5 Şubat 2019 Salı

AMOK KOŞUCUSU

Kitap adı: Amok Koşucusu
Yazar adı: Stefan Zweig
Orijinal adı: Der Amokläufer
Özgün dili: Almanca
Anadilinde 1. Baskı: 1922
Okuduğum baskı: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 6. Baskı, 2017, 
Çeviri: Nafer Ermiş 
Sayfa Sayısı: 60 

"Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan hummanın, amokun etkisi altına girer." (Zweig 2017: Arka Kapak Yazısı)

Her yazarın bir “en” eseri vardır, herkes onu o kitapla tanır. Mesela Jack London demek “Beyaz Diş” demektir, ya da Gabriel Garcia Marquez demek “Yüzyıllık Yalnızlık” demektir. Atatürk demek “Nutuk” demek, Kafka demek “Dava” veya “Dönüşüm” demektir. Barış Bıçakçı deyince “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” gelir akla ve bu liste böylece uzar gider… Stefan Zweig deyince de hepimiz Satranç’I düşünüyoruz doğal olarak ki ben de hayranlıkla okumuştum o kitabı nitekim Zweig “Amok Koşucusu” ile özdeşleşmeliymiş.

İnsani olarak nitelendirebileceğimiz pek çok duygu ve düşünceyi somut olayların peşinden sürükleyip, son sayfasına kadar hikâyenin kahramanların ensesinde solumamızı sağlayan sevgili Zweig, hikâye içinde hikâye barındıran tarzını Amok Koşucusu’nda yine konuşturmuş... Yazarın kurguladığı olay örgüsü, başvurduğu psikolojik analizleri ve ruh hâllerini betimleyişi okurken farklı bir boyuta geçiriyor insanı. Okurken kitapta olanları yaşıyor gibi hissettiriyor.

Netlik ve edebi derinliği aynı ölçüde sunan nadir yazarlardan biri...

Amok Koşucusu’nu okurken filmi çekilmiş de heyecanla izliyormuş havasına kapılman kuvvetle muhtemel. Olay kurgusu ise takdire şayan ve kitapla ilgili en önemli tespitim, farklı tarzda romanları seven tüm kitapseverlerin heyecanla ve ilgiyle okuyacağı kanısına varmam olacak herhalde. Merak, psikolojik derinlik, pişmanlık, ağır sorumluluklar, amok şeklinde adlandırılan o meşhur cinnet hâli, bazen de gerilim içeriyor desem yanlış olmaz sanırım. Sürükleyici ve şaşırtıcı olduğu ise şüphe götürmez bir gerçek.

Satranç kitabındaki gibi bir içiçe geçmiş bir hikâye örgüsü mevcut Amok Koşucusu’nda. Avrupa istikametindeki bir gemi yolculuğunda anlatıcı olan karakter gizemli bir adamla karşılaşır, gecenin bir vakti. Bu gizemli adam başlar hikâyesini anlatmaya. 

"Hemen yanı başında, karanlık yüzünden göremediğin biriyle sessiz bir şekilde oturmanın ne kadar tuhaf ve ürkütücü olduğunu anlatamam."

Hikâyesini anlatan adam Avrupa’dan Hindistan’a yedi yıl önce tayinle gelmiş başarılı bir doktor. Hindistan’a ilk geldiğinde mesleği hususunda pek hevesli olmasına karşın zamanla buranın kasvetinden ve insanlarından ötürü karamsarlığa düşer ve emekliliğini bekleyen sıradan bir doktor olup çıkar.

Bu doktora bir gün yerlilerden olmadığı çok belli olan bir kadın gelir. Ondan yardım ister, karnındaki çocuğu alması için fakat öyle gururlu bir kadındır ki rica dahi etmez. Bunun üzerine doktor onun karnındaki bebeği almayı reddeder. Eğer kadın onunla birlikte olursa bunu yapacağına dair teklifi öne sürdüğü anda ise kadın anında çeker gider.

Doktor ise kadının gidişinin hemen ardından pişman olur ona yardım etmediği için ve hemen peşinden koşar fakat ona ulaşamaz. Onu yakalayabilmek için öyle bir koşar ki oranın yerlileri doktoru bir an Amok Koşucusu sanarlar. 

"Amok şöyle bir şey: Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor... orada öylece oturuyor, duygusuz, umursamaz, donuk... tıpkı benim odamda oturduğum gibi... ve birden ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor... dosdoğru koşuyor, hep dosdoğru... nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan, hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor... Koşan adamın adamın ağzından köpükler saçılıyor , delirmiş gibi uluyor... ama koşmaya devam ediyor, koşuyor, koşuyor, artık ne sağa bakıyor ne solda duruyor, sadece tiz çığlığıyla, elinde hançeriyle öyle korkunç bir halde ileriye doğru koşmaya devam ediyor... Köylerdeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler... onun koşarak gelmekte olduğunu gördüklerinde herkesi uyarmak için bağırırlar. 'Amok! Amok!' ve herkes kaçışır... ama o koşmaya devam eder, hiçbir şey duymaz, sürekli koşar, hiçbir şey görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar... ta ki biri onu kuduz bir köpek gibi vurup yere serene ya da kendiliğinden köpükler içinde yere yıkılana kadar..."


Kadın ve ona sadık yardımcısı adamın elinden kayıp giderler. İşte o andan itibaren doktorun pişmanlığı, satır satır Zweig anlatımıyla içimize işler, okumaya değer. ..

"Bu bir... evet, bir dakika... bu bir... birinin bir katile karşı uyarmak için diğerinin arkasından koşması ve diğerinin de bizzat onu katil sanması, bu yüzden de kendi mahvoluşuna doğru koşmaya devam etmesi gibi bir şey..."


***SPOILER***

Bir süre sonra doktor, kadının kocasının birkaç aydır uzakta olduğunu ve o haftasonu döneceğini, kadınınsa daha taze hamile olduğunu öğrenir. Eşi dönmeden kadının o bebeği aldırması gerekmektedir. Doktor kadının evine kadar bile gider, isteğini yerine getirmek için fakat kadın gururundan asla taviz vermez.

Kadının sadık yardımcısı olan yerli doktorun kapısını çalar ve ondan yardım ister. Kadın yalandan bir yerlinin yardımıyla çocuğu aldırmıştır fakat bu yeterli tıbbi kalitede ve hijyende olmayan yanlış müdahale yüzünden ölüm döşeğindedir ne yazık ki. Kadın doktora söz verdirir, sırrını koruyacağına dair. Apar topar kadını kendi evine taşırlar ve odasına götürüp kapıyı kitlerler, hizmetliler kadının sırını anlamasın diye. Kan kaybından can çekişen kadın, kadının sadık yardımcısı  ve doktor vardır o odada yalnızca, bir de kadının sırrı. Bu sır bu üçünün dışına çıkmayacaktır, kadının isteği üzerine. Doktor ne yapsa da kadını kurtaramaz.

Kadının tek isteği doktorun onun sırrını dolayısıyla da gururunu korumasıdır, birazdan ölecek olmasına rağmen. Ardından kadının eşi gelir fakat doktor gerçeğin üzerini bir şekilde örter. Ve o adam.... Kadının karnındaki çocuğun babası gelir, ona bile kadının hamile olduğunu söylemez doktor. 

"İnsan her şeyini kaybettiğinde, elinde kalan son şey için umutsuzca savaşır- ve benim elimde kalan son şeyse onun bana bıraktığı mirastı, o sırdı."


Kadın can verdiği için her şey sona ermiş gibi gözükse de doktor için bu sırrı korumak hayatının en önemli meselesidir artık. Kadına ilk başta yardım etmemiş olmanın pişmanlığı bu sırrı koruma isteğini körüklemektedir...

Kadını kocası ne olduğunu anlayamadığı için eşinin naaşını gemiyle Avrupa’ya götürüp ne olduğunu öğrenme kararı alır. O gemi, hikâyeyi anlatan doktorun ve onu dinleyen anlatıcının da güvertesinde olduğu gemidir. Doktorun anlattığı hikâye burada sona erer ve bu sırrı ne pahasına olursa olsun koruyacağını, pişmanlığın derin acısıyla anlatarak gider.

"... elimizde kalan son insan hakkı herhalde şudur: Canının istediği şekilde geberme hakkı... ve dışarıdan bir yardımla rahatsız edilmeme hakkı."


Ertesi akşam ise limanda o tuhaf kaza meydana gelir. Kadının tabutu geminin güvertesinden bir bota indirilecekken kim olduğu bilinmeyen bir adam kendini aşağıya atarak hem kadının tabutunu hem kendini hem de kadının kocasını alıp hepsini denize düşürmüştü. Hikâyeyi dinleyen adam ise bunu o doktorun yaptığını ve bu sırrı korumak için kendi canını feda ettiğin anlar... Tam bu anda kitabı kapatır ve birkaç dakika boşluğa bakarsın çünkü sonu anlatan her satırdan epeyce etkilenmişsindir...

2 yorum:

  1. Güzel paylaşım için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. -Hayatımda hiç bu kadar güçlü olmamıştım, bir daha da kolay kolay olamam zaten. İnsan her şeyini kaybederse, elindeki son şeyi kaybetmemek için umarsızca mücadele eder.

    Stefan Zweig – Yakıcı Sır: https://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kitap-inceleme-stefan-zweig-yakici-sir-amok-kosucusu/

    YanıtlaSil