Karakterin kafasından geçenlerle olay örgüsünü, yanındakiyle konuşmasını ve içinden dilediklerini bir arada okuyabildiğimiz bir kitap, İntermezzo. İntermezzo hem satrançta hem de sahne sanatlarında planlanmayan, beklenmedik, gidişatı değiştiren hamlelere verilen isimmiş ki bu kitabı okuyunca öğrendim anlamını, biliyor musunuz, kitabı okuyunca tartıştığım insanların çoğunluğu olayların seyrinin pek de değişmediğinden dem vurdular, kim bilir belki de haklılardır, fakat bence insan ilişkilerinin, hem aile içi hem de duygusal anlamda, arkadaş ve kardeş bağı da dahil, gerçek hayatta ancak bu kadar evrileceğini düşündüğümden olsa gerek, bence kitaptaki gidişat tam bir intermezzo...
İnsan ilişkileri demişken, kitap tamamen bunun üzerine kurulu. Öyle ki bazı durumlar fazla gerçekçi, bazı yaşananlar ise gerçekçi gelmese de onları kabulleniş aşaması son derece insani, dolayısıyla salt kötü veya salt iyiye rastlayamadım kitapta, aynı gerçek dünya gibi, hepimizin çevresi gibi, herkesin hem iyi hem kötü, hem gri hem de pestenkerani yönleri bulunması gibi, bu kitaptaki karakterler de olay örgüsü boyunca duruma göre evrilip yanlış veya doğru kararlarla hayata tutunuyorlar, tam da vazgeçtiklerini düşündüklerim bile. Uzun zaman sonra ilk kez durum öyküsüne çok yakın bir kitap okudum ki olay akışı yavaş ilerlediği için yazıyorum bunu yoksa terimsel olarak bakınca bu roman bir durum hikayesi kategorisinde girmez, sanıyorum ki insanların ruh hali ve iç sesi bizi diyaloglardan daha çok içine çekiyor ve benim hep satır aralarını okuyun sözümün yerine geçen duygu ve düşüncelerini yazar kendisi veriyor.
Yazarla beni tanıştıran ilk kitap oldu İntermezzo ve başka kitaplarını da sanıyorum ki ben bu yazıyı yazarken iki ayrı kitabı daha mevcut, okumayı planlıyorum. Bizim böyle kitaplar okumaya ihtiyacımız var bence. Kim bilir, acaba sağınızdaki solunuzdaki, Peter'ın yerinde olsa ne yapardı? Ivan gibi çok zeki fakat sosyal zekası daha kısıtlı olarak gördüklerimiz benzer durumlara benzer tepkiler verir mi? Biz en iyisi şimdilik çevremize değil, Ivan ve Peter'a bakalım, ne de olsa kitabı kapatınca o meşhur çevremize yeterince maruz kalıyoruz, onların bize kaldığı gibi.
Ivan ve Peter, babalarını kaybeden iki kardeş. Babalarının kaybı ile ikisinin kardeşlik ilişkisinden tutun da kadınlarla olan ilişkilerine kadar hepsinin sarpa sardığı bir kardeş çatışması okuyoruz kitapta. Kardeş çatışması diyerek kitabı basite indirgemek de doğru bir tutum değil esasen fakat karakterlerin ayrı ayrı iç dünyalarının yanı sıra en çok üzerinde durulan ilişki çatışması bu profile tam da kardeş çatışması denilen profile uyuyor.
Öte yandan kitap kısa bir zaman dilimine yer veriyor. Tabii ki geçmişte yaşananlardan da bahsediliyor fakat gidişatı babalarının kaybından sonraki birkaç aydan ibaret. Bu yüzden karakter gelişimlerini ve insanların ruh halinin ve davranışlarının evrilişini yalnızca birkaç aylık bir zaman diliminde okuma fırsatı buluyoruz. Yazarın daha geniş bir zaman aralığına yer vermesini isterdim, işte o zaman büyümek dediğimiz zorlu süreç daha çok içimize işleyebilirdi fakat çok kısa bir zaman dilimi anlatılması sebebiyle karakter gelişimini tamamlanmış bir şekilde okuyamıyoruz ne yazık ki, sadece karakter gelişimlerinin ve atılan adımların başlangıcı olan, tabiri caizse intermezzo adımlarının başlangıcını gördüğümüz sularda hikayemiz noktalanıyor.
Bu kısa süreçte ise iki kardeşin duygusal ilişkilerine ve çoğunlukla birbirlerini onaylamama şeklindeki tutumlarına maruz kalıyoruz ki babalarının kaybı onları dağıtan somut başlangıç diyebiliriz. Karakter gelişimi ve incelemesi için okunabilecek, üslubu akıcı ve keyifli bir roman, özellikle kafa sesi ve dış ses arasında sürekli gidip gelen yazarların kalemlerini sevenler için.
* * * * * * * * * ** * *** *
Karakterler üzerine:
Ivan Koubek: Baş kahramanlardan biri. tüm olay örgüsü Ivan ve Peter etrafında şekilleniyor. Peter'ın küçük kardeşi. Satrançta başarılı, genç, analitik zekası yüksek, sosyal zekası için aynı yorumu yapamayacağım. Peter'ı mutfak masasında ağlarken ve konuşacak kimsem yok diye yardım talep ederken, Sylvia'nın kazasının ardından elbette, öylece bırakıp gittiği için Ivan'ı içten içe acımasızlıkta suçlamaktan kendimi alamıyor, öte yandan da yaşının bu olay olduğunda küçük olması sebebiyle, henüz genç bir delikanlıydı o zamanlar, bu davranışlarını hoşgörmem gerektiğini de kendime hatırlatmaya çalışıyor fakat kendi gençlik hatalarını bile sineye çekmeyen bir okur olarak Ivan'ı da affedemiyorum, bu yüzdendir ki Peter ile ilişkisinde hep içten içe Ivan'ı fazla katılıkla suçladığımı hissettim, hem de her satırında. Bize iç dünyamızda bu denli sorgulayıcı gelgitler yaşatması da aslında bir nevi kitabın ve dolayısıyla yazarın kaleminin başarısı olsa gerek.
Peter Koubek: Baş kahramanlardan bir diğeri. Ivan'ın abisi, 32 yaşında. Hukuk mezunu, avukat, felsefe alanında da yüksek lisansı var. Peter başlarda kızsanız da o katılığın ardında bir acı saklıyor ki acı insanı katılaştırır. Yine de etik değerleri tartışılır çünkü erkelerin hayatta bir tercih yapmaları gerektiğinde yapmamaları karakter gelişimini tamamlamadığına işaret, Peter gibi. Genle olarak Peter karakterini, geçmişte yaşadığı acı tecrübe sebebiyle tüm hayat enerjisinin sönmesi sebebiyle hareketlerinin sebebini anlayabildiğimi düşünmemin etkisiyle, çok sevsem de kitaptaki bir türlü bitmek bilmez ilişki tutumu sebebiyle Peter'ın bu konuda dikiş tutturamadığını düşünüyorum. Etik normlara uymayan kararsızlığı olmasaydı ve hayatında iki kadın hala varken yaşama tutunma çabasına devam etmesi, her ne kadar kendisi de buradan çıkış yolu arasa da ve hayatındaki kadınlar buna izin vermese de, ki bunlar onu kolayca yargılamamızı ciddi derecede engelleyen unsurlar, herhalde kendisiyle daha çok empati kurabilirdim.
Margaret Kearns: Ivan'ın hayatındaki kadın, yaşça Ivan'dan büyük. Margaret'ın daha derin bir iç dünyası olmalı fakat kitapta buna, en azından Ivan ve Peter kadar, yer verilmediği belirtmem gerekir ki yaşadığı toplumsal baskının bir sonucu olarak hareketlerini, attığı tüm adımları iki kere düşünüp, kendisini sürekli yerip, yine de Ivan'a çoğu konuda anlayışlı davranan Margaret'ı düşününce aslında inancı tükenmese Ricky'i de bırakmazdı gibi bir çıkarımım var. Kim bilir, sizce Margaret'a karşı fazla mı anlayışlıyım? Öz annesinin bile toplum baskısına ayak uyduran tutumu ile kızını yeni ilişkisi sebebiyle ön yargılı bir suçlama tavrına bürünmesi sebebiyle belki de Margaret'ın yalnızlığını göz ardı etmemeye çalışıyorumdur.
Anna, Luke ve on aylık oğulları Henry: Margaret'ın ailecek görüştüğü arkadaşları. Kendisinde yaşça küçük olan Ivan ile bir ilişkisi olduğu için onu yargılayacağını düşündüğünü arkadaşları desek daha doğru olur. Anna çocuklara sanat dersi veren bir görsel sanatçı iken Luke da ahşap iş öğretmeni, yani bence bu ailenin çizdikleri profil Margaret için güvenli bir dostluk limanı olması gerekirken, Margaret kendisinden yaşça küçük biriyle olan ilişkisi sebebiyle kasabanın onu yargılayacağından duyduğu çekinceyi arkadaşları için bile hissediyor. Bu detayın Margaret'ın yalnızlık girdabını tasvirleyen önemli bir işaret olduğunu düşünüyorum.
Ricky Fitzpatrick: Margaret'ın eski kocası. Kendisi kötü alışkanlık batağında düştükten sonra Margaret ile yolları ayrılıyor fakat Margaret bu konuda bile kendini suçluyor.
Sylvia: Peter'ın eski sevgilisi, geçirdiği kazadan sonra Peter ile ayrıldılar. Kitapta kaza ile ilgili verdiği tek ayrıntı kazadan sonra zaman zaman hala ağrıları olduğu, hiçbir zaman kalıcı olarak iyileşmediği ve kazanın hayatına etkisinin bir daha cinsel bir ilişkiye girememesi olduğu. Peter gibi hukuk mezunu ve bir üniversitede hocalık yapıyor. Bu arada Peter ile Sylivar, Syliva'nın geçirdiği kaza sebebiyle yollarını ayırsalar da sürekli görüşmeye devam ediyorlar ve birbirlerinin hayatlarından çıkmıyorlar. Zaten Ivan bile Syliva'nın artık ailelerinden biri gibi olduğunu dile getiriyor bir keresinde, hem de Naomi'ye.
Naomi: Peter'ın sevgilisi, yaşça Peter'dan küçük. İnsan ilişkileri karışık demiştim fakat burada bu durum bir hayli fazlalaşıyor çünkü Peter'ın sevgilisi olsa da adını sevgili olarak koymuyorlar. Naomi'nin daha yüzeysel bir duygusal gelişimi olduğuna kanaat getirdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Öte yandan para kazanmak içi toplum tarafından -herhangi bir toplum olabilir bu, kitabın geçtiği İrlanda olması şart değil- onaylanmayacak yollar seçtiğinin sinyalini almamızdan sebep, Naomi sahneleri gelince kafamızda şekillenen tipik Naomi hareketleri, Naomi'nin umursamaz tavırları, kendini kolayca oyalayacak bir aktivite yaratabilmesi, hızlı bir şekilde diyalogların duygusal etkisini atlatması gibi durumlara çok şaşırmamaya ve her insanın derin bir iç dünyasını olmayacağını kabul etmemi kaçınılmaz kıldı. Her halükarda inkar edemeyeceğim subjektif yaklaşımım şu ki, Naomi benim bir okur olarak en mesafeli olduğum karakterdi bu romanda.
Christine: Ivan ve Peter'ın annesi. Eşinden yıllar önce boşanmış ve başkasıyla evlenmiş, dolayısıyla ikinci eşinin çocukları ile yeni bir çekirdek ailesi var. Ben Christine'ın de gözünden olayları okumayı çok isterdim. Bence kitabın eleştirilecek yönü sadece Ivan ve Peter'ı okuammız ki Peter zor zamanındayken annesine sığındığında Christine merakım daha da arttı. Demem o ki, Christine hiç de çizildiği profil gibi standart bir karakter değil bence, keşke yazar ona da yer verseydi, iç dünyasına ve kafasının içinden geçenlere yer vererek.
Alexei: Koubek ailesinin köpeği. Vefat eden babadan yadigar da diyebiliriz. Christine'ın Alexei'yi evinde istememesi ve Ivan'ın Alexei için endişelenip onu alıp gitmesi bence Ivan'ın karakter gelişimindeki önemli taşlardan birini oluşturan bir durumdu.
* * * * *** * * ** * *
Olay Örgüsü üzerine:
Aile bağları ve babalarının kaybı üzerine hissedilenlere verilen reaksiyonlar ile zedelenen ikili ilişkiler etrafında şekillenen bir roman olarak tasvirleyebileceğim İntermezzo, özünde herkesin yalnız olduğunun sinyalini de veriyor. Syliva'nın geçirdiği kazaya kadar aralarında güzel bir kardeşlik ilişkisi olan Peter ve Ivan'ın o kazadan sonraki kopuşları, babalarının kaybı ile daha büyük bir çıkmışa girmişken, yas sürecinde yaşananlar ve iki kardeşin birbirleri ile olan kavgalarını ve yer yer bir arada kalma çabalarını okurken, Peter'ın iç dünyasında verdiği mücadeleyi iç sesi ile birlikte okuduğumuz, akıcı, gerçekçi ve dolu dolu bir orman, İntermezzo.
Ivan ve Peter birbirinden alakasız diyebileceğimiz yaşamlara sahip kardeşlerdir ve babalarının kaybı bir şeyleri kökten değiştirmiştir. Sanırım babaları onları bir şekilde bir arada tutan, varlığı ile bunu sağlayan kişiydi. Otuzlu yaşlardaki avukat Peter, hayatının aşkı olan Syliva ile olan mutluluğunu, geçirdikleri kaza ile kaybetmiştir. Kaza sonucu Syliva ile ayrılırlar ve Peter'ın bizde çizdiği profil oluşur. Geçmişte neşeli ve kardeşinin hayatını yakından önemseyen biriyken kaza sonrası daha sert bir erkek profili çizilmiş ki bunda zor zamanında yalnız kalmasının etkisi bence büyük. Syliva ile yollarını ayırdıkları sıralarda oturup alalan mutfakta ağlarken bile Ivan'ın arkasını dönüp gittiği bir sahne var geçişte. Bunlar göz ardı edilemeyecek yapı taşları, şu anki Peter'ın karakterlerini inşa eden. Ivan ise genç ve sosyal hayatta sıkıntıları olan, satrançta çok başarılı bir küçük kardeş profili çiziyor bize. Ivan'ın hayat akışı kendisinden yaşça büyük olan Margeret ile tanıştıktan sonra, Peter'ın hayatı ise kendisinden yaşça küçük Naomi ile tanışınca yön değiştirir. Tabii ki biz çıkmaz sokak var bütün bu ilişkiler arasında, o da aslında Syliva ile Peter'ın arasındaki güçlü bağın kopmaması. Genel olarak kardeşlerden birinin iki kadın ile olan karmaşık ilişkisi, küçük kardeşin ise kendisinden yaşça büyük biri ile ilişkisi olması sorunu üzerinde duruluyor. İşin özü, bir yandan babalarının yasını yaşarken bir yandan da hayatlarına bir şekilde yön vermeye çalışıyorlar, anlam arayışında kaybolmuş bir vaziyette.
Syliva ile eski günlerine dönme hayali kurarken Peter, onu özgür bırakmak için Syliva'nın onunla ilişkisini bitirmesi bir kadın için çok zor bir durum olmalı. Aralarındaki romantik ilişki sona erse de tamamen birbirlerinin hayatlarından çıkmıyorlar ve her fırsatta, Syliva hayatından çıktıktan sonra hayatına aldığı bir genç kız olan, Naomi'den vazgeçip Syliva'ya dönmeye çalışıyor Peter. Maalesef Syliva buna izin vermiyor fakat bu ilişkiyi karmaşık hale getiren ise hem Syliva hem de Naomi'nin birbirleri ile derdi olmaması hatta üçünün bir araya geldiği sahnelerde durumu garipseyen tek kişinin Peter olması. Öte yandan, bu karmaşık ilişkilerden daha ziyade Peter'ın içten içe çektiği ve başa çıkmakta çok zorlandığı yalnızlığı okuyoruz. Peter karakterinin bağlamını bu ruhsal bunalım üzerinde durarak gayet muazzam kaleme almış yazar.
Kardeşlerin birbirleriyle görüşmeyi kestikleri ve büyük bir kavga ettikleri akşam Peter'ın annesine gidip onda kalması, duygusal olarak ona sığınması, çaresizlik ve yalnızlık hissi, bence yazar tarafından güzel bir şekilde kaleme alınmış. Öte yandan Peter'ın intihar etme eğilimi olduğunu hissettiğim sularda Ivan ile barışması ve kitabın, Ivan, Peter, Syliva, Margeret, Naomi hep birlikte yılbaşı yemeği için toplanmaya karar vermeleri üzerine noktalanması, ikili ilişkiler çözülmese bile Peter'ın hayata tutunma eğilimine geri döndüğü sinyalini veriyor. Bence ruhsal bunalımları, babalarının yas sürecini atlatmaya çalışırken aynı zamanda hayatlarına devam etme çabaları güzel kaleme alınmış. Kişilerin, özellikleri Peter'ın iç sesi ve yalnızlık ile baş etme çırpınışları içindeykenki hisleri okudukça okuru içine alan cinsten.
.png)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder