Kitap adı: Narziss ve Goldmund
Yazar adı: Herman Hesse
Orijinal adı: Narziss und Goldmund
Özgün dili: Almanca
Anadilinde 1. Baskı: 1930
Okuduğum baskı: Yapı Kredi Yayınları, 2022, 17. Basım
Çeviri: Kamuran Şipal
Sayfa Sayısı: 290
Kitabın ilk kısımlarında baş kahramanlarımızdan biri diğerine aralarındaki dostluğun tek amacının birbirlerine benzemediğini kanıtlamak olduğunu söylüyordu (Sayfa 35'te). Benim için hikaye orada başladı.
Narziss manastır okulundaki genç öğretmen, Goldmund ise babasının iyi yetişsin ve din adamı olsun diye manastıra bıraktığı genç delikanlı. Bu şekilde yolları kesişir iki baş kahramanımızın ve hikayeleri başlar.
İkisinin dostluğunu, oluşumunu ve tükenmeyişini, hatta artarak devam etmesini, bambaşka hayatlara evrilseler dahi, baki kalan bağlarını okuyoruz kitapta. Böyle bir dostluk mümkün mü? Kendinden zıt olanın kendini tamamladığını hisseden iki ayrı kişilik, sanırım dünyanın ihtiyacı olan dostluk bu olmalı. Bazen kendimize ayna olanı ararız ama tam zıttımız da boşluklarımızı doldurabilir kimi zaman. Öyle anlar gelir ki, kitaptaki hikaye gibi, mümkün kılınamaz bir bağın hiç kopmadığı hatta gemici düğümleriyle sağlamlaştırıldığına tanık oluruz. Veyahut yalnızca kitaplarda okuyabiliriz artık böylesine dostlukları, kim bilir...
* * * * * * * * * * * * *
Narziss ve manastırla tanışan Goldmund çok zeki olmasından sebep eğitimleri kolayca alabilir fakat bir gün dışarıya kaçıp bir kadınla tanıştıktan sonra kesiş olmak istemediğini anlar çünkü genel hatlarıyla şöyle diyelim, bu dindeki din adamlarının karşı cins konusundaki kuralına uyum sağlamak istememektedir. Ana sebep bu gibi görünse de , tek sebep tabi ki bu değil, aslolan Goldmund'un karakteri gereği gitmesi, gezmesi, görmesi, gerçek anlamda hayatı yaşaması, hayata, insanlara, sokaklara karışması gerekmekte, manastırda bir hayat geçirmek şöyle dursun, dışardaki insanların hapsolduğu hayatlarının bile kendisine yetmeyeceği bir ruha sahiptir.
Bu sebeplerle Goldmund gitmek ister, belli bir yere değil, sadece dışarıya, Narziss de onu tutmaz, hatta gitmesi için onu teşvik eder çünkü bilir ki onun yeri hayatın sokakta attığı bir fezanın altıdır, kendisi ise manastıra aittir, bu yüzden yolları ayrılır ve Goldmund hayatının bundan sonraki kalanını .eşitli maceralarla geçirmeye başlar. Gerçi sadece macera demek bunu azımsamak olur, bu yüzden doğru tabir şöyle olmalı: Goldmund kendine ait hayatı yaşamaya başlar. Böylece bu iki dostun yolları ayrılır, lakin tekrar kesişecektir...
* * * ** * Devamı spoiler içerir: * ** * * *
Goldmund sokakta da kalır, çeşitli kadınlarla da tanışır, gününü gün ettiği zamanlar da olur, bir ustanın yanında resim eğitimi aldığı çok dolu yıllar da yaşar. Belli olan şu ki Goldmund gezmeli, görmeli ve bunları dönüp dolaşıp bir atölyede resmetmelidir çünkü Goldmund sanatı simgeler, duyguyu, insanın ruhuna gelen detayları... Narziss ise aklı ve mantığı temsil eder. Hikayemizin genel kalemi bu iken Goldmund ve Narziss birbirini hiçbir zaman unutmaz.
Bu süreçte Goldmund vebaya yakalanan toplumun içinde de kalır, hasta olmaz, bir kadını kurtarmak için birinin canına kıymak zorunda da kalır, kendini kurtarmak için de öyle. Fakat iyiliğini bence bırakmaz, onunki hayatta kalma mücadelesi ve sanatı için görmesi gerekenleri görmeye çalışma çabasıdır halbuki, fakat sanatı kendisi ile tanıştıran ustasını bulup onun yanında ustalığını aldıktan sonra bile bile orada kalamaz, bir atölyeye hapsolmamalı, kendini tekrar etmemeli, hayatı yerinde görüp gördüklerini kağıda dökmelidir tekrar. Sürekli bir devinim içinde olma ateş, sebebi ile Goldmund kendisini sanatla buluşturan ustasından daha gerçek bir sanatçı haline gelir.
Pek çok kez kadınlarla da tanışan Goldmund en sonunda bir kadına olan aşkı yüzünden idam mahkum edileceği sıralarda, yıllardır görmediği Narziss karşısına çıkar ve onun hayatını kurtarır. Birlikte manastırda kısa süreli geçirdikleri vakitte kendisi usta olan Goldmund bir de çırak yetiştirir, çeşitli resimler yapar, manastır ve tabii ki Narziss hayran kalır bu sanata. Anlarlar sanatın ve bilimin, aklın ve duygunun birbirinin karşısında değil aksine birbirinin tamamlayanı olduklarını, tıpkı kendi dostlukları gibi. Lakin Goldmund tekrar gider bir süre sonra, çırağını ve eserlerin manastırda bırakarak, dostunu da tabii.
* * ** * * * **** ****
Kendini tamamlayanı bulmak ne kadar güç, değil mi? Tamamlayan... Kendini tamamlayan, kendine tamamlayan, bir ömrü harcamaya değer tek tabir belki de. Öyle sanıyorum ki, benim bu kitabı okumam ile içime düşen yaratımım bu tabir olmalı. Tamamlayan... Bu bir arkadaş, dost, sevgili, eş, hoca, usta veya başka herhangi bir anlamda olabilir. Konu sıfatlar değil, kendini tamamlayanı bulmak, daha derin bir mesele, mesele onu bulmak, sahip çıkmak, yıllarca görmesek de kaybetmemek, içinde yaşatmak, belki tekrar kavuşmak ya da kavuşamamak... Her koşulda anlayış ve emek ile ona sahip çıkmak, tamamlayanını bulduktan sonra yapılması gereken tek şey belki de, kendinden bambaşka değer yargılarına sahip olsa bile, tıpkı Narziss ve Goldmund gibi. Konu olaylar da değil, konu yalnızca kendini tamamlayanı bulabilmek belki de. Bir ömür uğraşıp bulamaya da bilirsin, ansızın edine de bilirsin. sahi, siz tamamlayanınızı buldunuz mu hiç?
Bundan bir süre sonra tekrar döner Goldmund, yıllardır yaşadığı bu hareketli hayat onun yüreğini yormuştur, hasta yatağında Narziss'in yanı başında huzurlu şekilde son nefesini verir, huzurun tanımı okura kalmış bu noktada, Narziss ise Goldmund'un hayatına kattıklarını bir kez daha anlar...
Narziss ve Goldmun'a dair ben daha da anşatmayayım, iyisi mi her okuyan kendi bakışından eşlik etsin, ister Goldmund'a, isterse Goldmund'u bekleyen dostu Narziss'e... Sanırım Goldmund ile gitmeyi tercih ederdim, özgürlüğün bu dünyada daha ağır bastığı bir kavram olduğunu sanmıyorum. Bu da benim kişisel yorumum olsun.
* * * * * *** ****
Kitabın tek eleştirel yanı -benim için- kadınların bilimle bağlantılarının olmaması veya olabilmesi ihtimalinin olmaması ve bunu işaret eden cümlelerin bulunması fakat bunu tolere eden durum kitabın yazılış tarihi olabilir. en azından bunu kitabın 1930'da yazılması ile hasır altı edip, kitabın baş kahramanlarını cinsiyetlerini düşünmeden, yani erkek hakimiyetini gözetmeksizin, ele alırsak, olayları ve davranışları insan, bilim, sanat, dostluk, akıl, duygular. özgürlük, bağlılıklar, tercihler çerçevesinde değerlendirerek, kendimize kitaptan ne katabiliriz, bu hikaye bizdeki neyi güçlendirir, neyi tamamlar, bunlara odaklanmak daha faydalı bir yaklaşım olacaktır.
Kitabın takdir ettiğim bir yanı daha oldu, o da gerçekçiliği. Kitap çok ama çok gerçekçi. Yaşanmış bir hikaye dense inanırdım, ayrıca olayların sonunun bağlanabileceği ihtimaller gerçek dışı olmamasına rağmen bir sonraki satırı merak ettiren, sürükleyici ve akıcı bir yanı da var. bu yüzden herkese önereceğim bir kitap, hikayenin içine ilk sayfalarda giremeseniz bile ilk sayfalarında sabredin ki devamındaki keyifli anlatıma bir an önce kavuşun, okur olarak hikayenin bir parçası gibi hissedeceğinize eminim.
* * * * * ** * ***
Bu kitabı benimle tanıştıran teyzem, her zaman bir numaralı kitap mentorum olmuştur kendisi, sizin de böyle bir mentorunuz olsun hayatınızda, insanı kitapla tanıştıran insanlar lazım bu dünyada hele ki insanoğlunun böylesine çivisi çıkmışken. son bir şey daha; Narziss ve Goldmund gibi dostluklarınız edinme umudumuzu içimizden atmayalım. İyi okumalar...
Kitaptan Alıntılar:
"Çok geçmeden her şeyin yine sona ereceğini, her şeyin geçmişe karışacağını bildi mi insan nasıl sevinebilir?" (Sayfa 195)
"Peki, sen bir gün nasıl öleceksin, Narziss, bir annen yok çünkü? Annesiz insan nasıl sevebilir, annesiz nasıl ölebilir?" (Sayfa 290)
"Evet, öyleydi işte, neşe ve sevinç gibi üzüntü ve sıkıntılar da geçip gidiyor, acılar ve umutsuzluklar da geçip gidiyordu. Geçip gidiyor, sararıp soluyor, derinlik ve önemlerini yitiriyor ve sonunda bir gün geliyordu, vaktiyle insanı öylesine üzeni ona acı veren şeyin ne olduğu unutuluyordu. Istıraplar da sevinçler gibi çiçeklerini döküyor, sararıp soluyordu." (Sayfa 217)
* * * * * * * ****** *

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder