Kitap adı: Mustafa Kemal
Yazar adı: Yılmaz Özdil
Orijinal adı: Mustafa Kemal
Ülke: Türkiye
Özgün dili: Türkçe
Anadilinde 1. Baskı: 2018
Okuduğum baskı: Kırmızı Kedi Yayınevi, 4. Baskı, 2018
Sayfa Sayısı: 498
Bu eserin yeri ayrı bende.
Hakkında iyi ve kötü çok yorum yapılmış ve bazı tarihçiler içindeki bazı
bilgilerin yanlış olduğunu öne sürmüşler, nitekim işin bu boyutunu gerçekten
tarihçilere bırakıyorum. Ha bir de kitapta kaynak belirtilmemesi bence büyük
eksiklik, bu kısmı da işin ehli insanların tartışmalarına bırakmak lâzımdır ama
öyle detaylar var ki kitapta, kaynağa lüzum olmayan ve içimi geçirip “Atatürk’ü
gören, onunla konuşan, duyan, yanında olan insanları çok kıskanıyorum”
dedirtmeme neden olmuştur... Uzun lafın kısası, bu eserin yeri ayrı bende, hoş
gerçi Atamızın hakkında yazılan saçma sapan şeyler dışında onu anlatan her yazı
kıymetlidir. Sağolsun Yılmaz Özdil de yazmış ama yazarı pek bilmem, ben eserini
yorumlarım. Gerçi kitap Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatmış, yoruma ne hacet?
Atamızı anlatmış, şuraya herhangi bir etkileyici söz yazmam onun bizi ne kadar
düşündüğünü, ülkesi için kendi hayatını ve sağlığını unuttuğunu, bize
cumhuriyet ve özgürlük verdiğini, acılarını içine atıp cephe cephe gezdiğini,
sırf başımız dik olsun diye ülkeyi kimsenin himayesine bırakmadığını bilmeyene
kâr etmez. Padişahlık şansı varken cumhuriyeti ilân ettiğini bilmeyene hiç kâr
etmez. Daha cephedeyken, daha ülkesi için savaştayken bile savaşı kazanıp
cumhuriyeti kurduktan sonra ülkenin bilim, sanat, spor, ekonomi konusunda hızla
gelişmesi ve kalkınması için çocukları okumaya yollamış, “Sizi birer kıvılcım
olarak gönderiyorum, ateş olarak geri dönün” diyen bir Ata’ya saygı duymayacak
insana yazacak cümlem yok, kitap hakkında anlatacaklarım yalnızca benim gibi
onu daha iyi tanımak için kitabı eline alanlar için bir fikir olsun.
Bu kitabı okuyun, okutturun,
bundan önce de Nutuk’u. İçindeki tüm bilgileri buraya yansıtmam imkânsız ama
kitabın akademik bir dilden ziyade su gibi okunacak bir dille yazıldığını
söyleyebilirim. Benim okumam tam bir haftamı aldı ve Mustafa Kemal Atatürk
hakkında bilmediğim o kadar çok şey öğrendim ki, o kadar çok yerde gözüm açıldı
ve o kadar çok yerde duygulanıp ağladım ki, keşke bitmeseydi dedim son
sayfasında. Bir de böyle eşsiz bir lider, başöğretmen, asker, baba, ileri
görüşlü ve fedakar insan...bir daha da gelmez bu dünyaya. Mesela o hayatta
olsaydı hâlâ, ben buraya daha rahat yazı yazardım, içimden geldiği gibi, çünkü
kendi meclisine kendisine karşı çıkan insanları alıp, onları dinleyip fikir
alışverişi yapan bir kahramanın düşünce özgürlüğünü elbette ülkesindeki her
vatandaşa sağladığını tahmin edersin. Okumalısın;)
************
Kitabın içinde Atatürk’ün ailesi, çocukluğu,
gençliği, öğrenciliği, savaşlar, kongreler, cumhuriyetin ilanı ve sonrası,
cumhuriyetin ilanından sonra sadece on yılda ülkeyi nasıl dipten göğe taşıdığı
ve şimdi bizim özendiğimiz o çeşit çeşit Avrupa ülkesinin kıskandığı, özendiği
ve saygı duyduğu bir ülke hâline getirdiği, eşi ve özel hayatına dair detaylar,
çocuklarıyla olan iletişimi, tüm kardeşleri (Evet Atatürk’ün tek kardeşi
Makbule Atadan değil), hayvan sevgisi, hizmetlilerine karşı olan tutumu, kendi
çocuklarıyla (evlat edindiği 8 çocuk var, üstelik 6’sı kız ve onları okutma
isteği etkileyici) hizmetlilerin çocuklarının ayn okula gittiği gibi detaylar,
kadına verdiği önem ve kadının daha adı olmayan ülkede kadını başarılı ve
dimdik ayaklarının üzerinde duran kadınlara dönüştürmesi, soğukkanlı ve
ileri görüşlü tutumu, muhteşem zekâsı anlatılıyor.
Mücadele verdiği savaşlara ve
ülkesi için attığı her adıma dair daha önce hiç duymadığım detaylar var
kitabın içinde, o yüzden merakla ve istekle okunuyor, bir daha da nereden duyacağım
ki diyeceğimiz yaşanmışlıklara yer verilmiş sürekli.
Ayrıca sanat, spor ve bilim
aşkı öyle muazzam ki Atamızın, mesela cumhurbaşkanıyken bile onun için tiyatro
geç başlamazmış, o koşa koşa yetişirmiş, ya da mesela nerede ne yemiş içmişse
direkt parasını öder, çocuklarının notları yüksek gelince öğretmenlerine gidip
benim çocuklarım diye ayrıcalık mı geçiyorsunuz, geçmeyin dermiş. En yakın
arkadaşı Nuri Conker’miş mesela, onunla
uğraşmayı pek severmiş Atamız.
Nereden nasıl bir ödenek
aldıysa vatanı için harcadığına dair hep belgeler ve faturalar gönderirmiş ki
insanlar neyin nereye harcandığını görsün dermiş. Cephede çok hastalandığında
veya yaralandığında sırf askerlerin moralleri yüksek olsun diye gizlermiş. Dine
ve din adamlarına saygısı sonsuzmuş, Kuran okuturmuş, bu ülkenin mensup olduğu
dini öğrenir ve herkesin de öğrenmesi için Türkçe meallerin yazılmasının önünü
açmış, din tüccarlarına ise asla müsamaha göstermezmiş. Şimdi bu Atanın
evlatları onu nelerle itham ediyor...
O harabe ülke öyle bir
kalkınmış ki Mustafa Kemal Atatürk’ün sayesinde, kendi tarımını yapan,
fabrikalar kuran, ekonomik olarak tam bağımsız, çok sayıda okulu olan, bilim
konusunda ileriye taşınan, sanat ve sporda kendisini gösteren, medeniyette
ilerlemiş bir ülke bırakmış Atamız bize. Tekrar
söylüyorum, kendi tarımını yapan, teknolojik olarak ilerleyen, hızla yeni
fabrikaların açıldığı ve üretimde kendi ayaklarının üzerinde duran bir ülke
bırakmış Atatürk bize...
Kağnıları kullanıldığı, bilim
adına tek bir iz olmayan, kadının nüfus sayımında bile sayılmadığı, işgâl
altındaki bu ülkeden, cumhuriyetin kurulmasının ardından yalnızca on yılda tüm
Avrupa ülkelerinin özendiği müthiş kalkınmış bir ülke çıkarmış ortaya. Nasıl
yaptığı, ne emekler verdiği, ömrü boyunca ne kadar çok kitap okuduğu anlatılmış
bu kitapta. Eğer Atatürk’ün ivmesiyle bu ülke yükselmeye devam etseydi, o kadar
ileri düzeyde bir ülke olurduk ki şimdi, buna her aklı başında Türk gencinin
içi gidiyor olmalı. Kitap güzel, ona lafım yok da kitabı etkileyici kılan
Mustafa Kemal Atatürk’ün insanlığı, zekâsı, başarıları ve ülkesi için harcadığı
emek ve gösterdiği fedakarlıklar...
Ülke elden giderken nasıl
kurtardığı ayrı bir destan, ülkeyi kurduktan sonraki kalkındırma çabası ise
apayrı... Latin alfabesine geçişimiz ve bilimde kullanılan pek çok Türkçe
terim Atatürk’ün emeklerinin sonucudur.
Kadının bir mal kadar değer
görmediği ve nüfus sayımında bile sayılmadığı o ülkeden muhteşem cumhuriyet
kadınları çıkmış, lisan bilen, bilim bilen, birey olan kadınlar çıkmış,
Atatürk’ün çabalarıyla ve önderliği sayesinde. Önceden o yok sayılan kadınlar öyle
modern ve başarılı bireyler olmuşlar ki, yapılan seyahatlerde Atatürk’ün
yanında Türk gençlerinden kızlar varken “Kemal Paşa’nın kızları” geliyor
derlermiş, hayranlıkla bakarak bu hızlı değişim ve gelişime. Şimdi bizim
özendiğimiz o gelişmiş ülkeler söylemiş bunları, onlar bize yetişmeye
çalışırmış adeta.
Ha bu arada, yazdığım hiçbir
şeyi anlamayanlar için son bir şey ekleyeceğim, 1923’te dolar 1.67 lirayken
1939’da 1.28 liraymış ; )
************
Bence Kemal Paşa’nın kızları
hâlâ var, az mıyız çok muyuz bilmem ama var.
Atatürk’ün vatanı emanet
ettiği Türk gençliği de bence hâlâ var.
Umut her zaman vardır, işgâl
edilmiş o topraklardan öyle muazzam bir vatan kurmuşsa Atamız, umut hâlâ var,
güçlenmemiz ve hem birey olarak hem ülke olarak her konuda güçlü ve önder
olabilmemiz için..
Bu dünyaya bir Atatürk geldi, etten kemiktendi, çok
sigara içerdi ve ağır yaralar aldı, en sonunda da gitti, etten kemikten Atatürk
gitti çünkü insandı en nihayetinde, insan. Bu dünyaya bir Atatürk geldi,
fikirdi, üretmekti, cesaretti, akıldı, bağımsızlıktı, özgürlüktü, hem madden
hem de manen, o Atatürk bâki kalacak...
************
“Cumhuriyet’in ilk cumhurbaşkanı, Cumhuriyet’in ilk
gününde, Cumhuriyet’in ilk başbakanına şöyle diyordu:
‘Bize, geri, borçlu,
hastalıklı bir vatan miras kaldı.
Yoksul ve esir ülkelere
örnek olacağız.
Kaderin bizim kuşağımıza
yüklediği bir görev bu.
Özgür bir toplum oluşturmak
zorundayız:
Çağdaşlaşmak, bu ideali
gerçekleştirmek zorundayız.
Bu görevin ağırlığını ve
onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun.’ “ (Özdil 2018: 158)
“Mustafa Kemal savaşın o en kritik döneminde bir
günlüğüne cepheden ayrıldı, ‘cahillikle savaş düşmanla
savaştan daha az önemli değildir’ dedi, Ankara’ya geldi, kongrenin açılış konuşmasını
yaptı.”
(Özdil 2018: 158)
“Türkiye’nin en modern, en büyük fabrikasını portakal,
mandalina, greyfurt karşılığında aldı... Parayla değil, zekâyla akıl’la kurdu.” (Özdil 2018: 357)
“Türk halkı kullandığı eşyayı kendi üretmeli.
Servette, ithalatta israftan kaçınmalı.
Ormanları evlat gibi
sevmeli, orman yetiştirmeli.” (Özdil 2018: 357)
“Sonsöz değil,
dünya durdukça önsözdür.
Mustafa Kemal ilelebet payidardır.” (Özdil 2018: 498)
************
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder