Kitap adı: Boğulmamak İçin
Yazar adı: George Orwell
Orijinal adı: Coming Up for Air
Ülke: İngiltere
Özgün dili: İngilizce
Anadilinde 1. Baskı: 1939
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 13. Baskı, Ekim 2018, Çeviri: Suat Ertüzün
Sayfa Sayısı: 254
George Orwell'ın bu kitabı sanırım tekrar dönüp okuyacağım nadir kitaplardan biri olacak, nadir diyorum çünkü çok sevdiğim kitapları bile ikinci kez okuma adetim yok denecek kadar azdır fakat Boğulmamak İçin, okurken tadı damağımda kalan bir roman oldu. Yazarın kitaptaki yazım şekli, üslubu, George Bowling isimli baş karakterin ağzından okuyucuya karşı hitap eden bir dille yazılmış kendine has tarzı, göbeğiyle dalga geçerken komik fakat gerçekçi bir tavır takınması, hayat böyledir işte şeklindeki yaklaşımı, kitabın konusu ve olay örgüsünden çok daha fazla keyif almamı sağladı okurken. Baş kahramanımız Geroge Bowling hem 1. ve hem de 2. Dünya Savaşı'nı görüyor, daha doğrusu 2. Dünya Savaşı'nı göreceği sıralarda hikaye sonlanıyor fakat ilkinden ötürü 2. kez dünya savaşı çıkmasına karşı olan beklenti ve endişesi, buna karşın hayatta kalmasını sağlayan vurdumduymaz görünümlü komik tarafı, tuhaf olaylara olağan yaklaşımları, olağan olaylara ise sağ duyulu ve tuhaf denilebilecek derecede sakin yaklaşımı, bu karakterin baştan sona hayatını okumayı akıcı bir kitap okuma zevkine dönüştürüyor.
Elime bir kitap alayım, keyifle okuyayım fakat bir olay örgüsü olsun yani sadece durum hikayesi olmasın ama olay örgüsünün içinde de kaybolmadan sakin sakin okuyayım, aynı zamanda hem sonunu merak edeyim hem de gidişattaki detaylar hayranlık ve şaşkınlık içinde kitabı elimden bırakamamamı sağlasın diyorsanız bu kitabı kesinlikle öneririm. Yıllardır kitaplığımda duruyordu ve daha önce neden okumamışım ki diyorum. Her iki dünya savaşından da, her ne kadar ikincisi kitapta henüz başlamasa da, söz etmesi bana Stefan Zweig izlerini andırıyor fakat George Orwell, ya da George Bowling diyelim (kitabın kaş kahramanı), Stefan Zweig'ın tarzından daha uzakta; daha mizah dolu ve hayatın gerçekleriyle de mücadele ettiği için bu mizahi yaklaşım son derece gerçekçi ve hüznü örtbas etmeyecek nitelikte yansıtılmış. Keşke kitabı okumanın verdiği keyfi anlatabilmeye yetseydi kelime dağarcığım fakat bunu yerine okusanıza demeyi tercih ediyorum :)
************
Sistemi eleştirmesine alışığız yazarın, aslında bu kitapta da şaşırtmıyor fakat anlatım tarzı kendine aşık etti. Bu kadar dengeli bir şekilde gerçeğin can sıkıcı detaylarını kabullenip mizahi yaklaşımıyla bütünleştiren bir roman daha var mıdır bilmiyorum. Öncelikle iki dünya savaşını da gören bir jenerasyondan baş kahramanımız. O yüzden savaş gibi ciddi şeylere yine mi başlıyoruz şeklinde bakarken bir yandan da ısrarla balık tutma tutkusunun peşinden koşması ve şişmanlaması üzerine kendisiyle dalga geçebilmesi muazzam bir karakteri okuduğumuzu kanıtlar nitelikte.
Baş kahramanımız Geroge Bowling'in ağzından anlatılıyor her şey. Gençliğinde 1. Dünya Savaşı'nı görmüş ve orta yaşında da herkes gibi 2. Dünya Savaşı'nı bekleyen bir topluluğun içinde, tekdüze bir yaşam sürmesine karşın bu tekdüzeliğin farkında ve olaylara yaklaşımı son derece gerçekçi, kendisiyle empati kurmak için zorlanmadım okurken. Gerekeni yapıyor yani sisteme uyum sağlıyor fakat sistemin dayattığı gerekliliklerin farkında yani isyan çıkarmıyor fakat sıradanlığın içindeki detayları görebilecek kadar da politik ve sorgulayan bir donanıma sahip bu adam kesinlikle, hayatını okurken onunla aynı anda yaşadığımızı hissetmeye değer. Orta sınıf bir vatandaş olduğunu da sürekli vurguluyor, iki çocuk babası ve göbekli bir adam olduğu için toplumun kendisine nasıl baktığını da net bir şekilde görüyor. Bunlara aldırmıyor diyemem çünkü toplumun kendinden beklediği hayata ayak uyduruyor fakat gidişatın farkında, olaylara geniş pencerelerden bakıyor ve geçmişindeki balık tutma özlemi onu doğup büyüdüğü topraklara geri dönmeye itiyor...
************ Ufak bir Özet: ************
George Bowling, sigorta pazarlamacılığı yapan, kilosunu zaman zaman tiye alan veya bunu öne sürerek mizahi bir yaklaşımlı hayatındaki gelişmeleri okuyuculara aktaran, Hilda isimli, tutumluluğu cimriliğe vardırarak yaşamdan alcağı zevki indirgeyen, bir kadınla evli olan, iki çocuk babaıs ve oturduğu semte göre sıradan, genele bakınca da orta halli bir aile babasıdır. George Bowling'in gözünden dünya hem çok kafaya takmamamızı gerektiren hem de ciddi mevzuuların döndüğü bir yerdir. Ev taksidi öder, eşi ve çocukları ile işi arasında standart bir hayat sürer. 2. Dünya Savaşı'nın kapıda olduğunu bilir herkes. Bu bekleyiş içinde savaş konusundaki tutumu, 1. Dünya Savaşı'nı gören bir insanın yılgınlığı nasıl olabilirse, işte o kadardır. Hayattaki hevesi çocukluğunda kalan balık tutma hobisidir. Savaş konusundaki yaklaşımı ve balık tutma özlemi ise kitapta sık sık dile gelir.
Çocukluğunu anlatmaya başladığı bölüm okurken keyif aldıran detaylarla kaplıdır. Yine standart bir ailede büyümüş fakat çalışkan olmasına karşın okuldan erken yaşta alındığı için tabiri caizse büyük adam olmak yerine esnaflara çıraklık yaparak hayata atılmıştır George Bowling. Çocukluğuna dair detaylarda, çok çocuklu ailelerde hayatı harcanıp giden komşu kızı da vardır, evden kaçıp ailesini çok üzen abisi de. Çocukluğundaki mahalle hani bizim de nerede o eski semtler dediğimiz tadı veriyor okurken. 1. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ile askere alınanlardan biri olmasına karşın uzak bir yere erzak sayımı yapması için gönderilir ve savaş bitene kadar orada kalır genç George Bowling. Kendi anlatımıyla savaşı rahat ve uzak bir yerde geçirir. O günden sonra çocukluğunun geçtiği mahalleye yani Aşağı Binfield'e sadece annesinin cenazesi için gittiğini söyler. Savaş konusunda anlattıklarını okuyunca yaşamadığımız hayatları bir nebze de olsa romanlardan okumanın hayreti içinde ilgilendim, yazarın satırlarına. Savaşın götürdüklerine değil de götürmediklerine daha çok odaklanmış, insanın ölmeden savaştan çıkması halinde nasıl bir psikoloji ile hayata devam ettiğini öyle güzel anlatmış ki, George Bowling'in ağzından dinliyoruz üstelik bunları, sohbet eder gibi olan o içten ve sıcakkanlı üslubu ile.
Yazar, devamında savaş sonrası askerlerin aristokrat bir havaya büründüğünü ve işsiz kalmanın acı yanıyla yüzleşmenin zorlu mücadelesini de kaleme almış, okurken yaşattı adeta. Savaş sonrası bir işe girip hayatını devam ettirmek için hayat mücadelesine atılmak zorunda kalan George Bowling, geçici işlerde koştururken tesadüfen eski bir tanıdığı ile karşılaşır ve onun zengin ve geniş çevresi sayesinde sigortacılık işine girer. doğru yerde doğru cümleleri kurduğu için hayatın sunduğu bu fırsatı kaçırmaz. Hayatının devamında, yani 45 yaşına, şimdiye dek, bu işte çalışır. Uçan Semender'de 18 yılı geçer. Bu süreçte Hilda ile evlenir ve ev taksidiyle boğuşan, çocukları okutan tipik bir aile olurlar. Hayatla ilgili sorgulamaları da birçok satırda karşımıza çıkar ve Hilda'nın tutumluluktan başka bir tutkusu olmamasına huysuzlanır. Aslında Hilda'yı sevdiğini düşünüyorum ama yanımdayken istemem, yanımda değilse özlerim tadında bir sevgisi var bence. Ne yazık ki bu da çok gerçekçi...
Hayatın sıradan koşturması içinde eskilere özlemi artar. Hep o balık tuttuğu yere gitmek ister. Birgün eşine yalan söyleyerek, doğruyu söylese karşı çıkacağına emindir, iş gezisine çıktığı yalanı ile, bir köşeye sakladığı paraya güvenerek düşer yollara. Hayali, çocukluğunun geçtiği yerleri görmek, orada güzel bir hafta geçirmek, mutluluğu oralarda bulmak, özlem duyduğu en çok şey olan balık tutma hevesini de çocukken balık tuttuğu yerde balık tutmaktır fakat gidince hayal kırıklığına uğrar. Her yer sanayileşmiş ve balık tuttuğu gölü kurutmuşlardır... Eski sevgilisi ile de karşılaşır, öyle aşk acısı falan çekmez ama şaşırır tabii ki, o da tanımaz George Bowling'i, esnaf da. Kimsenin Bowling ailesini oğlunu tanımaması da her yerin sanayileşip eski mahalle gibi görünmemesine de çok üzülür bowling. Ama en çok da balık tuttuğu göletini kurutmalarına yıkılır. Yine de o bir haftayı orada geçirerek kafasını dinlemeye çalışır. Kaldığı yerde geçen anonsa Hilda Bowling isimli birinin hasta olduğunu duyar fakat eşinin kendisini yakaladığı için yaptığı bir tuzak olduğu düşündüğü için bu anonsa inanmaz.
Bu tatilde beklenmedik bir şekilde bir tatbikat uçağı yanlışlıkla bomba düşürür Aşağı Binfield'e. Sürekli tatbikat yaptıklarını, 2. Dünya Savaşı beklendiği için tüm kasaba görmektedir fakat yanlışlıkla bomba düşmesi ciddi can ve mal kaybına yol açar. Başta herkes 2. Dünya Savaşı'nın başladığını sanar fakat gerçek kısa zamanda ortaya çıkar. George Bowling de bu olayın üzerine erkenden eve döner. Gelip gördükleri hayal kırıklığı yaratmıştır ona.
Dönerken Hilda'nın gerçekten hasta olduğunu düşünür ve yolda dehşete kapılır George Bowling. Eşini bu kadar seviyor muydu diye düşünüyor insan okurken ama varken özenmeyen, yokken özleyen eş tipi işte. Böyle kıymet bilinir mi bilemiyorum. Bunu uzun uzun düşünmem lazım. Dönüşte, eşi Hilda ile konuştuğunda ise gerçekler ortaya çıkar. O anons Hilda'nın oyunu değildir. Hilda hasta da değildir. İsim benzerliği vardır ortada fakat Hilda kocasını kontrol etmek için George'un söylediği otele mektup yollayınca George'un yalan söylediğini anlamıştır ve kavga etmeye başlarlar. Onu aldattığını düşünüyordur belki de. Ona gerçekleri anlatacak mı George? Bunu bilmiyoruz. George da bilmiyor ki....
************
**** ALINTILAR: ****
"Korku! İçinde yüzüyoruz. İçimizde var. İşini kaybetmekten ödü kopmayan biri varsa o da savaştan, faşizmden, komünizmden veya başka bir şeyden korkuyor." (Sayfa 24)
"Bazıları kadınların şişkolara şaka gözüyle baktıklarını düşünür ya, inanmayın. Kadınlar onlara aşık olduklarını inandıran hiçbir erkeğe şaka gözüyle bakmazlar." (Sayfa 29)
"... yemeğin önemli olmadığını, rahatlığın önemli olmadığını demeye getirir; sadece şıklığın, ışıltının ve modern görünüşün önemi vardır. Bugünlerde her şey, Hitler'in size ayırdığı merminin bile görüntüsü şık ve moderndir. " (Sayfa 32)
"Şu aralar tutturduğumuz yol bu. Her şey şık ve modern görünüşlü; her şey başka bir şeyden yapılma. Her yer selüloit, lastik, krom kaplı çelik, gece boyu yanan ark lambaları; başınızın üstünde cam çatılar, hepsi aynı müziği çalan radyolar; yeşil yok, her yer beton kaplı; kısır meyve ağaçlarının altında otlanan yapma tosbağalar." (Sayfa 33)
"...ama yine de çoğu zaman geçmişin, bir tarih kitabındaki bir sürü bilgi gibi, öğrendiğiniz bir olgular kümesinden ibaret kalması dışında bir gerçekliği olmuyor." (Sayfa 37)
"Henüz çok küçükken uzun süredir burnunuzun dibinde olup da sanki bir anda farkına vardığınız şeyler olur." (Sayfa 43)
"Birinin iyi bildiği bir işler uğraşmasını, mesela bir kadının -mutfak işlerinden gerçekten anlayan bir kadının- hamur açmasını izlemekte her zaman büyülü bir yan vardır." (Sayfa 57)
"O günlerde kadın kahramanlar kum saati gibi görünmek zorundaydılar, şimdi silindir gibi." (Sayfa 62)
"Her şeye vakit vardır ama yapmaya değer şeyler hariç." (Sayfa 91)
"Savaştan önce hep yazdı - daha önce de söylediğim gibi, bir yanılsama tabii ama hatırladığım bu." (Sayfa 115)
"Ama o zamanki insanlarda olup da bizim şimdi mahrum kaldığımız bir şeyin de olduğu doğru.
Neydi o? Basit bir ifadeyle, geleceği korkulacak bir şey olarak görmüyorlardı." (Sayfa 119)
"Sonra tabutun üstüne bir parça toprak attılar ve bir anda, insanın annesinin yerin iki metre altında yatmasının ne demek olduğu kafama dank etti, gözlerimin ve burnumun gerisinde bir şey atar gibi oldu..." (Sayfa 129)
"Savaş insanların başına olmayacak şeyler getiriyordu. Ve asıl sıra dışı olan şey onun insanları nasıl öldürdüğünden çok, onları bazen nasıl öldürmediğiydi." (Sayfa 130)
"Zaten iyi kitap, okumaya niyetli olmadığınız kitaptı." (Sayfa 134)
"Savaşın insanları entelektüellere çevirdiğini söylemek abartı olur fakat onların geçici olarak nihilistlere döndükleri bir gerçektir." (Sayfa 138)
"Savaş eğer sizi öldürmüyorsa düşündürmeye başlaması kaçınılmazdı." (Sayfa 138)
"Anlamaktan kesinlikle aciz olduğum bir başka şey de o beş parasız orta sınıf aile kızlarının pantolon giymiş her şeyle sırf evden kaçmak için evlenebilecekleriydi." (Sayfa 148)
"Hayat yaşamak içindir ve eğer haftaya bizi düşkünler yurduna göndereceklerse, eh, haftaya kadar neler olur neler." (Sayfa 152)
"Bir kadınla on beş yıldır yaşıyorsanız onsuz bir hayat düşünemez hale gelirsiniz. Dünyanızın bir parçasıdır o. Diyelim ki güneşin veya ayın bazı özellikleri hoşunuza gitmiyor; onları yine de gerçekten değiştirmek ister misiniz? Hem bizim çocuklarımız da var. Çocuklar için 'bağ' derler. Veya 'rabıta'. Ama ona bakarsanız pranga da denebilir." (Sayfa 154)
"Güneşin altında yeni bir şey yok." (Sayfa 174)
"Bir insanın kalbi durunca -daha önce değil- öldüğünü söyleriz. Bana biraz keyfi geliyor bu. Sonuçta vücudun bazı kısımları çalışmaya devam ediyor; mesela saçlar, tüyler daha yıllarca uzuyor. Belki insan asıl beyni durunca ölüyor, yeni bir düşünceyi idrak etme gücünü yitirince." (Sayfa 176)
"bir bebeğe gaz maskesini nasıl takarsınız?" (Sayfa 213)
"Her şey yolundayken varlığına dayanamıyorum ama öldüğü veya acı çektiğinin düşüncesi kanımı donduruyor." (Sayfa 247)
************



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder