Kitap adı: Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün
Yazar adı: Murat Gülsoy
Orijinal adı: Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün
Ülke: Türkiye
Özgün dili: Türkçe
Anadilinde 1. Baskı: 2024
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 1. Baskı, 2024,
Sayfa Sayısı: 127
Bu sıralar okuduğum en değişik kitap olabilir, Kıyamet Sonrası Olağan bir Gün. Zamanın olmadığı bir dünyada geçiyor hikaye ki adı üstünde kıyamet sonrası diyebiliriz buna fakat mekan ve yaşam da kalmamış gibi sanki. Yorumlaması daha zor bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum ki bunu hem pozitif anlamda hem de eleştirel bir dilde belirtmek isterim. Pozitif yanı şu ki okuduğum herhangi bir metaforun ya da metaforik olmasa bile doğa üstü durumları tasvirleyen herhangi bir anın içinde düşünürken kayboldum ve böylece çevreme bu kitabı okuyup soracağım yerlerden hangi alt metni çıkardınız diye sorarken buldum kendimi. Daha eleştirel yaklaştığım kısım ise yazarın bizi bir anda içine attığı dünyada baş kahramanımız mekanları gezerken bizi de bu geçişlerde bir okur olarak sanki boşluğa bırakmış hisse vermesi ki bu söylediğim aslında kimi okura bile romanı daha kaliteli yapıyor bile olabilir fakat nihayetinde okuması zor diyerek özetlemek isterim çıkarımımı.
İç dünyamda, yazarın her metaforik olayda verdiği mesajı ararken sonuca ulaşamadığım veya ulaştığım sonuçları birbirleriyle çatışma halinde bıraktığım yerler bir hayli fazla. Dolayısıyla, kitap gözünüze ince görünse bile okuduğunuzun birkaç misli düşünmeniz gerekiyor okuma süreci içinde. Bu kitabı bir çırpıda okuyup bitirmenin kitaba haksızlık olduğunu ve kitap kurdu okurun bile her satır arasının hemen hakkını veremeyeceğine, beyin fırtınası ve özenli bir ve yer yer kaygılı bir yorumlama sürecine girmesi gerektiğini düşünüyorum. Kim bilir belki de bu yazarla ilk tanışmam olduğu içindir bu sancılı okuma sürecim, başka kitaplarını da okuyarak zamanla bu kitaptaki zamansızlık kavramanın daha iyi özümsemek isterim ki en azından bu kitap için nacizane tavsiyem, diğer okurların da kitap kısa olmasına rağmen dinlenerek ve düşünerek okuma sürecini tamamlamaları olacaktır..
* * * * ** * * * * * * *
Yazarın bizi bir anda hikayenin içine atması gibi ben de konuya ortasından dalmış oldum. Sanırım kitapları yorumlarken, her ne kadar kendi özümü korumaya çalışsam da anlık olarak okuduğum kitapların yazarlarının dili ve anlatım tarzından etkileniyorum. Gelelim kitabın konusuna. Kitabın alt metinlerini ve soyut dünyasını yalnızca birkaç satırlığına bir kenara bırakarak kitabın konusunu somut olaylar ile kısaca bahsedecek olursam eğer; geleneksel dünyanın sonu temalı fantastik romanların çok uzağında, son derece kendine özgü ve yaratıcı bir kurgunun içinde, kıyamet sonrası dünyanın geldiği hali tanımlıyor yazar. Baş kahramanımız hikaye boyunca sürekli dünyayı geziyor diyebiliriz, her mekan değiştirişinde başka kişilerle karşılaşıyor. bu doğa üstü dediğim dünyada kıyamet sonrası anlık olarak dünyanın halini görüyoruz fakat tahmin etmekle uğraşmayın zira yazarın tahmin edilemezlik ve yaratıcılık konusunda çok üst seviyede olduğu kitabı bitiren herkesin fark edeceği bir gerçek.
Şöyle ki, kıyamet sonrası bir anda içine düştüğümüz bir distopik dünya kurgulanmış. Yazar romanda zamanın durduğundan sıklıkla bahsediyor. Zaman durmuş, akmıyor, gün batmıyor, canlılar acıkmıyor bile. Canlılar demişken, türlerin birbirine karıştığı ya da mutasyona uğradığı bir dünya diye tasvirlesem sanırım çok yanlış olmayacaktır, başka kahramanımız göbeğinden sarkan kordonlar gezen bir kadın, karşılaştığı insanlardan birinin yarısı yoktu, diğerinin belden altı keçi formundaydı, bir başkası ise fotoğraf çerçevesinin içine hapsolmuştu. Fizik kurallarının ve ekosistemin yerle bir olduğunu düşünmemizi istemiş olabilir yazar ki kıyametin koptuğunu fakat hala ortada gezen tek tük insan ve başka canlılar olduğunu hayal edersek, dünyanın teorik fizik kurallarına göre dönen düzenini yerinden sarsmak sanırım bu mutasyonların ve doğa üstü durumların sebebini açıklayabilir. Tabi bu benim yorumum çünkü okurken insan kıyamet sonrası her şeyin anlamını yitirdiği dünya için bile bir anlam arayışına girmeden kendini alamıyor. Halbuki yazarın esas değinmek istediği bu temelden gelen yok oluş, anlamın, zamanın, mekanın, bilincin ve emin olduğumuz tüm her şeyin yok oluşu, böyle bakınca gerçekten de kıyamet sonrası için çok olağan bir günü anlatıyormuş kitap.
* * * * ** **** * * **
Kıyamet sonraki o anda, anda diyorum çünkü artık zamanın olmadığı bir dünyada sonra gün demek bile manasız olur, insanlar kendilerini, kim olduklarını, önceki yaşamlarını veya herhangi bir şeyi hatırlamıyor fakat baş kahramanımızın rastladığı insanlar önceden oldukları insan hakkında bazen tahmin yürütebiliyorlar, kimi bedenindeki boyalardan dolayı ressam veya boyacı olduğunu düşünüyor, kimi ise önündeki tezgahtaki kaburgaları görünce kasap olduğu sonucuna varıyor. Yaşayıp yaşamadıklarının bile bilincinde değiller aslında. Sürekli göbek kordonu sallanan baş kahramanımız ise sürekli geziyor ve onun gözünden bu yeni dünyayı, daha doğrusu kıyamet sonrasındaki olağan bir günü görüyoruz. Onun gözünden bu dünya anlatılıyor, kadının gezerken karşılaştığı bir nevi mutasyona uğrayan insanlar veya insan dışı varlıklar, ortam, hiçlik, batmayan güneş, akmayan zaman, hafızasını yitiren ve acıkmayı ve susamayı da yitiren garip insanlar... Herkes içinde bulunduğu yeni durumu anlamaya çalışıyor.
* * * * * * * * **** * * *
Somut olarak karşılaştığımız garip durumların yanı sıra manevi bir yok oluş da mevcut, öyle ki, kimse kıyametten öncesi hatırlamıyor, yalnızca tahmin yürütüyorlar herkes boşluk içinde, anlamsızlık yeni durumu anlatmanın en kolay yolu çünkü bu yeni durum yok oluşun da ötesinde ve içine girince bu anlam noksanlığı ile çok ağır bir distopya aslında. İnsan ve insan dışı karakterler ile yine tam anlamıyla normal bir insan diyemeyeceğimiz baş kahramanımızın girdiği diyaloglar ve yine baş kahramanımızın gözünden bu yeni dünyayı okuyoruz, her gittiği yerde yeni bir durumla karşılaşıp şaşırıyoruz fakat bu distopik dünyada duygular bile yok olmuş vaziyette.
* * * * * * ** * **** *
Roman öyle ilginç bir
dünya sunuyor ki bir olay örgüsünden daha ziyade durum hikayesi okuyoruz
aslında. Bazı alt metinleri bence üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken ögeler
barındırıyor, mesela gece yoksa gündüzün ne anlamı var... Mutluluk ise
varlığını değil, sadece yokluğunu hissettiğimiz bir durum. Bunun gibi pek çok
çıkarım mevcut.
Kitapta
metaforik anlamını çokça sorgulayacağımız iki durum bence göbek bağı yani
kordon ve zeytin yaprağı olacaktır. Bunu aslında kitabı okuyan herkesin
düşüneceğini tahmin ediyorum. Esas merak ettiğim diğer okurların bu iki simgeye
yükledikleri anlam. Sonuçta göbek bağı aracılığı ile diğer insanlara neler
yaptığını ve baş kahramanın sürekli yediği zeytin yaprağının etrafında nasıl
yok edilişe sebebiyet verdiğini okuyoruz kitapta, peki bunlar neyi
simgeliyor?
Ayrıca bir de
gece mevzusu var. Evet, kitapta gündüz var sadece, öyle ki gece olmadığı için
gündüzün ne anlamı var gibi düşünüyoruz okurken, lakin dünyanın diğer yarısının
da tamamen karanlık olduğunu ima eden yerde karanlık tarafta kendisinin
aynısını görür baş kahramanımız. Buradan ne gibi bir anlam çıkarmalıyız
peki?
* * * * * ***** *** *
Kısaca özetlemek gerekirse, insan ve diğer türlerin içiçe
geçtiği, at adamların bile olduğu, insanların belki de mutasyon diyebileceğimiz
yeni varyasyonlara büründüğü, doğa üstü durumların da vuku bulduğu, kıyamet
sonrası günü anlatıyor. İnsanlar kıyamet öncesindeki hayatlarını ve anılarını
hatırlamamakla birlikte tahmin yürütmeye çabalıyorlar. Ortamın savaştan çıkmış
gibi yıkık dökük olduğunu, insanların zihinlerinin ve bedenlerinin bile buna
benzer bir durumda yeniden şekillendiğini hayal edin. Göbek kordonu dışarıda
sallanan bir kadın da gezerek bu insanların veya artık insan diyemeyeceğimiz
bir durumda olanların bulundukları durumu yorumluyor ve onlarla diyaloga
giriyor, sonra o ortamdan uzaklaşıp başka ortama ve başka insanların yanına
geçiyor, bu şekilde geziyor. Okurken sürekli sorgulayıp dururken bulacaksınız
kendinizi.
Herkesin okumasını, kitap hakkındaki
düşüncelerini merak ettiğim için istediğim bir kitap. İyi okumalar....
* * * * * * * * * * ** *
Kitaptan Alıntılar:
"Sonuçta yere çarpana dek her düşüş aynı zamanda bir uçuştur." (Sayfa 17)
"Geleceğin yok olmasıymış kıyamet, bunu anladığım anda geçmişin de yok olduğunu fark ettim. Ne de olsa gelecek geçmişin intikamını alırken onu ayakta tutar." (Sayfa 19)
"İnsan sürekliliği güvenlik olarak algılıyor. Çevresinde sürekli bulunan şeylere güvenmeye başlıyor. Bilimsel bir şey bu." (Sayfa 22)
"Çünkü korkacak bir şeyin olmaması çok kötü. Her şeyin sonuna vardık demek." (Sayfa 51)
"Zaten mutluluk dediğin saçma sapan bir şey. Sadece yokluğunu hissedebildiğimiz bir şey." (Sayfa 73)
"Sonunda gece olmadıktan sonra yaşanana gün denilebilir mi?" (Sayfa 83)
"Hep aynı kişi olduğum yanılsamasıyla yaşamıştım uzunca bir süre. Evet, her an aynı insan olduğumuzu varsayıyoruz ve bunun tek geçerli nedeni var, o da tek bir beden içinde var olmamız." (Sayfa 107)
* * * * * * * ** * * * *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder