30 Ağustos 2018 Perşembe

YAPRAK FIRTINASI

Kitap adı: Yaprak Fırtınası
Yazar adı: Gabriel Garcia Marquez 
Orijinal adı: La hojarasca
Ülke: İspanya              
Özgün dili: İspanyolca
Anadilinde 1. Baskı: 1955
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 18. Baskı, 2017, Çeviri: İnci Kut















"Albayım, albayım, çalışma odanızda sizi görmek isteyen bir yabancı var,"
"Tek eksiğimizin yağmur yağmaya başlaması olduğunu düşünüyordum."
"Hayatın gösterisine katılırken takındığı o azap dolu kayıtsızlığı düşündüm."
"Şimdi artık insana benzer yeri almamış. Gözleri henüz ölmemiş olan bir cesede benziyor şimdi."
"Şimdi kokuyu alacaklar. Şimdi bütün çulluklar ötmeye başlayacak."


      Yaşlı adam (Albay), kızı (Isabel) ve torunu... Bu üç karakterin gözünden anlatılıyor, öykü boyunca yaşananlar. Bu anlatıcı değişimi aniden oluyor. Mesela albayın gözünden ölen doktorun odasındaki bir anı okurken, bir anda torununun albayın az önce anlattığı anları kendi gözünden yorumladığı paragrafa geçmiş oluyorsun ve bu anlık değişim, her ne kadar üç anlatıcının yaş farkının çok olmasından ötürü meydana gelen bakış açısı değişiminden, cümlelerdeki hitap şekillerinden ve değişen ruh hallerinden ötürü kolay anlaşılabilir olsa da; yine de yazarın, okuyucunun kitaba kendini kaptırmadan okumaya devam etmesine izin vermediğinin açık bir kanıtıdır bence.  

28 Ağustos 2018 Salı

ALBAYA MEKTUP YOK

Kitap adı: Albaya Mektup Yok
Yazar adı: Gabriel Garcia Marquez 
Orijinal adı: El coronel no tiene quien le escriba
Ülke: İspanya              
Özgün dili: İspanyolca
Anadilinde 1. Baskı: 1961
Okuduğum baskı: Can Yayınları, 19. Baskı, 2017, Çeviri: Handan Saraç 
Sayfa Sayısı: 74 

"Albaya mektup yazan yok."
"Şemsiyelerin ölümle bir ilgisi var,"
"Herkes ölümün bir kadın olduğunu söyler,"

"Kesinlikle gelen tek şey ölümdür albay."
"Hayat şimdiye dek icat edilen en güzel şey."
"Kötü bir durumun en kötü yanı bize yalan söyletmesidir."
"Şapka giymiyorum, böylece onu kimse için çıkarmam gerekmiyor."
"Böyle sabahlarda insanın canı resim çizmek istiyor."
"Bütün yıl Aralık olmalı,"


" 'Umut karın doyurmaz,' dedi kadın. 
'Karın doyurmaz ama insanı ayakta tutar,' diye yanıtladı albay."

" 'Ama bu bir ayaklanma değil ki,' dedi albay. 'Yoksul bir müzisyenin cenazesi.' "

" 'Yirmi yaş daha genç olsaydım farklı olurdu.' 'Her zaman yirmi yaş daha genç olacaksınız,' dedi doktor. "


      Yalnızlık ve umut, hiç sönmeyen türden; bunlar gerçeklik olsun, ne de olsa Marquez demek büyülü gerçekçilik demek. Diğer köşedeyse imgeler, bir dolu hem de; ölen oğuldan (ölü ama ne hikmetse mektup gönderebiliyor bazı satırlarda) yadigar kalan ve dövüşler için iyi beslenmeye çalışılan bir horoz, sefalet, açlık, parasızlık, biraz da kahve, hiç gelmeyen ama daimi beklenen mektup, benim de hiç haz etmediğim ve ölümle bir ilgisi olduğu konusunda yazarla hem fikir olduğum bir adet şemsiye, satılan saatler ve resimlerin arka planda bıraktığı hükümet sansürü ve başkahramanızımız bir albay, Yüzyıllık Yalnızlık'taki Albay Aureliano Buendia'yı da tanıyan bir albay üstelik.. bütün bunları Ekim ayında düşünün; keşke Aralık gelse dedirten, yağmurunda yakan, güneşinde ürperten, aylardan Ekim.