1 Eylül 2022 Perşembe

PİEDRA IRMAĞI'NIN KIYISINDA OTURDUM AĞLADIM

Kitap adı: Piedra Irmağı'nın Kıyısında Oturdum Ağladım
Yazar adı: Paulo Coelho
Orijinal adı: Na margem do rio Piedra eu sentei e choeri
Ülke: Brezilya              
Özgün dili: Portekizce
Anadilinde 1. Baskı: 1994 
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 47. Baskı, Ekim 2018 
Çeviri: Aykut Derman  
Sayfa Sayısı: 216     
 
Piedra Irmağı'nın kıyısına oturup yaşadıklarını ve hissettiklerini anlatır, genç bir kadın olan Pilar. Kitabın başında bu detayı verdikten sonra yaşadığı o dolu ve ilginç bir haftayı okumamız için öykünün içine atar bizi yaza. Biz de onu okuruz kitap boyunca: 

Pilar, Zaragoza'da standart bir hayat yaşayan, kendi başına ayakta kalma çabası içinde koşturan güçlü ve görece de yalnız bir kadındır. Kurumsal birtakım sınavlara hazırlanırken, yıllardır sürekli mektuplaştığı çocukluk arkadaşından bir davet mektubu alır, yapacağı konuşmaya dinleyici olarak gitmek için izin alıp Madrid'e gider...      
Bu bahsettiğimiz çocukluk arkadaşı, papazlık okuluna girmiş ve kendini dini konulara adamıştır. Tanrı'nın kadın yüzünü keşfetme niyetindedir ve sayfalarca bunu dinleriz kendisinden. Konuşmanın ardından Pilar ile vakit geçirmek ister ve Pilar buna hazırlıksız yakalansa da yani yanına üst baş getirmemiş olsa da birlikte bir yolculuğa çıkmaya ikna eder onu. Birlikte çıktıkları bu yolda aralarındaki iletişimden arda kalan sessiz vakitlerde konuşulmayan bir şeyler olduğunu hisseder Pilar ve evet, tahmin edeceğimiz üzere, bu genç ve kendini bütünüyle dine adayan adam Pilar'a olan aşkını açıklar. Bu aşk yıllardır erkek kahramanımızın içinde yaşamıştır, kadın kahramanımız olan Pilar ise bu süreçte yıllarca çocukluk arkadaşıyla mektuplaşırken hayatına başka erkekler de almıştır, aslında erkek kahramanımız da alıyor fakat yazar bunun çok da üzerinde durmuyor bence çünkü bu adamın Pilar'a olan aşkı destansı veyahut kusursuz bir çizgide yıllarca beslenip büyütülmüş, tek bir kalbin içinde ve yıllar sonra Pilar'a bunları itiraf etmesiyle her şey açıklığa kavuşuyor. Açıklığa kavuşuyor dediysem, öyle kolay da olmuyor bunu dile getirmesi, kitabı okuyunca göreceksiniz ki bir hayli süründürüyor kendisini de Pilar'ı da, bu itirafı edebilmek için.    
  
Papaz olma yolunda ilerleyen kahramanımızın duygularının karşılaştığı sorunlara tekrar dönecek olursak, Pilar ile bir hayat kurma arzusu içindedir fakat öte yandan papaz olup uğruna kendini adadığı bu yolda dünyevi hayattan elini eteğini çekerek yola devam etme gibi bir isteği de vardır, dolayısıyla bu papaz adayı içinde kaldığı bu ikilemden kurtularak hangi yolu seçeceğini bulmak için Pilar'ı yanında istemektedir. 

Bu güç ikilem içinde olan adam ile yaptığı yolculuk sırasında ona yavaş yavaş kendini kaptırarak aşkına karşılık verir Pilar. Önceleri içindeki "öteki" olarak isimlendirdiği, kurumsal hayatına geri dönüp macera aramaması gerektiğini söyleyen sese kulak verir fakat sonradan o sesi bastırarak, kendini aşka bırakır. Lakin, bahsettiğimiz adamın,  Pilar'ı bu aşkı yaşamaya ikna etmesi, her şeyi çözüme kavuşturmaz çünkü Pilar'ın yaşadığı ikilemden çok daha büyüktür bu adamın içinde kaldığı çıkmaz; en azından bize romanda öyle yansıtılır diyebilirim. Hatta bu çıkmazdan kurtulması için bir büyüğü ya da biz buna saygın bir papaz diyelim, bahsettiğimiz kahramanımıza, Pilar ile birlikte yaşamanın hayalini kurduğu eve Pilar'ı getirmesini ve bu şekilde kararını vermesini önerir ki zaten bundan yola çıkarak çağırmıştır kahramanımız Pilar'ı bu yolculuğun başındaki konuşmaya. 

Hem Pilar'ın içine düştüğü müthiş yaşam seçimi ikilemi, hem de ona aşık olan kahramanımızın içine girdiği seçim girdabı roman boyunca yoğun bir şekilde karşımıza çıkar. Bu süreçte birçok maceraya atılırlar birlikte, sadece bir haftada o kadar çok duygusal çeşitlilik yaşanır ve tecrübe ve anılar kazanılır ki, yaptıkları sohbetlerin derinliği, kaldıkları oteller ve evlerde yaşadıkları, keşfettikleri yeni yerler vs., bu da romanı okumanın keyifli kısmı olsa gerek, o yüzden her ayrıntıya girmeden bu bir haftada yaşadıklarını okumanız için siz okuyuculara bırakıyorum. 

**** Devamı spoiler içerir: ****

Erkek kahramanımızın, dünyevi hayattan kopup papazlık ile yaratıcıya hizmet etme ile sevdiği kadın ile mutlu mesut bir hayat yaşama arasında bir seçim yapmak için bitip tükenmek bilmeyen bir mücadele vermesi, belli bir süreden sonra tek konumuz olur çünkü bir yerden sonra Pilar seçimini yapmış ve sevdiği adamı seçmiştir. Tüm emeklerini ve şimdiye kadar kurduğu hayatı elinin tersiyle itmeye hazırdır. Bu muazzam detay, bence kadınların aşık olduklarında son derece güçlü varlıklara dönüştüklerini kanıtlar nitelikte. 

Sıradan bir din adamı olmayacaktır kahramanımız. Kendisi insanları iyileştirme gücüne sahiptir. Evet, bir çeşit özel güç, romanda bahsedilen. Kitabın gerçek dışı tarafı bu ayrıntı olsa gerek ama kim bilir, belki gerçekten de hayat mucizelerle doludur. Bu özel güç olmasa bile gerçek hayatta, aşk yalnızca masallarda yaşanmaktan ibaret olmayan bir mucize zaten. Buna katılır mısınız bilmiyorum ama bu yalnızca kendi fikrim değil, kitap da pekala aşılıyor bu fikri okuyucuya :) 

Bu özel gücü kendisiyle bir hayat kurduktan sonra da yerine getireceğine dair bir umudu yeşerir Pilar'ın. Onun yanında olacaktır hayatının sonuna kadar. Erkek kahramanımız insanları mucizevi yeteneğiyle iyileştirirken Pilar da ona destek olacaktır, dünyayı dolaşırken ikisi fakat işler hiç hayal ettiği gibi gitmez. 

Erkek kahramanımız Pilar'ı seçer, evet, lakin bunun karşılığında kutsal Meryem'den kendi özel gücünü almasını ister. Pilar'ın yanına vardığında, bu bir haftanın sonlarında, bu güçten vazgeçtiğini, kutsal Meryem'in bunu kendisinden almayı kabul ettiğini ve artık özel güçleri olmadığını anlatır Pilar'a. Pilar'ın geldiği yere gitmeyi teklif eder. Pilar bunu duyunca yıkılır. Kendisini artık iyileşemeyecek insanlar karşısında sorumlu, hatta adeta suçlu hisseder ve gider oradan. Bir kadın onu baygınken bulur ve onun yanına sığınır Pilar. Kadın ona yiyecek, yatak ve güvenli bir ortam sunup aynı zamanda psikolojik açıdan da destek verir. Pilar'a kağıt kalem bırakarak, içinden gelen her şeyi, başından geçenleri yazmasını ister. Yazıp Pedra Irmağı'na atacaktır. Efsaneye göre Piedra Irmağı öyle soğukmuş ki oraya atılan her şey taşa dönüşürmüş. Bu yüzden yazdıklarını ırmağa atarak acılarını da suya bırakmış olur Pilar da, bu iyi niyetli ev sahibi kadının anlattığına göre. Bu yüzden yaşadığı her şeyi yazmaya başlar Pilar ve biz de işte bu dolu dolu geçen efsanevi bir haftayı okuruz roman boyunca. 

Pilar yazmaya devam ederken günler geçer ve erkek kahramanımız en sonunda Pilar'ı bulup çıkagelir. Onu kendisiyle birlikte yeni ve normal hayatlarını yaşamaya ikna etme niyetindedir, Pilar'dan vazgeçmeyeceğini açıkça anlatır. Böylece Pilar'ı ikna eder ve Pilar gidip eşyalarını toplamaya başlar, birlikte yeni hayatlarına başlamak üzere...  

************

Kitap hakkında bazı eleştirilerimi de bırakmak isterim şuracığa: Kitabı zevkle okuduğumu inkar edemeyeceğim. Hiç sıkılmadan bir solukta okunacak cinste kitaplardan bence fakat kitap boyunca erkek kahramanımızın dini görüşleri ve inançlarına o kadar çok yer verilmiş ki kitabın ana teması Tanrı'nın kadın yüzü olduğuna dair inancı olmuş adeta. Pilar'ın da bu vesileyle dini inancı, körelmeye yakınken üstelik, tekrar sağlamlaşıyor yani bu güzel bir şey tabii ki buna bir eleştiri getirmez hiçbir okuyucu fakat kitapta erkek kahramanımızın dini inancı o kadar çok bahsi geçen bir durum olmuş ki olay örgüsünün önüne geçtiği yerler oldukça fazla bence. Yine de okunmaya değerdi bence ki zaten Piedra da Paulo Coelho kitaplarının çok da şaşırtmayan o aynı yönelimiyle ve üslubuyla yazılmış diye düşünüyorum.  

Öte yandan, kitabın bir anı defteri gibi karşımıza gelmesi ve 1993 yılında geçmesi (4-10 Aralık 1993) sanki gerçekten de o yıllarda öyle şeyler yaşanmış izlenimi uyandırıyor insanda yani içinde dalıp gidebiliyorsunuz kitabın. Aynı zamanda, kitaptaki iki kahramanımızın sürekli iç savaşımını okumak da empati kurmamızı kolaylaştırmış. Mesela, ilk başlarda yaratıcı ile sevdiğini  paylaşmak istemeyen bir kadın gördüğümü sanırken, sayfalar ilerledikçe, sevdiği adam için emek emek inşa ettiği hayatından vazgeçen ve sevdiği adamın kendini adadığı yolda ona destek olmak isteyen bir kadınla karşılaştım. Demek ki birkaç günde birçok şey değişebiliyormuş ya da aşk tüm planları baştan kuruyormuş demek daha yerinde olacak. Bu değişimi de Pilar'ın "öteki" olarak bahsettiği içindeki o realist ve maceradan uzak kalmak isteyen dürtüler bütünü ile okuyoruz. "Öteki", hepimizin pek yakından tanıdığı ve her birimizin ister istemez içinde olan bir iç ses belki de... Susturabilene aşk olsun, zaten susturabilene aşk oluyor...      


**** ALINTILAR: ****

"Yalnızca içinde bulunduğun anı yaşamaya çalış. Eskiyi anımsamak, bizden daha yaşlılara özgüdür." (Sayfa 20) 

"Gözlerinin ta içine bakıldığında kimse yalan söyleyemez, kimse karşısındakinden bir şey saklayamaz. Ve azıcık da olsa duyarlılığa sahip bir kadın, aşık bir erkeğin duygularını gözlerinden okuyabilir." (Sayfa 43) 

"Yüreğine söz dinletebilen kişi, dünyayı fethedebilir." (Sayfa 53) 

"Aşktan daha derin hiçbir şey yoktur. Çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. Gerçek yaşamdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağaya dönüşür." (Sayfa 61) 

"İnsanın, düşlerini gerçekleştirmek adına verdiği savaşımda bazı başarısızlıklara uğraması, ne uğruna savaştığını bilmeden yenilgiye uğramaktan daha iyidir." (Sayfa 74)

"Olmayı düşlediğiniz yerde tüm benliğinizle olmanız gerekiyor. Bölünmüş bir krallık, düşmanların saldırısına karşı koyamaz. Kafasının içi bölünmüş bir insani yaşamın yükünü gerektiği gibi kaldıramaz." (Sayfa 118) 

"O kitapta, bir kentin yerini değiştirebilirsiniz, ama bir kuyunun yerini asla, der. Sevenler birbiriyle buluşur, susuzluklarını giderirler; yuvalarını kurar, çocuklarını kuyunun çevresinde yetiştirirler. Ama çiftlerden biri gitmeye karar verirse, kuyu onu izleyemez. Aşk orada kalır, terk edilmiştir, ama suyu her zaman berraktır. " (Sayfa 142) 

"Düşler boş oturtmaz insanı." (Sayfa 216)  

************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder