14 Kasım 2023 Salı

YANLIŞ ADAMIN MACERALARI

Kitap adı: Yanlış Adamın Maceraları

Yazar adı: Mehmet Engin Ayatar

Orijinal adı: Yanlış Adamın Maceraları 

Özgün dili: Türkçe

Anadilinde 1. Baskı: Mart, 2019 

Okuduğum baskı: Truva Yayınları, 1. Baskı, Eylül 2022  

Sayfa Sayısı: 606   

 


Nasıl anlatabilirim bu kitabı bilmiyorum ve uzun zamandır ilk kez bir kitabın okunmasını nasıl sağlarım diye kafa yorarken buldum kendimi çünkü genelde kitapları beğenir, yutarcasına satırları okur, beğenmediğim yanlarını da serpiştirir, eleştirel yanımı da satır aralarına ekler ve kapanışı yaparım fakat bir kitabı hem bence herkes her yaşında hissederek okuyamaz ama hem de okumazsanız da çok şey kaybedersiniz ikileminde bırakarak nasıl yorumlayabilirim emin değilim. Herkes her yaşında hissederek okuyamaz bence dedim çünkü içindeki anlatılanları, hem bariz anlatılanları hem de anlatılmak istenenleri, ima edilenleri, seslenişleri, suskunlukları ve yazılanları kaç kişi anlayabilir, bu soru çok düşündürüyor çünkü bu sorunun cevabı büyük bir mevla olsaydı bu kitapta anlatılanlar gerçek hayatta da olmazdı; demek istediğim şu ki o hissiyatı ve bütün varoluşunu yeterli bir sorgulama yetisiyle kavrayacak insanoğlu bu dünyada kalabalık olsaydı bu kitaptaki dert tasa gerçek derinlikteki insanları kaplamaz ve öykü gerçekliğini kaybederdi. İşte böyle bir paradoksa sürüklendim. 

Romandaki baş kahramanın içindeki o çatışmaları ve süregelen talihsizlikler silsilesinin eşlik ettiği birikimleri kavrayacak duygusal zekaya hükmetmiş olan okuyucunun bu kitabı beğenmemesi de çok olası olmayacaktır. İşte bu derecede ehemmiyet verilecek bir kitabı bitirdim ben bugün ve keşke böyle bir kitabın yazarı olabilseydim dedim. 


Dolayısıyla okumanızı tavsiye ederim, fakat romanın içine dalınca o pek çok detayda verilen mesaj yerine yalnızca yüzeyselce verilen bilgiden ve olay örgüsünden çıkarım yapacak yorgunlukta oluyor insan bazen, o dönemler için değil tavsiyem. Biraz daha hissetmek gerek bazı şeyleri ve insanoğlu bazı durumları yaşamadan bile hissedebilir bence, lakin bir yere kadar, o nerede olduğu bir türlü belli olmayan bir yerden sonra kendimizi kaptırıp baş kahramanımız Fikret'i içimizde bulduğumuzda delirir gibi olur insan, tıkandığımız bu duvarlar olmasa aklımızı kaçırırdık neticede...  Bu sebeple romana gereken vakti verebileceğinizde elinize almanızı önermek isterim ki üslubu ile de zaten yeterince akıcı bir roman olduğu için elimden düşürmek istemeden okudum. 

 ************

Gelelim kitabın konusuna... Baş kahramanımız Fikret'in üniversite zamanlarından başlayıp otuzlarına kadar uzanan yaşamı, içsel çatışmaları, duygusal iniş çıkışları, aşkları, ailesel bağları, kelimenin tam anlamıyla hayat mücadelesi, doğru adam olmaya çalıştığı ve hatta başardığı zamanlar, yanlış adam olduğu hissiyatı ile kaplanmışken ise dünyanın yanlışlarını en çok fark ettiğini anladığımız durumlar, bütün unların yanında ekinden düşürmediği defteri ile yazmaya çalıştığı kitap, Şahin'in her zaman diliminde başka kimliklerle hikayemize konuk oluşu ve yaptığı çözümlemeler, bazı anlarda Fikret'in yaptığı nokta atışı tespitler ve hem en sıradan hem de en sıradışı haliyle bu ülkenin gerçeklerine verdiği veyahut veremediği tepkiler, yüklü bir yalnızlık ağrısı içinde iken verdiği mücadeleleri ve daha pek çok macerasını okuyoruz bu romanda. 

Hepimizin içinde Fikret'ten bir parça var, yanlış adamken de bu geçerli doğru adam olduğu esnada da. En çok da bu yüzden Fikret'i tanımak güzeldi ve bir roman okurken bazı karakterlerle bütünleştiğimizi hissederiz ya hani, işte Fikret'in hikayesine eşlik etmek de bu kadar akıcıydı benim için ve zevkle okuyup bitirilecek, bitince de keşke biraz daha devam etseydi dedirten keyfi veren bir hikaye, Fikret.... 

************ 
Gelelim kitapla ilgili yorumlarıma... Ben de kendimden bir şeyler anlatmak isterim bu özel romana dair fakat olay örgüsünün tadı damağımda kaldığı için kitabı okumak kadar hissettiremem ki Fikret'i, zaten yanlış adam olmanın doğru adam olmaktan daha doğru olduğunu hissetmek için bir durup dinlemek yeter bazen, peki neyi dinlemek? İşte o da bende kalsın, yazarın Fikret'e hiç vermediği sır belki de. 

Uçan Adam: Kime göre yanlış, kime veya neye göre doğru bu hayatın gidişatındaki yaşananlar? Fikret, baş kahramanımız, yanlış adam da oluyor bazı dönemler, doğru adam da. Baş kahramanımız benimle aynı okuldan ve aynı bölümden mezun, o yüzden ayrı bir sempatim var belki de kendisine. Ankara'da o bölümde okurken aslında sevmediği bir işi yapacağını hissetse de mezun olmak için çabalamaktan başka çaresi kalmamıştır. İçindeki buhranları veyahut bu yanlış hayatta doğru kalma çabasını, huzursuzluğunun kaynağını anlamak için kitabı sayfa sayfa okumak gerekir fakat en azından mücadelesinde yalnız hissettiğini söyleyebilirim. Aysel var bir de, ilk aşkı yazacağım Aysel için ama karanlık dünyasını aydınlatmasına Fikret'in kendisi de izin vermeyecek esasen. Başkalarının sıradanlığı kabul etmeyip de hüzün hastalığına yakalandığını düşündüğü Fikret aslında hayatının anlamını arar belki de. Yanlış mıyım diye kendisine sorup durur sürekli. Aile desen okusun ister haliyle fakat sıradan Türk ailesi işte, nasılsın diye sormazlar ki. 

Dondurması Eriyen Kadın: Okuduğu gibi aynı zamanda yazar Fikret. Bir defteri vardır, meşhur defterini kitap boyu farklı siluetlerde karşısına çıkacak olan Şahin'e bırakacaktır. Kitap boyu demişken, kitap boyu Fikret'in iç sesi, kendisiyle savaşı ve yazdıklarını okuruz, kendi kendisiyle konuştuklarını duyarız sayfaları çevirirken, anlıyorum onu ben, keşke anlamasaydım da bu adam da deli mi deseydim her sayfada ama bazen anlar insan. Aysel Ankara'ya gidip gelir, ikisi de İzmirlidir, yine de Fikret'i duymaz, ne yazık. 

Sesimi Duyar mısın?: Okulda başarılı bir kız var, Şehnaz. Aysel gibi Şehnaz da Fikret'le mutlu bir hayat kurmayacak ama o havalı ve çalışkan kız hep kalacak hayatında. Ara ara o eski aşkı Zeynep de gelir Fikret'in aklına. Aslında yalnızdır ama bu üç kadın hep aklında dönüp dolaşır Fikret'in ve herhalde eleştirdiğim tek konu da üçünden birini kafasına takıp peşinden gitmek yerine dönem dönem üçü arasında savruluşu olmuştur Fikret'in ki zaten üçü ile de ne bir ilişkisi olur ne de bir mutluluğu. Yine de Şehnaz aynı bölümde okurken Fikret'in içinden geçenleri duysun isterdim. Neyse sonunda bu hiç içselleştiremediği mesleğin okulunu bitirir Fikret. Doğru adam olmak için mi bütün bu çaba?

İşsiz adamın sihirli kumbarası: İşsizdir elbet artık Fikret fakat parasızlığını çözecek bir yol çıkar karşısına; sihirli bir kumbara, sorular soran, zeka soruları, doğru cevabı bilince çeşitli para birimlerinde para veren. O soru ve cevapları herkesin okumasını isterdim. Fakat günün sonunda hazıra dağ dayanmaz ve para biter, kumbara gider, Fikret bu macerayı noktalayıp yanlış adamlığı bir kenara bırakmak zorunda kalacaktır. Halbuki kitap boyu doğru adamın işinde gücünde, sessiz ve sıradan bir robot gibi yaşadığını, yanlış adamın ise hayatı sorgulayan ve duyguları olan hassas bir adam olduğunu iliklerine kadar hissediyor insan, yine de intihara sürüklemez mi yanlış adam olmak , bu kadar doğru olmasına rağmen?

Nefs-i tahakküm: Şahin diye bir kahramanımız da var, Fikret'in içini döktüğü defteri eline geçiren. Aslında başta Fikret o meşhur defteri kendi rızasıyla verse de zamanla arar duru fakat bulamaz. Hatta hayatının alakasız mekan ve zamanlarında farklı yaşlarda, farklı işlerde, farklı yüzlerde Şahinler çıkar karşısına Fikret'in. buralarda zaten anlamaya başlarız, Fikret'in bazılarına göre deli olduğunu fakat esas delilik doğru adam olmaya çalışmak değil midir bu yanlış dünyada? Fakat Fikret ile ilgili en sevdiğim şeylerden biri de iç sesinde türkü olması, Fikret ne alem adamsın, iyi ki de bir roman karakterinin türkü söylediği bir olay örgüsü içine atlamışız. Sahi, neden başroller hiç türkü söylemez veya dinlemez? Neyse buradaki halktan biri diyedir, yoksa nasıl havalı olunsun (!). Fikret'in defterini alıp geri vermeyen ve hep başka başka kişiler olarak çeşitli zaman dilimlerinde Fikret'in karşısına çıkan Şahin'in gözünden de yazılmış bazı kısımlar. Buralarda aslında maalesef ki bazı durumların Fikret'in kafasında döndüğünü hissediyor fakat kendimizi kaptırmaya devam ediyoruz ki Şahin ile Fikret'in ne konuştuğunu anlayalım. Fikret için Şahin'in neleri temsil ettiğini çözümlemek daha mühim olmalı. Neticede zamanla işe girip iş güç sahibi bir adam olduğu için Fikret yanlış adamlıktan sıyrılmaya başlar. Bu arada Aysel ile tekrar yolları kesişir, hayret ki Aysel Fikret ile olmak ister fakat evlenip boşandığı için midir nedir Fikret sevdiği kadını adeta istemez. Buralarda biraz ıssız adamlık da seziyorum ne yazık ki. Kimse mükemmel olmuyor. Böylece Aysel, Zeynep, Şehnaz da yalan olur... 

Çöp Adam: Bu bölüm kitabın en sevdiğim bölümüydü çünkü yazar bir distopya yaratmış burada, daha doğrusu baş kahramanımız Fikret'in distopyası diyebiliriz. Romanın yalnızca bu bölümünden başlı başına bir distopya kitabı çıkardı. Fikret'in korktuğu dünya mı demeliyiz bu distopyaya acaba? Tabii ki tüm distopyalar gibi sevgi ve hoşnut gülümsemeler bulunmuyor bu distopik hayatta da fakat gayet özgün ve okunmalı ki gidişatımızın buraya vardığı konusunda uyanmalı. Bu bölümü çok ayır tutuyorum diğerlerinden.  
 
Doğru Adam: Doğru adam olmak için bu kadar çaba sanırım değmiş ki işinde, gücünde, para kazanan, başarılı bir inşaat mühendisi olarak çalışmaktadır baş kahramanımız Fikret. Tabii ki bu duygusuz ve monoton hayatta iç huzuru yakalayama fakat doğru adam olmak mutlu olmak demek değildir, doğru adam olmak başka bir şey olsa gerek, toplum normların uyum sağlayan ve sorumluluk sahibi kişi olarak tanımlayabiliriz. Bu bölümdeki hayvanlar meclisi konuşmalarından tek başına bir hikaye çıkarmış, böylesine dolu dolu olması romanı okurken aldığım keyfi de epey artırdı. Bu hayvanlar meclisi diyaloğunu okurken hayvanların verdikleri mesaj 

Yalnızlık Makamı: Doğru adam olmak yalnızlığı da beraberinde getirir derken arada bir haberleştiği Şehnaz'ın evlenmesi de tuzu biberi olur bu durumların, Fikret için. Gerçi Fikret kendi iç dünyasındaki çözümlemeleri bitirmediği için dışarıya hamle yapmayan bir insan ve yalnızlığı değilse bile somut tekliği bunun eseri olmalı diye düşünüyorum. Bu çözümlemeden de anlaşıldığı üzere yıllar geçmekte ve Fikret de yaş almaktadır ve fakat tek adam oluşu değişmemiştir. 

Yanlış Adam: Fikret bu bölümde içindekileri dışa küfürlerle savurmaya başlar, gitgide doğru adamın baskıladığı yanlış adam ortaya çıkmaya ve Fikret de durumu akışına bırakmaya başlar. İstanbul'daki çalışma hayatı, Ankara'daki okul hayatı İzmir'deki ailesi ve yaşantısı yalnızlığını bastıramamıştır bir türlü. Şehnaz'ın sürekli araya adam sokarak Fikret'in yükselmesine yardım etme teklifini reddetse de artık kabul etmeye veya hiç bilmediğimiz başka bir sebeple Şehnaz'ın yanına gitmeye karar verir. Ben burada ana tema olmasa da Fikret'in Şehnaz ile dostluklarını okumak güzeldi çünkü aralarında bir ilişki olmasa bile dostlukları ve darda kalınca veya birbirlerinin şehrine gelince birbirlerini aramalarını sıcak ve güvenli limanda bir dostluk olarak da görebiliriz. Her neyse, en sonunda Fikret Şehnaz'ı arayıp Ankara'ya gider, onunla görüşmeye fakat kapıdaki güvenlik görevlisi ile tartışır ve düşüp kafasını bir yere çarpınca aylarca komada kalır..

Gerçeğe Çağrı, Geleceğe Dönüş: Komada olan Fikret'in hayal dünyasında kendi hayatının farklı zaman dilimlerine gidip gezindiği veyahut yaşanma ihtimali olup yaşanamayan gelecek ihtimallerinde dolaştığı sayfalar, Fikret'in hayata karşı olan bu doludizgin serzenişinin ve bazen tam tersine gelen kapanışlarını kaynağını gösteriyor. Aysel, Zeynep ve Şehnaz'la olabilecek hayatların hiçbirinde ise gerçek huzuru yakalayamaması hayallerinde bile mutluluğa erişemediği için okurken hüzünlendirse de pek çok detayda toplumsal konulara bile parmak bastığı için bu hüznün ardında çok dolu bir bilgi birikimi ve aktarım olduğu açıkça görünüyor. Hayatın deprem dahil pek çok acısına parmak bastığı için zaten Fikret'in sonunun gelişi başından belliydi, taşımak ağır bu kadar yükü haliyle. Burası spoiler olacak o yüzden devam etmeyebilirsin okumaya: Fikret komadan ayılınca intihar eder...  


************ 

Herkesin altını çizeceği cümleler farklıdır, hele ki bu romanda bambaşka olacağı kanısındayım; ruhtan ruha, bedenden bedene değişecektir; kimilerinde renklenecektir, kimi ellerde de solup gidecektir belki de; bende hangisi oldu bilemem ama bunlar da benim için kitaptan alıntılar:  


"Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." (Giriş)


"Yalnız ilk adımlardaki medeniyetin de meraktan ve dedikodudan geliştiğini unutmamak gerek." (Sayfa: 30)


"Kendini zar zor duyabilmesine rağmen bağıra bağıra türkü söylemeye başladı. İnsanın bazen kendini duyabilmesi için türkü söylemesi gereklidir." (Sayfa: 77)


"..., bir satır yazmamış olsam da büyük bir yazarım ben." (Sayfa: 99) 


"-Mühendisliğin üç temel ilkesi olan emniyet, ekonomi ve estetiği neden dikkate almadan bu yola girdin? Bu üçü arasındaki dengeyi neden gözetmedin?" (Sayfa: 114) 










"30 yaşıma ulaştığımda hayallerimi büsbütün kaybetmiş bir oduna dönüşürsem?" (Sayfa: 126)  

    

    Yazarın bu cümlesini 30 yaşımı bitirmeme 2-3 ay kala okudum ve geri dönüp baktığımda yazarla aynı üniversiteden, aynı fakülteden, aynı bölümden, bölümün aynı dalından mezun olduğumu fakat yazar olma hayallerimi derin dolaplara gömdüğümü hatırladım, o yüzden biraz da hüzünlüydü bu roman, zordu okuması, akıcıydı kitap ama bana zordu işte, bazen akıp giden hayatın akıcılığını hiç kaybetmeden zorlaması gibi, teklemeyen zaman ama yorulan sezintilerle dolu geçen seyrek bir ömür işte... Ne dersiniz, sizce sonum Fikret'le benzeşir mi? Fakat sayfa 210'daki sondan dördüncü soruyu kendime sormadan edemiyorum işte, her neyse, hadi romana devam....                                                                                 

"Birini seversen o ilişki başlamış demektir." (Sayfa: 257)


"Bütün bu havalı cümlelerin ardında sevdiği işi yapamamanın acısı ve yalnızlığın derin hüznü saklıydı." (Sayfa 496) 


"Kendimi ne kadar özlediğimi fark ettim. Yaptığım bütün bu yanlışlara rağmen o bendim. Bütün bu yanlışlar beni bugünlere getirmişti. Yanlışlar değerliydi." (Sayfa: 595)


"-Yanılıyorsun. Yalnızlığınla yaşamaya cesaretin varsa her zaman umut vardır. Eğer doğruları sorgulayabiliyorsan, her yenildiğinde çorak karamsarlığında yeni hayaller filizleniyorsa her sabah kendine söylediğin yalanlarla güne meydan okuyorsan oyun henüz bitmemiştir."  (Sayfa: 605) 

 


************


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder