayran olması lazım geldiğini biliyordu.” (Ali 2019: 82)

Yusuf’un Erdemit’teki hayatı, mücadelesi yıkılışları sevmeleri, koruması, kaybedişleri, en çok da kendini oraya ve kimselere bir türlü ait hissedemeyişlerini izler okuyucu adeta, okuduğu sayfalar boyunca...

Halbuki Muazzez’e karşı olan hisleri büsbütün başkaydı. Onu hariç bir mevcut, yabancı ve başka bir insan olarak düşünmüyor; kendinin bir parçası, kolu, gözü ve yüreği olarak tasavvur ediyordu.” (Ali 2019: 82)

 

********

Yusuf’un bundan sonra başından geçenlerin kısa bir özetini aşağıda bulabilirsin: 

(Spoiler içerir)

Kaymakamın toprak işleriyle ilgilenen Yusuf, birgün bir kadın ve kızının da burada çalışmak için geldiklerini görür. Para babası Hilmi Bey’in yanına çalışan bu kadının kızı Kübra’ya, Hilmi Bey'in yere batasıca oğlu Şakir’in tecavüz etmesinin ardından kaçıp Yusuf’tan iş isteyen bu kadınla kızı Yusuf kendi evlerini götürür. Evin hizmetçiliğini yaparlar fakat başlarına geleni Salahattin Bey ve Yusuf’tan başka pek bilen yoktur. Parası olanın yaptığı aşağılık işleri örtpas edebildiği iğrenç bir alt üst ilişkisi vardır buralarda maalesef.

Parası olanın ırzı da tamam, namusu da!” (Ali 2019: 118)

Küçük Muazzez büyümüş, güzel bir genç kız olmuştur. Kızları okutmak değil de erken yaşta evlendirmek gelenektir buralarda (yine maalesef). Şakir’in Muazzez’e talip olması Yusuf’u bir hayli kızdırır. Salahattin Bey’i türlü oyunlarla borçlandırıp  kızı kendilerine vermelerini sağlamaya çalışır Hilmi Bey fakat Yusuf bu oyunu Ali sayesinde bozar ve Muazzez’i Yusuf’un en iyi arkadaşı Ali ister. Muazzez Yusuf’u sevmektedir ve ona bunu belli eder yine de içi yana yana Muazzez’i Ali’ye vermek zorundadırlar. Şakir bunu öğrenince Ali’yi bir köy düğünü esnasında vurup öldürür fakat ceza almaz çünkü para her şeyi örtmeye devam eder bu köyde...

Derken Yusuf Muazzez’i kaçırıp evlenir, Salahattin Bey bu duruma epeyce memnun olur fakat Yusuf hâlâ bir baltaya sap olamamıştır. Muazzez ile Yusuf’un birbirlerine olan sevgisi ise muazzamdır. Birbirlerinin yanından hiç ayrılmak istemezler. Tek istedikleri şey birarada olmaktır bu hayatta... Bu kısa süren mutluluk ömürlerinin son huzurlu zaman dilimi olacaktır...

Bir zamanlar birbirlerinden ayrılmak, birbirlerini kaybetmek ihtimalinin korkusunu çekmiş olmasalar, belki de birbirleri için ne kadar kıymetli olduklarını hâlâ bilmeyeceklerdi. Hayatları o kadar birbirinin içinde kaybolmuş, birleşmişti. Belki o zaman evlenmeyi de düşünemeyeceklerdi; çünkü buna birbirlerini kaçırmamak için en son çare diye müracaat etmişlerdi.” (Ali 2019: 145)

Kübra ve annesi sessizce giderler Yusuf’un hayatından... Geldikleri gibi aniden giderler.

Kaymakam, oğlu ve damadı olan Yusuf’u kâtiplik işine yerleştirir fakat kısa süre sonra vefat eder. Bundan sonra yerine gelen kaymakam Yusuf’u bu işten alıp at arabasıyla sürekli başka köyleri gezmesi gereken bir işe alır onu fakat artık Yusuf haftalarca eve uğrayamamaktadır bu iş yüzünden ve kazandığı üç kuruş para Muazzez ve annesi Şahinde Hanım’ın geçimine yetmez. Zaten bütün feci işler bundan sonra ceyran eder. Şahinde Hanım, Yusuf’un evden uzaklaşmasını ve on gün hiç eve uğrayamamasını fırsat bilerek bu yemek aş bulamama, fakirlik çekme dertlerine kızı Muazzez’i kötü yola sürükleyerek, başka başka adamların onunla cilveleşmesini sağlayarak son verir. Yusuf bütün bu olanlardan bihaberdir ve Muazzez de bundan hiç memnun olmasa on beş yaşındaki bu kız sarhoş edildiğinde kendisini öpüp koklayan bu yabancı adamları kendinden uzaklaştırmaya çalışsa da başarılı olamaz... Köyün iyi eşraflı aileleri de bu ev sakinlerine sırtlarını dönerler. Şakir ise izlediği bu manzara karşısında Yusuf’tan intikamını aldığını düşünerek sevinir çünkü vaktiyle bu kızı kendisine almasını Yusuf engellemiştir.

 

Bir gün Allah peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir? demiş. Her biri kendilerine göre cevap vermişler. Musa: Arzı Mev’uda gitmektir; İsa: Bir yanağına vurana ötekini uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed’e gelince: “Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir...” demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli... Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; “Bu neden böyle? Bööyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!” deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma...” (Ali 2019: 151)

 

Muazzez zamanla Yusuf’u unutmaya başlar fakat olanlar onu çok üzmektedir, yine de annesine karşı gelmemekte, fakir kalmaktan korkmaktadır çünkü Yusuf’un getirdiği parayla geçinemeyeceklerini bilmektedir.

Geçen günleri bir daha getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.” (Ali 2019: 177)

 

 

Yusuf olanları sezer fakat yine de inanmak istemez. Şahinde’yi de uyarır aslında. Bir akşam Yusuf aniden eve geldiğinde gördüğü manzara her şeyi anlatır. Sarhoş olan Muazzez’i öpmeye çalışan adamı, Lahinde’yi, Şakir’i ve nicesini evde çalgı çengi keyfi yaparken görünce çılgına döner ve sağa sola ateş etmeye başlar. Sonra Muazzez’i alıp götürür.

 

Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı isi. Muazzez’in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf’un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.” (Ali 2019: 200)

 

Muazzez ve Yusuf dinginlik içinde tıpkı evlenmek için kaçtıkları zaman gibi nereye gideceklerini bilmeden giderler. Buralardan uzaklaşırlar Yusuf’un at arabasıyla zaten istedikleri tek şey bir arada olmaktır. Birbirlerine karşı sonsuz bir sevgi duymaktadır bu iki genç... Yusuf Muazzez’i o kötü hayattan çekip kurtarmıştır fakat yolda mola verdiklerinde Muazzez’in vurulduğunu fark eder. Ertesi sabaha çıkamayan Muazzez’i oracıkta toprağa gömer...

 

Yusuf Muazzezliği bilmemektedir ama bu Erdemit ona lanetten başka bir şey getirmemiştir. Muazzez’den başka sevdiği bir şey de yoktur zaten bu kendini hep yabancı hissettiği köyde. Nereye gittiğini bilmeden gider...

Bir kere daha dönüp geriye baktıktan ve ömrünün en korkunç senelerinin geçtiği bu kasabaya yumruğunu uzatıp tehdit eder gibi salladıktan sonra, atını ileriye, dağlara doğru sürdü.

İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. Matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti.” (Ali 2019: 215)

 

***********

Sabahattin Ali Yusuf’u iliklerimize kadar hissetmemizi sağlar, acısını ve o zamanlardaki toplumsal algıyı da katarak içimize... Böyle bir eser muhakkak ki okunmalıdır.

Romancılarımız gündelik yaşama, yerel sorunlara, bireyler arası çatışmalara karşı duyarlıdırlar ama Türkiye’nin geçirmekte olduğu toplumsal/kültürel değişim/dönüşüm dolayısıyla Doğu/Batı sorunsalından kaynaklanan ya da o sorunsal çerçevesinde oluşan sorunlara karşı daha da duyarldırlar.” (Ahmet Oktay, 2002: Son Söz: Bir Yetimin Romanı)

 

Kuyucaklı iletişime girmediği, konuşmadığı için doğrudan belirleme, saptama yapmaz. Bize sınırı çizen, iletiyi gönderen Muazzez’in ölüsüdür. Suçluyu o işaret eder. Suçlu, dünyayı doyuma ulaşılmayan bir yer hâline getiren ekonomik ve toplumsal gücü elinde bulunduran egemenlerdir. Fabrikatör Hilmi, oğlu aylak Şakir, avukat Hulusi’dir. İnsan ilişkileri son kertede toplumsal ilişkilerdir. Kuyucaklı Yusuf, bu önermeyi yetkinlikle göz önüne seren ilk yapıtlardan biridir.” (Ahmet Oktay, 2002: Son Söz: Bir Yetimin Romanı)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder